Demokrat Zafer

Pala: Şehir hastanesi metrosu parasıyla üç hastane yapılırdı!

CHP Bursa Milletvekili Prof. Dr. Kayıhan Pala, Türkiye’de sağlığın temel insan hakkı olmaktan çıkarıldığını söyledi.

Dünyayı ve Türkiye’yi yaklaşık 2 yıl esir alan pandemi süreci ve öncesindeki başta şehir hastaneleri olmak üzere sağlıkla ilgili konularda kamuoyunda geniş yankı uyandıran açıklamalar yapan Prof. Dr. Kayıhan Pala, CHP Bursa Milletvekili olarak Meclis’te çalışmalarına başladı.

Pandeminin etkisini gösterdiği 2020 ile 2021 yılları arasında ek 200 bin ölümün olduğunu, Sağlık Bakanlığı’nın bu döneme ilişkin şeffaf veriler açıklamaktan kaçındığını, ‘reddet, rahat et’ yaklaşımıyla olaylara baktığını söyleyen Pala’ya göre yeni risk kızamık salgını. Şehir hastanelerinin yarattığı tahribatı anlatan, raylı sistem harcanan parayla daha fazla kapasitede 3 hastane yapılabileceğini ifade eden Pala, “Şehir hastaneleri Sağlık Bakanlığı bütçesini rehin aldı” dedi. Kayıhan Pala’nın Duvar’dan Serkan Alan’ın sorularına verdiği yanıtlar şu şekilde:

Meclis’te yeni dönemde Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda görev aldınız. Bu dönem CHP’yi komisyonda nasıl göreceğiz?

Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz önemli bir sağlık programı yayınladık. Bu sağlık programını kamucu, eşit, ücretsiz ve nitelikli bir sağlık sistemi olarak tanımladık. Şimdi muhalefette kalmış olsak da bu programın özünü Meclis’teki Sağlık Komisyonu aracılığıyla ve Sağlık Komisyonu’na gelmese bile herhangi bir yasa teklifi içerisinde bununla ilişkili ne varsa bu süreci takip edip toplum yararına düzenlemeler yapmak için uğraşacağız.

‘KATKI KATILIM PAYLARININ KALDIRILMASI’

Türkiye’de sağlığın finansmanındaki genel sağlık sigortasının yarattığı bazı olumsuzluklar var. Yurttaşlar sağlık hizmetine erişirken mutlaka ilave ücret adıyla katılım payı ödemek zorunda kalıyorlar. Bu özellikle dar gelirli olanların, emeklilerin ve düşük gelirli kesimlerin sağlık hizmetlerine erişiminin önünde engel. İlaçların son zamanlarda ciddi fiyat artışının da etkisiyle hem muayene hem tetkik hem ilaca erişimin önünde engel. Biz, iktidara gelirsek bütün katkı katılım paylarını kaldıracağız diye söz vermiştik. Bunun kaldırılması için çaba göstermek benim yapacağım önemli işlerden biri olacak.

‘PRİM BORÇLARININ ORTADAN KALDIRILMASI İÇİN ÇABA GÖSTERECEĞİZ’

Genel sağlık sigortasında prim borcunuz varsa hizmetten yararlanmanız engelleniyor. AKP hükümetleri son birkaç yıldır Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle hizmete erişimin önündeki engeli geçici süreliğine kaldırıyor. Biz ise yaklaşık on milyon olduğu tahmin edilen prim borçlu yurttaşımızın durumlarının ayrıntılı olarak incelenerek, gerçekten ödeme güçlüğü içerisinde oldukları saptanırsa, bu prim borçlarının ortadan kaldırılması için çaba göstereceğiz. Bir başka önemli sorun sağlıkta şiddet. Bunları çoğaltabiliriz. Dolayısıyla şu an artık tıkanmış olan, yurttaşın ihtiyaçlarına yanıt veremeyen, sağlık çalışanlarını mutsuzlaştıran, bu yüzden hem öğrencilerde hem tıp doktorlarında çalışma alanı olarak Türkiye’yi değil yurt dışını seçmeye zorlayan koşulları düzeltmek için çaba göstereceğiz.

‘PARMAĞI KOPAN İŞÇİ…’

Sizin sağlık alanında yaşananlara dair itirazlarınızı yıllardır duyuyoruz. Bugün Meclis’te milletvekili olan Kayıhan Pala aylar öncesinde hastanede çalışan ve öğrenci yetiştiren biriydi. Siz bireysel olarak çalışırken neler yaşıyordunuz? Nelere tanık oldunuz?

İnsanların yeterince yatak bulunmaması yüzünden hastaneye yatamadıkları koşullar var. Bir başka sorun, özellikle nitelikli branş hekimlerine ihtiyaç duyulan alanlarda kamunun boşaltılıp o alanlardaki meslektaşlarımızın Sağlık Bakanlığı’nın olumsuz uygulamaları nedeniyle özel sektörü tercih etmesi nedeniyle cebinde yeterince parası olmayan yurttaşın sağlık hizmetlerine erişiminin önündeki engeller. Bir alanda uzman doktor arıyorsunuz. Plastik cerrahlar bunun en tipik örnekleridir. Örneğin dün parmağı kopan bir işçi için bir ilde plastik cerrah bulmakla ilgili aşağı yukarı beş altı saat uğraştık. Onu başka bir yere göndermek zorunda kaldık. Özel sektöre gidildiğinde de çok yüksek paralar istediği için o işçinin parmağının bir kez daha oraya dikilmesinin önünde bu bir engel oluşturuyor.

‘SAĞLIK TEMEL İNSAN HAKKI OLMAKTAN ÇIKARILDI’

Bunlar o kadar sıklıkla karşımıza gelmeye başladı ki yani basit bir randevu alma işleminin bile artık yapılamıyor olması çok can yakıcı. Bir hastamız beni aradı. Tetkiklerden bazıları için 2024 yılına tarih verilmiş. Bir kanser hastası bırakın böyle yılı, bırakın ayı haftaların bile önemli olduğu koşullarda sağlık hizmetine erişemiyorsa burada sağlığın temel bir insan hakkı olmaktan çıkartıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

‘KOCA BAŞARISIZ SAĞLIK BAKANI’

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca saydığınız sorunlarda doğrudan muhatap aldığınız isimdi. Bu dönem kabinede yeniden yer alan iki isimden birisi. Bakan Koca’nın kabinede kalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben kendisini başarısız bir Sağlık Bakanı olarak görüyorum. Bunu pandemi biraz ilerledikten hemen sonra söylemek zorunda kalan kişilerdenim. Türkiye’nin önüne bu tercih konuldu ama hem kendisinin hem bugün ilan edilen bazı sağlık bakan yardımcılarının Türkiye açısından sağlık sistemini ileriye götürme potansiyelini sınırlı buluyorum. Pandemi döneminde Sağlık Bakanlığı’na çağrıda bulunarak bütün sağlık alanındaki güçlerin, bakanlığın, meslek örgütlerinin, akademinin, bilim insanlarının bir araya gelerek kolektif bir mücadele vermesi gerektiğini söylemiştik. Ama bakan bu sözlerimizi duymazdan geldi. Sadece TÜİK’in ilan ettiği verilere bakacak olursanız 2020 ve 2021’de 200 binin üzerinde ek ölüm var. Dünya Sağlık Örgütü’nün kestirimlerine bakacak olursanız bu rakamın daha da yükseldiğini anlamak mümkün. Dolayısıyla ben kendisini başarılı bir bakan olarak maalesef söyleyemiyorum.

‘BAKAN KOCA’YA SÖYLEYECEĞİM ÇOK ŞEY VAR’

Bakan Koca pandemi döneminde uzunca süre siz hekimlerin randevu taleplerine olumlu yanıt vermemişti. Şimdi komisyon görüşmelerinde Meclis’te karşılaşma ihtimaliniz yüksek. Bakan Koca’yla karşılaşınca ne söyleyeceksiniz?

Bakan Koca’ya söyleyeceğim çok şey var. Özellikle sağlık yönetiminde kayırmacılıktan vazgeçilmesini ve şeffaflığın gündeme getirilmesini söylerdim. Toplumdan bilgileri gizleyerek sanki işler yolundaymış gibi bir algıya yol açmak da özellikle yine yoksul dezavantajlı kesimlerin sağlık hizmetlerine erişimin önünde bir engel oluşturuyor. Bakın bugün biz pandemide Türkiye’nin ne kadar bir sağlık hasarı yaşadığına ilişkin bilgiye sahip değiliz. Türkiye’de en başta kullanılan iki aşının ne kadar insanın hayatını kurtardığına dair bunların etkinliği ve etkililiğiyle ilgili hiçbir veriye sahip değiliz. Dolayısıyla Sayın Bakanın bu liyakata dayanmayan atamalardan vazgeçmesi ve en azından sağlık alanındaki bütün bilgileri şeffaf bir şekilde açıklaması benim ondan talep edeceğim en önemli iki konu.

Sinovac ve Biontech’in yanı sıra yerli aşı olarak bilinen Turkovac’ın akıbeti de bilinmiyor değil mi?

Önümüzdeki günlerde Sağlık Bakanına bununla ilgili bilgi için soru önergesi vermeye hazırlanıyoruz Çünkü kamuoyuna aktarılan bilgiler Turkovac aşısıyla ilgili, onu yeterince değerlendirebileceğimiz kapsamda maalesef değil. Kaç kişiye uygulandığı, FAS sonuçlarının olası sonuçları ne olduğu, bunun etkili olma hali nedir? Bunlara dair bilgilerimiz maalesef yok.

‘GİDEN HEKİMLERE ‘KALIN’ DİYEBİLECEK DURUMDA DEĞİLİM’

Türk Tabipleri Birliği seçimlerden sonra yurt dışına giden hekim sayısının arttığını gösteren veriler paylaşıyor.  Yıllarca üniversitede eğitim verdiniz. Hekimlerin gitme hali bize ne anlatıyor? Bugün yeni mezun bir Kayıhan Pala’nın tutumu ne olurdu?

Öncelikle gidenler ve gitmek isteyenlerle ilgili onlara, ‘Hayır gitmeyin, kalın’ diyebilecek durumda maalesef değilim. Keşke olsaydım. Ben gitmelerini istemem. Ama gitmeyi düşünen ve gidenler için de olumsuz bir şey söyleyemem. ‘Gitmeselerdi’ demenin hayatta karşılığı yok. Çünkü araştırmalar, burada mesleklerini doğru düzgün uygulayamadıkları için, sağlıkta şiddetin kendilerini çok ciddi bir sıkıntıya soktuğu için gittiklerini gösteriyor. Elbette işin ekonomik boyutu da var ama ekonomik boyutuna sıra gelmeden bir hekimin, hekimliğini doğru düzgün uygulayabileceği koşulların yaratılmamasından duyduğu rahatsızlık nedeniyle kendine bu koşulların yaratıldığı yerlerde çalışmak için alan açması çok da itiraz edeceğimiz bir şey değil.

‘BUNU BÖYLE SÖYLEMEK KOLAY’

Ben bugün mezun olacak olsam açıkçası gitmeyi düşünmezdim diye söyleyebilirim. Bu topraklarda doğduk, büyüdük, sevdiklerimiz bu topraklarda. Bakın ben bir devlet memuru babanın üç çocuğunun en büyüğüyüm. Annem ev kadınıdır. Üçümüz de üniversiteyi bitirdik. Üçümüz de belirli bir refah düzeyine ulaştık. Buna ulaşırken hepimiz kamu okullarında okuduk. Şimdi bize bunu sağlayan Türkiye Cumhuriyeti değerlerine ve kurumlarına karşı ben açıkçası kendimi biraz halen borçlu hissediyorum. O yüzden gitmeyi düşünmezdim diye söylüyorum ama yani bunu böyle şimdi söylemek kolay. Bir de o koşulları yaşayanlara sormak lazım.

KIZAMIK: BİN 440 VAKANIN ÇOK BÜYÜK BİR ÇOĞUNLUĞU AŞISIZ

Pandemiden derslerin çıkarılmadığını ifade ettiniz. Bugünse kızamık salgınına dair bir belirsizlik var. Tam olarak ne yaşanıyor?

Türkiye pandemiyi iyi yönetemediği gibi pandemiden çok güçlü dersler de almadı. Eğer o dersleri almış olsaydı, çok güçlü bir yol haritasıyla yeni salgınların ortaya çıkmasını engelleyecek bir pozisyonu karşımıza getirebilirdi. Sağlık Bakanlığı bir açıklama yapmıyor ama ben size söyleyeyim. 2021’de kızamık 50 vakaya düşmüş. Şimdiki dört ayda bin 440 vaka. Bin 440 vakanın çok büyük bir çoğunluğu aşısız. O zaman bizim bunu dert edinmemiz lazım. Bin 440 vaka nerede, hangi illerde bilmiyoruz? Sığınmacılarda daha fazla diye bir iddia var. Benim Türkiye’deki hekimlerden aldığım mesaj bunu doğrulamıyor ama Sağlık Bakanlığının bunu bize söylemesi gerekiyor. Türkiye bu birinci basamağın özellikle kendi bağlamından kopartıldığı koşullarda ve pandemide ders çıkartılmadığı koşullarda yalnızca kızamık değil başka hastalıklarla ilgili salgınlarla da karşı karşıya kalabilir.

‘SAĞLIK BAKANLIĞI ‘HEP REDDET, RAHAT ET’ YAKLAŞIMIYLA OLAYLARA BAKIYOR’

Eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ, ‘Bakın göreceksiniz öyle bir sistem kuruyoruz ki bundan sonra Türkiye’de yılda yüz vakadan fazla kızamık vakası asla olmayacak’ demişti. Biz birinci basamağı bu hale getirmelerinin özellikle yurttaşların başvurusuna dayalı bir sistemi hayata geçirmelerinin, bazı hastalıklar açısından risk oluşturabileceğini o yıllarda da söylüyorduk. Üzücü olan Sağlık Bakanlığı ‘hep reddet, rahat et’ yaklaşımıyla olaylara bakıyor ama bir yandan kızamık vakaları artıyor.

‘DEPREM OLUR OLMAZ BUNA GÜÇLÜ BİR YANIT VEREBİLMELİYDİK’

Deprem bölgesindeki sağlık sorunlarına dair neler kaydedersiniz?

Bu olağan dışı durumları yönetmenin dört aşaması var. Önce riski azaltmanız gerekir. 2010’lu yıllarda Hatay’ın merkezindeki eski Hatay Devlet Hastanesi ve İskenderun Devlet Hastanesi’nin depreme dayanıksız olduğuna ilişkin raporlar var. Riski azaltmak demek, depreme dayanıksız olan bir binada sağlık hizmeti sunmamaya karar vermek demektir. Ama bu yapılmamış. İkinci aşama depreme hazırlıklı olacaktık. Kamunun ilk iki gün neredeyse hiçbir şekilde müdahale etmediği koşulları yaşadık. Üçüncüsü deprem olur olmaz buna güçlü bir yanıt verebilmeliydik. Biz gittiğimizde kamunun sağlık hizmeti sunduğu neredeyse hemen hiçbir yer kalmamıştı. Sonrasında sınırlı olarak hizmet veren Hatay’daki Mustafa Kemal Üniversitesi’nin hastanesi de hizmet vermekten alıkonunca tamamen çadır ve konteynerler üzerine kuruldu sistem. Dördüncü aşama bir toparlanma sürecidir. Bu toparlanma sürecini yönetebilmek için insanların barınma, beslenme gibi temel ihtiyaçlarını karşılayacak bir mekanizma kurmalıydık. İnsanların depremden kaynaklanan streslerinin azaltılması, ruh sağlığı uygulamaları, çalışma ortamları, ulaşım da önemli. Depremden sonra epeyce bir zaman geçtiği halde bu sorunlar sürüyor, sınırlı destek sağlanıyor. Bunların kamu yönetimindeki başarısızlıktan kaynaklandığını açık olarak söylemek gerekir.

ŞEHİR HASTANELERİ

Şehir hastanelerine ilişkin özellikle çalışmalarınızı, eleştirilerinizi geçmişte kayda geçtik. Bugün de şehir hastaneleriyle ilgili tablo ortada. Öte yandan haklı çıktığınızı da ifade ediyorsunuz. Bu kadar haklı çıkmak yük olan bir şeye dönüşüyor mu?

“Keşke haklı çıkmasaydık” dedirtiyor hayat bize. Bilim insanı kimliğimizle olgulara baktığımız için neyin karşımıza çıkabileceğini çok önceden öngördük. Şehir hastaneleri konusuyla 2000’li yılların ortasından itibaren ilgilenmeye başlayınca, 2010’lu yılların hemen başında İngiltere’ye giderek 1990’larda orada çıkmış bu meselenin ne boyutta olduğunu gözleme fırsatını da buldum. Orada İngiliz Tabipler Birliği yetkilileriyle bazı hastanelerde çalışanlarla konuşma fırsatını da buldum. Dolayısıyla öngörülerimiz aslında bir nesnelliğe, daha önceki uygulamalara dayanıyordu.

‘BAKANLIĞI REHİN ALDI’

Şehir hastaneleri Sağlık Bakanlığı bütçesini rehin aldı. 13 tane şehir hastanesine aktarılan kullanım ve hizmet bedelleri Sağlık Bakanlığı bütçesinin yaklaşık beşte biri, yüzde yirmisi. 13 hastaneye bütçenin yüzde yirmisini veriyorsunuz. Geri kalan yüzde sekseni 800 üstünde devlet hastanesine, 8 bin kadar aile sağlığı merkezine, 3 bin 200’ün üstündeki 112 acil servis ve ambulans sistemine, bin tane Toplum Sağlığı Merkezi’ne ayırıyorsunuz. Ayrıca 750 binin üzerindeki sağlık çalışanının özlük haklarına buradan para ayırıyorsunuz.

‘ŞEHİR HASTANESİNE RAYLI SİSTEM GÖTÜREBİLMEK İÇİN HARCANAN PARAYLA 3 HASTANE YAPMAK MÜMKÜNDÜ’

Bu şehir hastanelerinin maliyeti yalnızca onlar için kullanım bedeli ve hizmet bedeli adıyla söylenen kiralar ve diğer ödemelerle sınırlı değil. Bursa’dan örnek vereyim. Bunları şehir dışında bir yere yaptıkları için ulaşımın sağlanması amacıyla da çok ciddi kaynak aktarmak zorunda kalınıyor. Bursa Şehir Hastanesi’ne Bursa’daki raylı sistemi götürebilmek için 1-2 yıl önce açılan ihalenin bedeli 2 milyar TL. Bu 2 milyar TL’yle Bursa’nın değişik yerlerinde 3 tane altı yüz yataklı devlet hastanesi yapmak mümkündü. Bunun yerine 2 milyarla bin üç yüz elli beş yataklı şehrin dışındaki bir hastaneye raylı sistem götürmeyi tercih ettiler. Bu da görünmeyen, konuşulmayan bu şehir hastanesinin maliyetlerinin ek boyutlarından yalnızca bir tanesi.

Bir yandan da ekonomik kriz var. Biz bu ekonomik tabloda yaşanan olumsuzluğu, sağlık alanına etkisini nasıl göreceğiz?

İnsanlar sağlık harcamalarını artırmak zorunda kalacaklar. Sağlık harcamalarını artırmayanlar ise başta kanser gibi hem erken tanı hem de tedavi süreçlerinin aksatılmadan yürütülmesi gereken hastalar bundan zarar görecekler. Bunların hayatta kalma sürelerinin kısalabileceğine ilişkin maalesef öngörülerimiz var. Sık ve nitelikli bir ortamda takip edilmesi gereken şeker, tansiyon, kalp hastalarının kendi gelirlerinin azalmasına bağlı olarak bu sürece katkı payı ayıramayacak durumda kaldıklarında maalesef hizmette aksamalar, hizmete erişimde sorunlar artabilir. Belki yerel seçime kadar ekonomik krizin etkisini azaltmaya dönük bazı kamu politikaları karşımıza gelebilir. Ama orta vadede bunun sağlık hizmetlerine erişim açısından bir sıkıntı yaşatabileceğini öngörmek mümkün.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ