Demokrat Zafer

TMMOB Bursa: Depremin üzerinden geçen 23 yılda neden yeterli tedbir alınmadı?

17 Ağustos Depremi’nin 23. yıldönümü dolayısıyla Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Bursa İl Koordinasyon Kurulu tarafından basın açıklaması düzenledi.

TMMOB Bursa: Depremin üzerinden geçen 23 yılda yeterli tedbir alınmadı

 Türkiye’nin en büyük doğal afet olaylarından biri olarak kayıtlara geçen 17 Ağustos 1999 Depremi’nin üzerinden 23 yıl geçti. 7.4 şiddetinde gerçekleşen ve Marmara Bölgesi illerini etkileyen depremin 23. yıldönümünde çeşitli anma etkinlikleri düzenledi.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Bursa İl Koordinasyon Kurulu da 17 Ağustos Depremi’nin 23. yılında Bursa Akademik Odalar Birliği yerleşkesinde basın açıklaması düzenledi.

Düzenlenen basın açıklamasına TMMOB’ye bağlı 21 meslek odasından temsilciler katıldı. Toplantıda TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu adına basın açıklaması, Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek tarafından yapıldı.

Basın açıklamasından satır başları şöyle;

“17 Ağustos 1999 tarihinde KocaeliGölcük merkezli; büyüklüğü, etkilediği alanın genişliği, sebep olduğu kayıplarla ülkemizin son yüzyılda yaşadığı en büyük felaketlerinden olan Marmara Depremi’ nin ve ardından yaşanan 12 Kasım 1999 Düzce Depremi’nin üzerinden 23 yıl geçti.

Doğu Marmara’nın tamamını etkileyen bu depremler, gerekli tedbirler alınmadığında doğal afetlerin ne büyük toplumsal felaketlere dönüşebildiğinin en acı örneği olarak tarihe geçti.

Yirmi binin üzerinde can kaybının yaşandığı Marmara Depremlerinin ardından, 2011’de Van’da, 2019’da İstanbul’da, 2020’de ManisaElazığVan ve İzmir’de meydana gelen depremler ise; yıkım ve kayıplara sebep olan yanlış planlama, kentleşme ve yapılaşma politikalarının yaşanan acılara ve kayıplara rağmen devam ettiğini gösterdi.

Marmara Depremleri ile Van Depremi’nin ardından; mevcut yapılaşmanın güvenli hale getirilmesi; tehlike arz eden yapıların tespit edilerek yenilenmesi gerekçeleri ile 2012 yılında Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun yürürlüğe kondu. 2016 yılında ise; uygulamaların ülke genelinde kamu denetimi olmaksızın ç uygulanabilmesi için; kamu düzeni ve güvenliği, yapı ve altyapı hasarları, kaçak yapılar da dönüşüm gerekçelerine dâhil edilerek 6306 Sayılı Kanunun Bakanlar Kurulunca uygun görülen her alanda uygulamasının önü açıldı.

“GEÇEN 23 YILDA BİNALARIMIZ DEPREME DAYANIKLI HALE GETİRİLMEDİ”

Depremlerin yarattığı yıkımın ve yaşadığımız toplumsal travmanın büyüklüğüne rağmen, 17 Ağustos 1999’dan bu yana geçen 23 yıl boyunca deprem gerçeği ile gerçekten yüzleştiğimiz, yeni depremlere hazırlanma konusunda yeterince mesafe kaydettiğimiz söylenemez.

23 yılda afet riski olan yerleşim yerleri taşınmadı, binalarımız depreme dayanıklı hale getirilmedi, kent merkezlerinde gerektiği kadar deprem toplanma alanları oluşturulmadı, afet sonrası kapsamlı kriz yönetim senaryoları hazırlanmadı. Bu süre içinde imar planları depreme hazırlıklı şehirler yaratmaktan çok, kentsel rantın dağıtılması için bir araç olarak kullanıldı. Parsel bazında yapılan imar tadilatları ile ormanlık alanlar, su havzaları ve dere yatakları yapılaşmaya açıldı.

Ülkemizdeki mevcut yapı stoğunun yüzde 60’ının mimarlık ve mühendislik hizmeti almamış olmasına, 10 milyonun üzerinde yapının sağlıksız ve afetlere karşı dayanıksız olmasına karşın; 2012 yılından bugüne kadar yalnızca 197 bin yapı (859 bin 114 bağımsız birim) için riskli yapı tespiti yapıldı ve bunlardan 165 bin yapı (767 bin 349 bağımsız birim) yıkıldı.

“20 YILDA 13 MİLYONU AŞKIN KONUT ÜRETİLDİ”

Son 20 yılda 2,7 milyar metrekare alan için inşaat izni verilerek 2 milyon 144 bin 656 yeni yapı ruhsatı düzenlendi; 13 milyon 348 bin 492 konut üretildi. Bunlardan kaçı doğru zemin etütleri, uygun mimarlık ve mühendislik proje süreçleri en nihayetinde de gerekli denetimi gördü, tartışılır!

1999 Marmara ve 2011 Van Depremlerinden daha önce çıkarılan imar afları kapsamındaki kaçak yapıların çoğunun yıkılmasına ve binlerce yurttaşın hayatını kaybetmesine rağmen; 2018 yılında ‘İmar Barışı’ adı altında yeni bir imar affı yürürlüğe konuldu.

Afet riski altındaki alanlarda olup olmadıklarına, kıyı alanları, tarım arazileri, orman alanları, içme suyu havzaları ve tarihi, doğal, arkeolojik sit alanları üzerine inşa edilip edilmediklerine bakılmaksızın; 3 milyon 119 bin 947 kaçak ve imara aykırı yapı için 26 milyar 151 milyon 389 bin 263 TL yapı kayıt belge bedeli alınarak riskli yapılar meşru hale geldi. Yapı güvenliği olmayan, planlama, mimarlık ve mühendislik süreçlerinden geçmemiş, teknik olarak sağlık ve güvenlik koşulları belirsiz toplam 7 milyon 393 bin 413 bağımsız bölüme kullanma izni niteliği taşıyan belge düzenlendi.

“KENTSEL DÖNÜŞÜM, AMACINDAN SAPTIRILDI”

Kentlerin yeniden yapılandırılması ve depreme dayanıksız binaların yenilenmesi için gerekli olan ‘Kentsel Dönüşüm’ uygulamaları amacından saptırılarak inşaat firmalarına kaynak aktarılmasının, kentsel rantların belli kesimlerde toplanmasının bir aracı haline getirildi. Kent merkezlerinde bulunan afet toplanma alanı statüsünde park, bahçe ve meydanlar yapılaşmaya açılarak afet sonrasında yaşamı sürdürmeye olanak verecek güvenli alanlar ortadan kaldırıldı.

Boğaziçi Üniversitesi, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü tarafından 2019 yılında hazırlanan İstanbul İli Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi Projesi sonuçlarına göre; İstanbul bina stokunun yalnızca %30’u 2000 yılı sonrası inşa edilmiştir. Olası bir depremde yaklaşık 194 bin binanın yıkılacağı veya oturulamayacak derecede hasar göreceği, 14 bin 150 can kaybının yaşanacağı tahmin edilmektedir.

Raporda, 47 bin kişinin ağır yaralanacağı veya hastane şartlarında tedavi görmesi gerekeceği ve 640 bin hane yani yaklaşık 2 milyon kişinin acil barınmaya ihtiyaç duyacağı öngörülmektedir. Ancak, sağlık hizmetleri ve acil barınma için kullanılacak eğitim, sağlık ve spor tesislerinin; %50 sinin depremin etkisinin şiddetli olacağı bölgelerde bulunduğu, deprem sırasında işlevlerini devam ettirmesi zorunlu olan bu binaların hasar göreceği ve yapısal güvenliklerini koruyamayacakları belirtilmektedir.

Son yıllarda sıklıkla yaşadığımız her deprem, 17 Ağustos 1999’da yaşadığımız büyük felaketi çağrıştırmakta, depremin ülkemiz için ne kadar yakın bir tehlike olduğunu hatırlatmaktadır. Mevcut durumda artan nüfus ve yapılaşma nedeniyle yaşanacak benzer bir felaketin sonuçlarının çok daha ağır olacağı ortadadır.

Devlet tüm yurttaşlara eşit, sağlıklı, güvenlikli yaşama koşullarında nitelikli yaşam çevreleri sağlamakla yükümlüdür. Salgın, afet ve kriz koşullarında başarılı iyileşme süreçleri için alınacak önlemlerin bilimsel ilkeler ve gerçeklerle, toplum yararı gözetilerek oluşturulması; afet yönetimi hakkında geliştirilecek politikaların bilim insanlarını, meslek odalarını, akademik kuruluşları ve ilgili uzmanlıkları dikkate alarak oluşturulması zorunludur. Bugüne kadar pek çok yurttaşın hayatına mal olmuş ve olmaya devam eden, büyük yıkımlara ve kayıplara sebep olan rant odaklı planlama, kentleşme ve yapılaşma politikaları terk edilmelidir.

Benzer felaketleri bir daha yaşamamak için derhal adım atılmalıdır. Yapı denetimi sistemi TMMOB ve bağlı odalar, üniversiteler ve ilgili kesimlerin katılımıyla kamusal bir anlayışla yeniden düzenlenmelidir. Yapılaşmadan kaynaklanan risklerin bertaraf edilmesi için doğru ve yeterli bir ‘risk yönetim’ sistemi oluşturulmalıdır.

Bölgesel ve kentsel ölçekte ‘sakınım planları’ hazırlanmalıdır. Ülke genelindeki yapılar incelenmeli, riskli yapılar tespit edilmeli ve güvenli hale getirilmelidir. Uygun olmayan zemin ve arazilerdeki yapılar derhal boşaltılmalıdır. Tüm yaşam alanlarımız bilimin ve teknolojinin rehberliğinde, insanların ihtiyaçları doğrultusunda ve doğayla barışık biçimde yapılandırılmalıdır.

Güvenli yapılaşmanın sağlanması ve tüm bu süreçlerin sağlıklı işletilebilmesi için meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni bir planlama, tasarım, üretim ve denetim süreci modeli benimsenmelidir.

Bu vesileyle afetlerde kaybettiğimiz yurttaşlarımızı rahmet ve saygıyla anıyor; sahip olduğumuz mesleki uzmanlık ve toplumsal sorumluluklarımız kapsamında, doğal afetlerin tahribata ve can kaybına yol açmasının temelinde yer alan bilimsel kentleşme, mimarlık ve mühendislik ilkelerine aykırı uygulamalar karşısında mücadelemizi kararlı bir şekilde sürdüreceğimizi değerli kamuoyumuzla paylaşıyoruz.

JMO: ÜLKEMİZDE DEPREMİ EN ÇOK YAŞAMA İHTİMALİ OLAN KENT BURSA

Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Engin Er de toplantıda konuştu. Engin Er şunları söyledi;

“Türkiye depremsellik anlamında dünyadaki en önemli ülkelerden birisi. Ama ülkemizde de depremi en çok yaşama ihtimali olan kentimiz Bursa. Depremin en yakın zamanda ve en fazla etkilemesi beklenen ilimiz Bursa. En fazla fay hattının geçtiği il Bursa. İstanbul da bir deprem yaşayacak, Marmara Denizi altından geçen fay hattından etkilenecek. Fakat bundan daha fazla risk taşıyan İznik Fayı’nda 7’nin üzerinde şiddetle bir deprem bekleniyor. Aktif, diri bir fay hattı üzerindeyiz.

Bizim yapabileceğimiz şeyler var elbette. Çalıştaylar yapılmalı bu konuda. Ayrıca yapılan çalıştaylarda alınan kararların bir an evvel uygulamaya konulması lazım.

Bir mahallede yapılan kentsel dönüşüm yeterli olmaz. Bütüncül bir planlamaya ihtiyacımız var. Yapı Denetim Kanunu ve Büyükşehir Yönetmeliğinin düzenlenmesi lazım.”

İMO: BURSA’NIN DEPREM RİSKİNİ ORTAYA KOYAN ÇALIŞMALAR YAPILMALI

İnşaat Mühendisleri Odası adına konuşan Ülkü Küçükkayalar ise şunları kaydetti;

“Artık bu konuda feryat ediyoruz. Depreme dayalı yapı yönetmeliğinin ana unsuru inşaat mühendisliği oluyor. Bu nedenle inşaat mühendislerinin iyi yetişmiş insanlardan oluşması gerekiyor. Meslek yasamız ve yetkin meslek yasamızın çıkarılmasını senelerdir talep ediyoruz. Artık son noktaya geldik.

Kentsel dönüşüm parsel bazında değil, kent planlarının bir parçası olarak ele alınmalıdır. Çok önemsediğimiz bir başka konu, şantiye şefliği konusu. Şantiye şefliğinin ayrı bir uzmanlık alanı olarak değerlendirilmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu, bir meslek alanıdır ve ayrıca meslek içi eğitimle desteklenmelidir. Yapı Denetim Yasası, ticari kaygılardan uzaklaştırılmalıdır. Proje denetimi de yapı denetiminden ayrılmalıdır.

Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı 2023 yılında derhal güncellenmeli ve uygulamaya konulmalıdır. Denetimsiz yapılar devam ettiği için bu acı tablonun daha da kötüleştiğini düşünüyoruz.

Olası bir depremde Bursa’nın deprem riskini, mevcut yapıların durumunu ortaya koyacak çalışmalar yapılmalıdır. Bunu senelerdir söylüyoruz. Ancak bir envanter henüz elimizde yok. Bu envanterini çıkarılmasında bizlerin her türlü kadrosunun hazır olduğunu bildiriyoruz. Son olarak, insan hayatı değerlidir, denetimsizliğe terk edilemez.”

EMO: OLASI BİR DEPREM SONRASI ENERJİNİN NASIL SAĞLANACAĞI GÜNDEMİMİZDE OLMALI

Elektrik Mühendisleri Odası Başkanı Burak Özgen de “Genelde deprem konusunda fay hatları, binaların yapımı, yerleşimi gibi konuları konuşuyoruz. Fakat depremden sonra yapılan arama kurtarma faaliyetinde enerjinin nasıl sağlanacağı konusu çok fazla gündeme gelmiyor. Elektrik kesintisi ve iletişimin kopması gibi arama kurtarma işlemlerini geciktirecek etkenler ortaya çıkabiliyor. Bu konuda da gerekli çalışmaların yapılması gerektiğini düşünüyor, bizim meslek odaları olarak bu çalışmalara her zaman hazır olduğunu söylüyoruz” diye konuştu.

MMO: KAMUSAL DENETİM HAKKIMIZIN ARTTIRILMASI GEREKİYOR

Makine Mühendisleri Odası Başkanı Ahmet İhsan Taşkınsel ise “Deprem, ülkemizin gerçeği. Bunu engelleyemiyoruz, bu bilimsel bir gerçek. Ama bunun sonuçlarını engelleyebiliriz. Odalar olarak bize düşen şey, kamusal denetim hakkının arttırılarak bize verilmesi. Çünkü biz kamu yararına çalışan örgütleriz. Hükümetin, yöneticilerin bu konuda bizlere daha fazla yetki vermesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.

BTO: ŞEHİR HASTANELERİ HATALI BİR ŞEKİLDE YAPILIYOR

Bursa Tabip Odası adına ise Olağan Dışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri Komisyonu Başkanı Dr. Seçkin Kara konuştu;

“Şu ana kadar söylenen her şey bir doğal afetin olmaması adına yapılması gereken şeylere ilişkindir. Şunu unutmamak gerekir, dünyada doğa olaylarını meydana getiren tümüyle insan faktörüdür. Toplumdaki hatalar ve yanlış stratejiler nedeniyle oldu tüm doğal afetler.

Afetler bir şekilde olur. Bundan sonra da olacaktır. Fakat afet sonrasında çok temel bir problem daha ortaya çıkar. Toplumsal sağlık problemleri. Bu konuda idarenin, meslek örgütleriyle işbirliği yapması gerekir. Örneğin 1999 Depremi’nin ardından yapılan birçok çalışma oldu. Bu çalışmaların sürdürülmesi gerekir. Sağlık sisteminde çok büyük hatalar yapılmaktadır. Şehir Hastaneleri çok hatalı bir şekilde yapılmaktadır. Olası bir depremde kentin uzak bölgelerine yapılan Şehir Hastanelerine ulaşmak çok daha zor olacaktır. Deprem sonrası ulaşım problemi mutlaka olacaktır. Lütfen bu konularda idareciler gerekli önlemleri alsınlar ve meslek örgütlerini dinlesinler.”

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ