Demokrat Zafer

Türkiye’nin sera gazı emisyonları bağlamında tarihi bir sorumluluğu mu vardır?

‘İklim Değişikliği Kurulu’ ile ‘İklim Kanunu taslağı’ üzerine Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın basın açıklaması:

Prof. Dr. Ümit Özdağ: Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı İklim Değişikliği Başkanlığı tarafından hazırlanan kanun taslağı Avrupa Birliği tarafından hazırlanmış tercüme kokan bir kanun taslağıdır. Öncelikle ifade edelim ki, bu yasanın adı yanıltıcıdır. Bu yasa iklim değişikliği yasası değil karbon piyasası yasasıdır. TBMM bu kanun taslağını asla ve kat’a onaylamamalıdır, geri çevirmelidir. Bu kanun eğer TBMM’nden geçerse oluşturulacak olan Emisyon Ticaret Sistemi ile Türk çiftçisi ve kobiler başta olmak üzere gerçek üretici AB şirketleri karşısında rekabet edebilme şanslarını kaybedecekler ve karbon alım satımı gibi bir piyasa ile ve yeni bir vergileme usulü ile baş başa kalacaklardır.

Kyoto Protokolünü imzalamış olan Türkiye’nin sera gazı emisyonları bağlamında tarihi bir sorumluluğu mu vardır? Türkiye kişi başı emisyonları bakımından ortalamanın çok altındadır. Türkiye’nin ek dışı ülke olarak iklim değişikliği ile mücadelede daha etkin katkı sağlayacağı inancı daha önce uluslararası camiada paylaşılmış olmasına rağmen şimdi alelacele tamamen dışarıda hazırlandığı anlaşılan bir kanun çıkarılarak Türk ekonomisi üzerine yeni bir yük bindirilmesi kabul edilemez.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Kaz Dağları yok edilirken, İliç’te devasa siyanür havuzunun çevreyi tahribatı ve meralarımızı yok etmesi bütün dünyanın gözü önünde cereyan ederken, Akbelen’de karbon emilimi bakımından asırlık özelliği ile en etkin ormanlarımız yok edilirken, asbestli gemiler Aliağa önlerine gelirken, Türkiye’nin birçok yerinden iklim değişikliği ile mücadelede yapılması gerekenleri yapmayıp emisyon ticaret piyasası ile kurulacak müphem bir kurul hangi sorunu çözecektir? Üstelik bu kurulda hiçbir çiftçi kuruluşu ve gerçek üretici yoktur. Ergene havzası kirletilirken ve Ergene üzerindeki atık arıtma tesislerinin işlevi yerine getirilmeden dünyanın en önemli iç denizi Marmara’mızın kirletilmesine bu piyasa spekülasyondan başka ne katkı sağlayacaktır?

‘İklim Değişikliği Kurulu’ ile ‘İklim Kanunu taslağı’ 

HERKES BİLMEKTEDİR Kİ; karbon emiliminde ve sera gazı emisyonları bağlamında okyanuslarda sıcaklığın artması, yağmur ormanlarının katledilmesi, kutupların erimesi gibi sorunlar küresel asıl sorunlardır. Küresel sorunlara karşı küresel bir mücadele verilmesi gerektiği fikri milliyetçiliğin tek adresi olan Zafer Partisi’nin inkâr ettiği bir mesele değil bizatihi katıldığı ve katkı vermek istediği bir meseledir. Su ve toprak kaynaklarımızı korumak, üreticimizin yanında yer almak, tarım alanları amaç dışı kullanılırken çiftçilerimizle omuz omuza mücadele vermek, Develi’de madencilerimiz zehirlenirken onların davasını üstlenmek yanında Zafer Partisi elbette iklim değişikliği ile mücadelede ve küresel ısınmanın getireceği yeni göç dalgalarına karşı tedbir almak adına insanlığın verdiği mücadelenin yanındadır.

Hazırlanan Kanun taslağı ile iklim değişikliği ile mücadelede ne gibi eylem planları ortaya konduğu muğlaktır. Devlet Planlama Teşkilatı kapatılmış bir yönetişimin bu kanun ile işlevi doğru dürüst tanımlanmamış bir üst kurul marifetiyle iklim değişikliği ile mücadele yürütmesi mümkün değildir. Bu kurulun bu iktidar zamanında çevresel adaleti yerine getirme ihtimali sıfırdır. Kanunda hakkaniyet kavramı yoktur.

Ticareti yapılan her ürünün pazarı da olacağı için ETS üzerinden zaten kırılgan olan ekonomimiz üzerinde yabancı firmaların karbon alım satım ve kredileme marifetiyle yönlendirmesine açık bir ortam oluşacağı kesindir. Avrupa ile daha yoğun ticaret yapan bazı firmaların ve kuruluşların bu kanun taslağına verdiği desteğin sebebini az çok anlayabiliyoruz. Fakat şurası da muhakkak ki, Avrupa’nın Türk firmalarına karbon vergisi uygulamasından çekinerek adı geçen kuruluşların bu kanuna destek vermesinin bir de kimi yabancı yatırımcıların karbon kaçağı olan ülkelere yöneleceğinı hatıra getirmeleri gerekir. Yani ticaretimizin önemli bir kısmını Avrupa ile yapmış olmamız emisyon ticareti borsasına girmemiz şartını getirmemelidir.

Çevre koruma, doğal hayatın idamesi, toprak ve su kaynaklarımızın sürdürülebilirliği, yaban hayatı, ormanlarımız, sulak alanlarımız, akarsularımız, meralarımız ve daha birçok iklim değişikliği bakımından önemli zenginliğimizi muhafaza ve müdafaa etmede sınıfta kalan bir bakanlığın böyle bir piyasayı yönetmesi yönetebilmesi mümkün değildir. Şehirlerimizi bile soğutmayı, gölgelemeyi, yağmur hasadı bakımından yönetmeyi bilmeyen ve betonlaştıran bir bakanlığın çevre ve iklim değişikliği konusunu uhdesinde bulundurması doğru değildir.

Öncelik ve ivedilikle çevre ve iklim değişikliği konuları şehirlerimizi betonlaştıran bu bakanlıktan alınıp Tarım ve Orman Bakanlığı ile entegre olmalıdır. Çünkü tarım, çevre, orman doğal hayat birbirinin mütemmimidirler. Hele hele başmüzakereci konumunda olan zatın bu konularla zerrece bir ilgisi bulunmamaktadır.

Hülasa hazırlanan kanun taslağı dışarıda hazırlanmış ve AB karbon piyasacıları tarafından Türkiye’nin ne yaptığını bilmeyen iktidarına yeni çıkar ilişkileri ufku açan bir gayya kuyusudur. TBMM’ni bu kanunu iade etmeye çağırıyorum.

Çevreyi korumak, su ve toprak kaynaklarımızı, meralarımızı, ormanlarımızı, sulak alanlarımızı korumak gibi eylem planları dururken ucube bir karbon piyasası ile çiftçimizi yabanların insafına bırakmayacağız. Biyolojik çeşitliliği, yaban hayatını, kuşların konaklama yerlerini, sulak alanları, ormanları, dağ yutak ve vadilerini korumak iklim değişikliği ile mücadelede karbonu paraya tahvil edip ticaretini yapmaktan daha asil davranışlardır. Alternatif enerji kaynakları geliştirmek, su ve toprak kaynaklarını korumak, kıt su kaynakları yönetimi kurmak, su kanununu çıkarmak, afet yönetimi, çevrenin korunması ve sürdürülebilir kalkınma, yaşanabilir mekânlar, enerji verimliliği, havza geliştirme, doğru arazi kullanımı, atıksu arıtma, zeytinliklerin ıslahı, orman köylerini geliştirme, tohumculuğumuzu geliştirme, kent tarımcılığı, çevre kentler, Ergene havzasının acil eylem planı, Marmara ve Karadeniz Acil Eylem Planları dururken alelusul piyasa oluşturup devlete yük olacak bir kurul tesis etmek saçmalıktır.

Bu vesileyle başta ABD olmak üzere sera gazı emisyonunda baş sorumlu olan ülkeleri iklim değişikliği ile mücadeleye daha fazla katkı vermeye çağırıyorum. Asırlardır Tuna’dan sanayi atıklarını Karadeniz’e gönderen Avrupa’nın gelişmiş ülkelerini iklim değişikliği ile mücadelede karbon piyasasına mahkûm olmamaya çağırıyorum.

İktidara da önlerine konan tercüme kanun taslağı ile oyalanacağına bu konuda vebali yüzde seksenlerde olan kuzey ülkelerini muhasebeye davet etmesini salık veriyorum.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ