Demokrat Zafer

Ahmet Koçak Yazdı; AÇIK HAVA OTELDEN SUNUCULUĞA

Köşe yazarımız Ahmet Koçak tarihin kapılarını araladığı yazıda;

“Doğduğum ilçe Sarıkaya’ya gittim. Bir ay kaldım. Okul arkadaşlarımla buluştum doğal olarak. Bizden birkaç dönem önce göreve başlamış, emekli öğretmen Selahattin Aslan Bey:

“Ahmet Bey meslek yaşamım boyunca başımdan çok şeyler geçti. Çok anlattım.” Halis Esmer Bey söze girdi:

“Her anlatışında farklı anlatır.” diye takıldı. Selahattin Bey latifelerine alışık olduğu Halis Bey’e gülümseyerek baktı. Boğazını temizleyip, uzun anlatım için oturuşunu ayarladı. Dört emsal sandalyelerimize ters oturup yaslanma lığa kollarımızı sararak çenelerimizi de üzerine koyduk. Dinleme pozisyonu aldık. Başladı anlatmaya:

“Yıl 1983, Ekimin başları. O zaman rotasyon var. Biz tayin isteyemiyoruz. Bakanlık beni rotasyonla Kars’a tayin etti. Hanımı baba evinde bırakıp düştüm Kars yollarına. İlden, Iğdır’a bağlı bir köye atandığımı öğrendim.

O civara tayin olan bir öğretmenle birlikte akşama köylerimizin bağlı olduğu nahiyeye geldik kamyonla. Çok yorgun ve açtık. Kahvede çayın yanına verdikleri çökelekle, peynirle karnımızı doyurduk. Geceyi geçireceğimiz bir otel sorduk. Kahveci:

“Bir otel var. Geceliği on lira. İsterseniz kahvenin arkasında yatak var. Orada iki liraya kalırsınız,” dedi. Zaten yollukları yolda bitirdik. Para suyunu çekti. Kabul ettik. Saat on bire doğru müşteriler dağılınca kahveci bizi kahvenin arka kapısından yatacağımız yere doğru götürdü. Elektrik yoktu. Kahveci yanına bir gaz lambası bile almadan, zifiri karanlıkta duvarı ellerimizle takip ederek, sağa sola dönerek epeyce bir yürürdük. Sonunda el yordamı ile kahveci yataklarımıza bizi teslim edip gitti. Öyle yorgunum ki hemen yorganı kafama çekip uyudum. Uyurken kafam açılmış, Başıma rüzgâr vurup üşüyünce yine kafamı battaniye ile sarıp devam ettim uyumaya. Sabaha karşı mesanemin zorlaması ile uyandım. Tuvalet nerede bilmiyorum. Bilsem de karanlıkta bulamam zaten. Yine duvardan tutunarak, körler gibi yoklayarak tuvalet aramaya başladım. Epeyce bir duvar dibinden gittim. Sonunda baktım sokaktaydım ve karşımda nahiyenin saat kulesi göründü. Adamın  bizi dışarıda yatırmış ya!

Iğdır ovalıktır, sıcak olur diye biliyordum. Ücra bir köye çıkmıştı tayinim. Bir yıl o köyde çalıştıktan sonra Memleketim olan Yozgat’a geldim. Çeşitli köylerinde çalıştıktan sonra Sarıkaya merkeze gelebildim yıllar sonra. Halk eğitim müdürlüğüne atandım. Bütün milli bayramlar, kurslar, sosyal faaliyetler bizim görev alanımıza girer. Kaymakam;

“Hocam Milli Eğitim Bakanı Köksal Toptan, müsteşar Bener Cordan, genel müdürler ilçemize gelecekler ve yeni yapılacak ilkokulun temel atma törenine katılacaklar. Bu işin sunumunu, organizasyonunu siz yaparsınız.” dedi. İlçe milli eğitim müdürü ve şube müdürleriyle toplandık. Her şey iyi güzel de müsteşarın adı problem. Ben dedim ki:

“Arkadaşlar tüm sözlüklere baktım ne Bener diye ad, ne de Cordan diye bir soyad yok. Bu adam yabancı olmalı. Yabancı dillerde “c”, “k” diye okunur. Adamın soyadını “Kordan” olarak yazıp okuyayım ne dersiniz?” İtiraz eden olmadı. Fikir birliğine vardık. Neyse, tören alanına gittik. Sunucu bendim. Tüm ilçe halkı, Yozgat ve çevre illerin valileri, kaymakamları protokoldeki yerlerini aldılar. En son bakanla maiyeti de gelip en öne oturdu. Mikrofonun başına geçtim. Elimi fiske yapıp bir dokundum tüm İlçede yer yerinden oynadı.  Böyle gür, net ses çıkaran ses düzeni ilk defa görüyordum. Konuklara hoş geldiniz konuşmasına başladım: “Sayın bakanım Köksal Toptan, sayın müsteşarım Bener Kordan, Sayın Yozgat valisi….sayın genel müdürlerim…” derken protokolde uğultu eşliğinde bir dalgalanma olduğu gözümden kaçmadı. Anonsum bitince il milli eğitim müdürü koşarak yanıma geldi:

“Sayın sunucu, müsteşarın soyadını yanlış söylediniz. Hemen özür dileyip düzeltin!” deyip, yerine gitti. Ben zaten heyecan içinde bacaklarım titrer vaziyetteyken,

“sayın müsteşarımın adını yanlış söyledim. Özür diliyor ve düzeltiyorum; Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Bener Yordan.” dedim. Uğultular ve dalgalanmalar daha da arttı. Yapacak bir şey yoktu ve programa devam ettik çaresiz. Baktılar benden hayır yok. İl milli eğitim müdürü Bener Cordan’ın yanına gitti. Kürsü hâkim bir yerde. Olan biten her şeyi görebiliyordum.  Kısa bir süre konuşup bir kâğıda not yazdı ve yanıma geldi. Belki de kafası karışmış olan müdür; “sayın müsteşarım kafamız karıştı. Sizin tam adınız, soyadınız neydi?” diye sorup onun söylediğini kâğıda not almış olmalı. Kürsüye geldi;

“ Bak hocam, müsteşarın adı bu kâğıtta yazıyor. Onu mikrofona davet ederken adını bu kâğıttan okuyun.” dedi. Kürsüden konuşma sırası gelen müsteşarı davet etmeye başladım: “Sayın müsteşarım…” tam o sırada not kâğıdını rüzgâr uçurdu. Aksilikler üst üste gelir ya! Anonsu yarım bırakıp uçup giden kâğıdın peşine düştüm. Neyse ki çabuk yakaladım, kürsüye geldim; “sayın müsteşarım Be- ner Bener  Cor-cor Cordan  Beyi konuşmalarını yapmak üzere mikrofona arz ediyorum,” diyebildim.

Kilolu olan müsteşar, moralsiz bir vaziyette sallanarak mikrofona geldi. Bana sert sert baktı. Sinirle mikrofona üfledi. Üflemesi tüm Sarıkaya’da yankılandı. Halk, uzun konuşacak diye beklerken müsteşar: “Sayın bakanım, valilerim, genel müdürlerim bu güzide kurumun vatana, millete hayırlı olmasını diliyorum,” diyerek konuşmasını bitirdi yerine gitti. Adamda konuşacak hayır bırakmamıştım ama Sarıkayalıları uzun ve sıkıcı bir söylevden kurtarmıştım.”

ahmet.kocak16@hotmail.com  ”

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ