Demokrat Zafer

Ahilik ve Kültürün Başkenti Bursa’yı Bursalılara Anlattı.

Bursa Teknik Üniversitesi; Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölüm Başkanı Prof Dr Orhan Çağlayan, Yıldırım Beyazıd Yerleşkesinde “AHİLİK KÜLTÜRÜ” hakkındaki seminere yoğun ilgi! . Prof Dr Orhan Çağlayan’ın 30 kitabı bulunuyor, ulusal uluslararası projeleri, makale ve bildirileri var. İşletme Biliminde ürettiği teoriler ve lojistik terminolojisine yaptığı katkılarla biliniyor. Seminere Bursa Teknik Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof Dr. Ahmet Zeki Ünal, Dekan yardımcısı Doç Dr. İsa Demirkol, İşletme Bölüm Başkanı Prof Dr. Abdülkadir Kaya, Doç. Dr. Ramazan Nacar, Doç Dr. Ayberk Şeker, Av. Ertuğrul Küçük, Hasan Karabulut, akademisyenler, araştırma görevlileri ve öğrenciler katıldı.

Prof Dr Orhan Çağlayan;

  • Anadolu’da Ahiliğinin kurucusu Ahi Evran’dır. Asıl adı Mahmut olan Ahi Evran, 1171 yılında İran’ın Batı Azerbaycan tarafında bulunan Hoy kasabasında dünyaya gelmiştir. İlk öğrenimini memleketi Azerbaycan’da almış sonraki eğitimini bundan sonra gittiği Horasan ve Maveraünnehr’de almaya devam etmiştir. Ahi Evran, Evhadüddin Kirmani’den tefsir, hadis, fıkıh, kelâm ve tıp alanında dersler almış, İbn-i Sina’nın, Sühreverdi el-Maktul’un ve Fahrettin Razi’nin eserlerinden faydalanmış, ilim yönünden kendisini geliştirmiştir. Ahi Evran, XIII. yy başlarında Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde Muhyiddin Arabî ve hocası Evhadüddin Kirmani ile birlikte Anadolu’ya gelmiş, burada özellikle esnafa dinî konularda nasihatlerde bulunmuştur. Ahi Evran Anadolu’da bulunduğu sırada Kayseri’de bir debbağ atölyesi kurmuştur. Burada zanaatkârlar tarafından sevilmiş, hürmet görmüştür.
  • Türkçe “akı” yani “cömert” kavramından türetildiği de ifade edilen “Ahî” kelimesi Arapça “kardeş” anlamında gelmekte (Bayram, 1991: 3) beraberinde Türkçe “aki” yiğit kavramına dayandırılmaktadır.
  • Temelde Kur’an’a ve Hz. Peygamber’in sünnetine dayandırılan prensipleriyle İslâmî anlayışa doğrudan bağlı olan Ahîliğin, tasavvufta önemli bir yeri bulunan “uhuvvet”i hatırlatmasından dolayı da kolayca yayılması ve kabul görmesi mümkün olmuştur (Kazıcı, 1988: 540). Teşkilatın kökeni, İslam toplumunda hicretin ikinci yüzyılından beri bilinen fütüvvet birliklerinin bir araya gelmesiyle kurulmuş olan fütüvvet teşkilatına dayanmaktadır (Şahin, 2006: 299).
  • Anadolu Selçuklu Devleti zamanında bu birlikler mesleklere ait problemleri halletmekte ve devlet ile olan münasebetleri düzenlemekteydiler. Mal ve kalite kontrolü, fiyat tespiti, bu birliklerin asli görevi idi. Bu dönemde, teşkilata ilk defa girenlere yiğit veya çırak adı verilir, ahîlik daha sonra kazanılırdı. Esnaf birliklerinin başında şeyh, halife veya nakibler, bütün esnafın en üst makamında ise şeyhü’l-meşâyih bulunuyordu. Ayrıca mesleğin geleceği açısından çırakların yetiştirilmesine de çok büyük önem veriliyordu (Kazıcı, 1988: 541).
  • İlk Osmanlı padişahlarının ve vezirlerinin çoğunun ahî teşkilatına mensup şeyhler olduğu, Orhan Gazi’nin ahîliğe ait “ihtiyârü’d-dîn” unvanını aldığı, I. Murad’ın şed kuşandığı ve teşkilattan fetihlerde askeri bir güç olarak faydalanıldığı bilinmektedir. Osmanlı döneminde esnaf birliklerinin idare tarzına çok önem verilmiştir. Fatih devrinden itibaren ise ahîlik siyasi bir güç olmaktan çıkarak esnaf birliklerinin idari işlerini düzenleyen bir teşkilat halini almıştır (Kazıcı, 1988: 541).
  • Şu halde Ahi kavramı Türkçe cömert veya Arapça kardeş kavram köklerinden gelmektedir. Ahiliğin temelini fütüvvet oluşturmuştur. Fütüvvet kapsamında mesleğin gerekleri ve meslek erbabının özelliklerini ortaya koyan eserlere Türkçe’de risale, Arapça’da fütüvvetname denmektedir. Fütüvvetnamelerin esasını Kur’an ve hadisler oluşturmaktadır. Ahilik Anadolu’ya ilk olarak fütüvvet anlayışı biçiminde Anadolu Selçukluları zamanında 12. Yüzyılda İslam coğrafyasından, Abbasi Halifesi Nasır tarafından gönderilen elçiler kanalıyla girmiştir.
  • Ahiler; Anadolu’da ve göçebe Türklerin yerleştiği coğrafyada bütün şehir ve kasabalarda yiğit, Ahi ve Şeyh sistemi içerisinde teşkilatlanmıştır. Ahiliğin Anadolu, Balkanlar, Kırım, Kazan ve Türk kültür coğrafyasının pek çok yerinde teşkilatlandığı görülmektedir. Ahi Evran, esnafı teşkilatlandırmış, Selçuklu ve Osmanlı coğrafyasında sanat icra eden bütün esnaf kuruluşlarının merkezi Kırşehir olmuştur. Bu sebeple icazetnameler de buradan verilmiştir. Bilindiği kadarıyla bu ocağa ilk kabul edilen kişi yani “feta” (yiğit), temel olarak üç eğitimden geçmiştir: Bunlar ahlaki, askerî ve mesleki eğitim olarak özetlenmektedir.
  • Askerî olarak da bir güce sahip olan Ahiler Anadolu’da İlhanlılara karşı duruşta ön planda olmuşlar, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda da etkili olmuşlardır. Mülkün bölünmesi ve parçalanma dönemlerindeki zorlukları yaşamış olan ahiler, Kadı Burhaneddin’in yaşamını yitirmesinin ardından Anadolu’da birliği sağlamakta olan Yıldırım Bayezid’in başında olduğu Osmanlı Devleti’ne haber göndererek Ankara kentini Anadolu’da birliği sağlayacağını düşündükleri Osmanlı Devleti’ne teslim etmişlerdir.
  • Ahilik teşkilatı “zanaat” esası etrafında Anadolu’ya gelmiş milyonlarca Türk’ün bu topraklarda kalıcı olmasını sağlamak için ortaya çıkmış, “fütüvvet” denilen ulvi değerleri kurup yaşatan, bu şekilde de mutlu bir birey ve mutlu bir toplum yapısının oluşmasında ve nihayetinde de güçlü bir devletin kurulmasında büyük katkısı olan oldukça geniş bir teşkilatlanmadır. Bu teşkilatın ana kaynakları ise Türklük ve İslamlıktır. Bu sistem yüzyıllar boyunca Türk ahaliyi toplumun değerli bir üyesi yapacak olan “Ahi” sıfatı ile sıfatlandırarak aynı zamanda yerleşik hayatın gerektirdiği iş bölümünü de sağlamak suretiyle sağlam bir toplumsal yapının oluşmasına da büyük katkı yapmıştır. Dönemin devlet yapısının kuşatmadığı birçok hizmetin bu teşkilat vasıtasıyla yerine getirilmesi de teşkilatın güçlü yönlerinden birini teşkil eder. Uygulanan ahlaki, siyasi ve iktisadi felsefi ilkeler Ahiliğin esnaf ve sanatkar birliklerinin idari işlerini çeşitli normlar çerçevesinde irdeleyen bir yapı olmasına imkan sağlamış, ununla birlikte birçok önemli fonksiyonu yerine getirdiği ortaya çıkmıştır. Yani güçlü bir sivil toplum teşkilatı olarak devletin ulaşamadığı noktalarda boşluğu doldurarak Anadolu coğrafyasında birlikte yaşamanın alt yapısını güçlendiren bir unsur olmuştur.
  • Fütüvvetin Anadolu’da görünen şekli Ahilik’tir. Dolayısıyla temel kurallarını fütüvvetten alan Ahiliğin anlaşılabilmesi için fütüvveti doğru anlamak gerekir. Ahilik teşkilatının Anadolu’da ortaya çıkıp teşkilatlanması ve kurumsallaşmasında iki etken ön plana çıkmaktadır: Bunlardan birincisi fütüvvet düşüncesini siyasi amaçlarla teşkilatlandıran Halife Nâsır’ın Anadolu’ya elçiler göndermesi; ikincisi ise, Moğolların saldırısı neticesinde Anadolu’ya yapılan göçlerdir. Fütüvvet teşkilatı tasavvufla da iç içe geçmiş bir yapı olarak aynı zamanda insanları güzel ahlâka yönlendirme, iyiyi doğruyu gösterme ve toplumsal huzuru sağlama gibi bir işlev üstlenmişti. Bunda, İslâm dininin el emeğine önem vermesi, çalışmayı değerli bulması, her mesleğin piri olarak bir peygamberin örnek şahsiyet haline getirilmesi ve mesleğin kutsallaştırılması gibi durumların da neticesinde teşkilatta yer alan zatların aynı zamanda tasavvuf yönlerinin olması etkili olmuştur. Yiğit, civanmert anlamında feta kelimesinden gelen fütüvvet teşkilatı İslâm toplumu’nda kurulmuş, ardından yayılarak Kafkasya ve Anadolu Türk coğrafyasına ulaşmış, Ahi Teşkilatı olarak Osmanlı toplumunda zirve yapmıştır. Abbasi Halifesi Nâsır’ın, fütüvvetin birleştiriciliğinden yararlanmak ve kendisi de bu oluşumun manevi yönünden istifade etmek düşüncesiyle önce bir fütüvvet koluna üye olduğu (1182), sonra bütün fütüvvet kollarını birleştirmek için çalışma başlattığı ve nihayet zaman içinde kendisini fütüvvet teşkilatının tek lideri ilan ettiği bilinmektedir. Halife Nâsır fütüvvet Teşkilatının başına geçtikten sonra, üyelerin uymaları gereken kurallar, sahip olmaları gereken nitelikler ve teşkilat içi uygulamaların ne şekilde olması gerektiğine dair danışmanı Sühreverdî’ye Fütüvve Risalesi’ni yazdırmıştır. Beraberinde İslâm’ın birleştiriciliğinden yararlanarak fütüvvet teşkilatını yaygınlaştırmak, böylece hükümranlığının etki alanını genişletmek için danışmanını İslâm toplumlarına, Selçuklulara göndermiş, fütüvvet teşkilatına üye olmalarını, fütüvvetin o coğrafyalarda teşkilatlanmasını sağlamıştır. Böylece halifelik yani devlet başkanlığı yanında zaten fütüvvet teşkilatının başında da kendisi olduğu için devletinin etki alanını genişletme ve İslâm dünyasının temsilcisi hüviyetini kazanmayı arzu etmiştir.
  • Bu konu işin siyasi tarafı olmakla birlikte, fütüvvetin Anadolu’ya girişi açısından bu girişimler netice vermiş ve Selçuklular döneminde Anadolu fütüvvetle tanışmıştır. Bu bağlamda Türkistan coğrafyasında İslamiyet’in kabulü ile başlayan ve XII. yüzyıldan itibaren Yesevilik tarikatının etkisiyle örgütlü bir yapıya ulaşan sufi hareketlerin ve bu çevrelerde yazılan tarikatnamelerin daha sonra geleneksel mesleklerin yasası tarzında meslekî örgütlenmeyle de ilişkili olarak ortaya çıkan risalelerin (fütüvvetnameler) Anadolu’ya göçle birlikte bu coğrafyada Ahilik teşkilatının yapılanmasında etkili olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü Ahilik geleneğinde, teşkilata girecek kimsenin ilk önce fütüvvetnâmelerde belirtilen dinî ve ahlaki emirlere uymak zorunda olduğu bilinmektedir. Tarikatname ve risalelerde belirtilen teşkilât mensuplarında bulunması gereken vasıflar; vefa, doğruluk, güvenilirlik, cömertlik, tevazu, doğru yola sevk etme, affetme, tövbe şeklinde sıralanmıştır. Alkol, zina, yalan, gıybet, hile gibi davranışlar ise meslekten atılmayı gerektiren sebepler arasında sayılmıştır.
  • Türklerdeki alplik anlayış veya geleneğinin İslâmla müşerref olan Arap toplumlarındaki karşılığı olan Fütüvvetin zaman içerisinde tasavvufu işin içine katarak, uygulamalarını İslâmın temel esasları üzerine bina ederek mesleki olmanın yanında ahlaki bir boyut kazandığı anlaşılmaktadır (Çağlayan, 2021).
  • Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan gelişmesine, ticaretten manevi kalkınma ve askeri sahadaki mücadelelerde Ahi Teşkilatı önemli bir rol üstlenmiştir.
  • Bursa, Osmanlı Devleti’ne başkentlik etmiş ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda önemli rol oynamıştır. Esnaf, tacirler ve zanaatkârlar açısından Bursa’nın konumu büyük önem arz etmiştir. Hem siyasi hem de jeopolitik konumu itibarıyla Bursa’nın Anadolu ile İstanbul arasında köprü olması ve İpek Yolu güzergâhında bulunması büyük önem arz etmiştir.
  • Ahi Hasan XIV. yüzyılın başlarında Bilecik ve Bursa bölgesinde yaşamış Ahi önderlerindendir. Âşıkpaşazâde’de “Edebalı’nin kardeşinin oğlu” ve İdris-i Bitlisi’de ise Ahi Hasan’ın babasının adı “Ahi Şemseddin” olarak kayıtlıdır. Bu bilgilerden Ahi Hasan’ın babası Şemseddin’in, Osman Bey’in kayınatası Edebalı’nın kardeşi olduğu, oğlu Hasan’ın da bu çevrede yetiştiği anlaşılmaktadır. Nitekim Oruç Bey, Osman Gazi zamanında duası müstecab azizler içinde “kayın atası Edebalı, Muhlis Paşa, Âşık Paşa ve Ahi Hasan ile Elvan Çelebi’nin babası vardı” ifadesini kullanır. Bu ifadelerden Ahi Hasan’ın ihlaslı bir insan olarak Osman Bey’in yanında ve yakınında bulunduğu anlaşılır.
  • Osmanlı kroniklerindeki verilere dayanarak Uzunçarşılı, Orhan Bey’in Bursa kuşatması esnasında Ahi Hasan’ın da bulunduğunu aktarırken, Âşıkpaşazâde Bursa’nın fethindeki rolünü, “Ahi Hasan yanındaki insanlarla birlikte burca tırmandı” ifadesiyle açıklamaktadır.
  • Ahi Hasan ve çevresi, Bursa’nın fethinden sonrada bu şehrin imar faaliyetlerinde önemli rol oynamışlardır. Nitekim Neşri’nin “Beg sarayına yakın bir yerde kendüye bir zaviye yaptırdı” ifadelerinden şehrin inşasında da yer aldığı anlaşılmaktadır. Diğer yandan Ahi Hasan ve tekkesi, sadece şehrin inşasında değil, aynı zamanda Osmanlı yönetiminin, siyasetinin ve hatta beyinin belirlendiği yer olmuştur. Âşıkpaşazâde’deki “ol zamanda olan azizler bilece cem“ olmuştu ifadesi, tekkenin ve Ahi Hasan’ın siyasî yapıya yakınlığını ve belirleyici bir unsur olduğunu gösterirken, Osman Bey vefat ettiği zaman oğulları Alâeddin ve Orhan Gazi ve devletin ileri gelenleri, Ahi Hasan’ın tekkesinde toplanarak hem Osman Bey’in terekesini ortaya çıkarıp hem de oğulları arasındaki görev dağılımını sağlayarak Orhan Gazi’nin bey olarak meşruiyetini sağlamışlardır. Kroniklerde bu mealdeki bilgiler devletin bu süreçteki inşasında Ahi Hasan ve taraftarlarının önemli rol oynadığını göstermektedir. Ahi Hasan’ın ne zaman vefat ettiği ve ailesi ile ilgili bilgiye rastlanmamıştır. Ancak 2013 yılı Aralık Ayı içerisinde Bursa’da bulunan Muradiye Külliyesi yenileme çalışmaları esnasında oğlu Ahi Mehmed’e ait sanduka şeklindeki mezar taşı bulunmuştur. Mezar taşındaki: “El-Merhum eş-Şehit Ahi Mehmed bin Ahi Hasan 788” kaydından 1386 yılında Ahi Mehmed’in öldüğü anlaşılmaktadır.
  • Osmanlı Devleti’nin ilk başkenti olan Bursa’da yer alan Hanlar Bölgesi Osmanlı kentinin kalkınma merkezi olarak, değişen ve gelişen ticaret hayatıyla birlikte tarihi kentsel karakterini koruyarak günümüze kadar ulaşmış ve 2014 yılında kültürel miras alanı olarak UNESCO Dünya Miras Listesi’ne girmiştir. Bu kapsamda katılımcı bir yöntemle hazırlanan Bursa ve Cumalıkızık Alan Yönetim Planı kültürel miras alanlarına yönelik pek çok sorun ve beklentiyi gündeme getirmiş ve bunların çözümlerine yönelik eylem planları önermiştir. Bursa’nın kent merkezinde yer alan Hanlar Bölgesi, çok sayıda tarihi han, çarşı ve pazardan oluşan ticari bir merkezdir. Hanlar Bölgesi XIV. yy’da Osmanlı döneminin kervan yolu üzerinde şekillenmiş ve Osmanlı kentinin kalkınma merkezi olarak, değişen ve gelişen ticaret hayatıyla birlikte kentsel karakterini koruyarak günümüze ulaşmış bir alandır. Bölgede, Osmanlı geleneksel ticaret hayatının siftah, pazarlık, usta-çırak ilişkisi, esnaflar arasındaki komşuluk ilişkileri gibi günlük yaşam pratikleri bugün de devam ettirilmektedir. Fiziksel açıdan ise, bölgede bütünlüğü ve özgünlüğü korunmuş sokak dokusu içinde anıtsal ve sivil mimarlık örneği yapılar yer almaktadır. Çekirdeğinde Osmanlı Devleti’nin kentteki ilk külliyesi olan Orhan Gazi Külliyesi’ni barındıran bölge, günümüzde de ticari işlevini kısmen sürdüren 14 tarihi hanı içermektedir. Bursa’daki Kapan Hanları, bedestenler, arastalar hem üretimin hem ticaretin yapıldığı yerler olup ticaretin ahilikten ayrı değerlendirilemeyeceğinin ifadeleridir. Dolayısıyla da Bursa’da ticaret ve ahilik birlikte değerlendirilmesi gereken ve tarihsel açıdan süreklilik arz eden konulardır.
  • Ahi teşkilâtının mensupları, yeni kurdukları çarşı ve pazarlarda gayrimüslim unsurlara karşı üstünlük sağlayabilmek ve ekonomik dengeyi koruyabilmek için ürettikleri ve sattıkları mallarda önce kalite sonra da fiyat kontrolünü sağlamıştır. Tüm bunlardan dolayı ahilerin gerek Anadolu’nun ve gerekse de Bursa’nın fethinden müreffehliğine her alanda başat rol oynadıkları görülmektedir.
  • Toplumları ayakta tutan ve sosyal barışın teminatı konusunda tartışmasız öneme sahip en önemli değer ahlâktır. Ahlâkî değerlerde meydana gelen aşınma ya da yok olma o toplumda barışın zedelenmesine, huzursuzlukların artmasına neden olur. Zaman içinde toplumda çözülmeler başlar ve nihayet toplum hızla yıkılış ve yok oluşa sürüklenir. Onun içindir ki toplumların bekası için o toplumu ayakta tutan ahlâkî değerlerin korunması son derece önem arz etmektedir. Ahlâkî olmak, “ben” merkezli olmamak demektir. İşte Ahîlik kültürü, böyle “ben merkezli” olmayan bir kültürün esasları üzerinde yükselmiş bir kültürdür. “Ben merkezli” olmayan bu kültürün referans kaynakları ise, -incelendiğinde görüleceği üzere Kur’an-ı Kerim âyetleri ve Hz. Peygamber’in hadisleri’dir. Kaynağı Kur’an ve Sünnet olan bu kültürün toplum içindeki fonksiyonu, arzu edilen “sosyal barış”ın sağlanması konusunda ahlâk ile sanatın ahenkli bir birleşimini sağlayıp sosyal ve ekonomik hayatı düzenlemiş olmasıdır. “İyi ahlâkın, doğruluğun, kardeşliğin, yardımseverliğin kısacası bütün güzel meziyetlerin birleştiği bir “sosyo-ekonomik ve kültürel düzen” olan Ahîlik, dönemin toplumsal yapısını düzenleyen yetkin bir sistemdir.
  • Sanat, ticaret, üretim ve bütünüyle iktisadi faaliyetler toplumun refahını artırmak üzere gerçekleştirilen faaliyetlerdir. Bu yapılırken sadece belli bir kesimin günümüzde küresel yapının ortaya koyduğu sermaye grubunun değil tüm kesimlerin kazanması üzerine kurulu bir sistemin var edilmesi, herkesin mutlu olması ve bir arada yaşama sevincini paylaşabilmesi açısından önem arz etmektedir.
  • Sömürünün, haksız kazancın, emeksiz yemeğin olmadığı, toplumu oluşturan kişiler arası servet dağılımının dengeli olduğu bir yapının kurulması önemlidir. Tarih boyunca yaşanmış kavgaların önemli bir kısmının temelinde bu gelir bölüşümü adaletsizlikleri yatmaktadır.
  • İktisadi faaliyetler icra edilirken ahlaki ölçülerin esas alınması beraberinde dünyanın geçiciliği ve ebedi alemi de dikkate alacak şekilde maneviyatın hatırdan çıkarılmaması dengenin doğru tutturulabilmesi, ülke ve bütün insanlık olarak bir arada mutlu bir yapı oluşturulabilmesi açısından oldukça değerlidir.
  • Ahilik anlayışı, üretim ve ticaret yanında ahlaki gelişime de önem vermesiyle olgun bir toplum yapısının var edilmesinde önemli bir misyon üstlenmiştir.
  • Ahilik anlayışı, ürünün kaliteli üretilmesi ve uygun fiyatla, karşılıklı rıza dairesinde makul kazançla, ölçü ve tartıya dikkat edilerek satılması, müşteri memnuniyeti sağlama yanında ticaret kesiminin de hak ettiği kazancı elde edebilmesini sağlayan bir yapı ortaya koymaktadır.
  • Ahilik aynı zamanda usta çırak ilişkisinin doğru bir uygulamalı eğitim çerçevesine oturtulmasıyla mesleki eğitim noktasında da model teşkil etmektedir.
  • Ahilik Teşkilatı her mesleğin piri olarak bir peygamberi örnek alıp, temel esaslar olarak da Kur’an ve peygamberimizin hadislerini kabul ettiğinden, ticarette dürüstlük ve güvenilirlik yanında manevi olarak da huzurlu bir toplumun inşasında önemli katkılar sunmuştur.
  • Bursa’nın fethinden başkent oluşu ve ticari hayatın gelişmesine kadar her alanda Ahi Teşkilatının izleri görülmektedir.
  • Tarihsel doku ve kadim geleneğin oluşmasında etkisi olan Ahilik anlayışı, bugün 2022 yılı itibariyle Bursa’nın Türk Dünyası Kültür Başkenti olması biçiminde kendini göstermiştir.
  • Bugün ülkemiz mesleki eğitim sisteminin, esnaf ve ticaret yapılanmasının beraberinde manevi olgunlaşma yapılarının Ahilik Teşkilatı öğretilerinden öğreneceği çok değerli bir kültür mirası bulunmaktadır. Bu mirası hakkıyla öğrenmemiz, açığa çıkarmamız ve doğru biçimde uygulamamız halinde daha sağlıklı bir sosyo ekonomik yapı oluşturacağımızı değerlendiriyorum.
  •  
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ