Demokrat Zafer

Ahmet Koçak yazdı; TENZİLE TEYZE

Köşe yazarımız Ahmet koçak makalesinde;

Parkta bir banka oturdum üzeri sık çimle kaplanmış gibi gözüken Uludağ’ın güzelliğini seyre daldım. Şişman, yaşlı, siyah abayalı (Arabistan’da kadınların giydiği uzun giysi) , siyah başörtülü bir kadın tekerlekli yürütecinden destek alarak geldi yanıma oturdu. Yeni yürümeye başlayan çocuklara bizim yörede “kağnıcak” adı verilen tahta tekerlekli yürütece benziyordu.  Bu oturuş; yanıma oturmak için değil, bir adım daha atacak takati kalmadığındandı. Önce soluğunu toplamak için bir süre nefes nefese bekledi.

Yaşlı insanlar bebeklere benzerler. Çok ortak yönleri vardır. Doğru dürüst yürüyemezler, az sözcükle konuşurlar, çişlerini tutamaz altları bezlenir, bakıma muhtaçtırlar, hep onlarla ilgilenilsin isterler… İnsanoğlu yaşam yolculuğunu çoğunlukla başladığına benzer şekilde sonlandırır.

Yaşlı kadın soluğunu toplayana kadar bunları düşünürken bir yandan da kadını incelemeye başladım; Şişman oluşu işe yaramış yüzündeki kırışıklıkları örtmüş, yaşını gizlemişti. Gençliğinde güzel bir kadın olduğu belli oluyordu. Bir zamanlar kiraz gibi olduğunu tahmin ettiğim dudakları, pembe yanakları dolaşım bozukluğundan morarmıştı. Bir süre dinlenince dudakları ve benzi beyazlaştı. Hala güzelliğini koruyan mavi gözlerini bana yönelterek:

“Evladım benim adım Tenzile. (“Evladım” diyen insanların yanında kendimi genç hissederim. Yine genç hissettim.) Seni de rahatsız ettim. Adın nedir? Nereden gelip nereye gidersin?” dedi.

Rica ederim! Rahatsız olmadım. Öylesine parkta oturuyordum. Nereden gelip nereye gittiğimi bilemediğimden onu hiç düşünüyorum.” dedim, güldü.

“Ah evladım, yaşlılık sırtta ağır bir yük. Taşınmıyor. Kimse de el atmıyor. Gençliğimde etrafımda pervane olanlar yok oldular. Bir başıma yaşamla cebelleşiyorum. Buna da şükür evladım kendi kendime şimdilik bakıyorum. Allah ele avuca düşürmeden canımı alsın diye dua ediyorum. Yaşlanınca dualarım bile değişti. İnsan, “Allah canımı alsın diye dua eder mi? Ediyor işte.” Güngörmüş bir kadına benziyordu. Ben sormadan kendiliğinden olanı biteni, olmuş bitmişi anlatacaktı besbelli. Kaldığı yerden devam etti:

“Gençliğimde bana bir bakan bir daha bakardı (tüm kadınlar öyle der. Doğrudur da. Erkekler kadınlara bakma konusunda pek seçici değildirler). Erkekler etrafımda pervane olurdu. İçlerinden birini sevdim. Bursa’da doğdum büyüdüm ama kısmet beni İzmit’te iş adamı birinin peşine sürükledi. Mutlu bir evliliğim, iki kız, bir de erkek evladım oldu. Yirmi beş yıl sonra eşim bir trafik kazasından öldü.

Babalarının işini çocuklarım üstlendi. Bir süre böyle devam ettik. Kırk beş yaşımda dul kaldım. Gencim, güzelim, kanım da kaynıyor hâlâ… Taliplerim çıkınca oğullarım kızmaya başladılar; “Ne kocasıymış. Neyin eksik?” dedikçe; “sizin bana ihtiyacınız yok. Yuvanızı kurdunuz. Bırakın evleneyim.” dedim. Tabi onlar benim ilgiye, sevgiye, aşka, kocaya ihtiyacım olduğunu düşünemiyorlardı. Çöpçatanlar yardımı ile çok erkekle görüştüm oğlanlardan uğrun. Bursalı kendi yağı ile kavrulan, dengim olan başka bir adamla evlenerek doğduğum yere geri döndüm. Birkaç yıl sonra çocuklarım da oradaki iş yerlerini satıp Bursa’ya geldiler. Aynı düzenlerini burada kurdular.” Bir süre durdu; dağılan nefesini, dağılan aklını topladı, terleyen yüzünde biriken terleri her zaman entarisinin cebinde taşıdığı beyaz bez mendili ile sildi. Konuşmasına “vayh!” diyerek devam etti:

“İkincisinden de bir oğlum oldu. Onu everdikten sonra ikinci kocam da öldü. Altmış beş yaşımda yine dul kaldım. Güzelliğimden kalan kırıntılara aldanan dul, bürokratlıktan emekli, dolgun maaşlı bir beyle daha evlendim. Onunla da beş yıl evli kaldıktan sonra o da hakkın rahmetine kavuştu(koca savar mübarek!). Güzel kadınlar kocalarını çabuk öldürürler evladım. Baktım üçüncü de gitti, erkeklere acıdım bir daha evlenmedim.” Yolda gördüğü küçük taşı bastonu ile çimlere doğru itti. Çenesini bastonuna dayayıp bir süre sessiz kaldı. (Bu sessizlik sırasında aklıma “eceli gelen köpek cami duvarına siyer” sözü geldi. Bu olaya uyuyor muydu, bilemedim ama aklıma geldi ne yapayım? Eceli gelen erkek bu kadını bulmuş vaziyete göre. Gelen gitmiş. Yanında oturana bir şey olmaz umarım. Saydım üç koca olmuş.)

“Evladım, ben Teföcüydüm!” dedi. Önce anlayamadım. “Teföcü nedir?” diye düşündüm sonra buldum. Fetöcüymüş demek ki. İrkildim. Kadının yüzüne baktım. Şaşkın bakışlarımı görünce açıklama yapma gereği duydu; “Biz nereden bilelim şeytan olduğunu? Oğullarımın birinin evinde oturuyordum. İkisini de içeri attılar darbeden sonra. Ziyaretlerine gittim. Tüm paralarına, mallarına el konulmuştu. Ziyaretlerine gittiğimde: “Anne, dolgun maaşın var. Maaşının yarısını perişan olan arkadaşlarımızın ailelerine ver.” dedi büyük oğlum. Kabul etmedim. Hala akıllanmamışlardı. “Seni ihbar ederim bak!” diye tehdit etti. İhtimal vermedim. Gerçekten ihbar etmiş. İlk duruşmalarında beni de mahkemeye çağırdılar, gittim. Hakim: “Bak oğlun senin Fetö’ye yardım ettiğini, onun için çalıştığını söylüyor. Ne diyeceksin?” diye sorunca ben: “Doğru söylemiş. Çok pişmanım. Allah bana yaşlılık gibi bir ceza vermiş zaten. Bir ceza da sen ver hâkim bey oğlum.” dedim. Belli ki; 88 yaşındayım, pişmanım diye hâkim ceza vermedi.

Ziyaretlerine gitmedim bir daha. Bu sefer de karısını gönderip evi boşaltmamı söyletti. Sık sık gelip “evi boşalt” diyen mendebur gelinin yüzünü görmeyeyim diye evi boşaltmaya karar verdim. Üçüncü kocamdan beş bin lira aylığım var evladım. Evladıma bile müdanam olmaz. Bu parka yakın asansörlü bir daire tuttum. Buraya günde bir kere bu saatlerde gelir, hem temiz hava alırım hem de platin dolu bacaklarımı çalıştırırım. Sana konuşma fırsatı vermedim. Yarın yine gel de bu sefer de sen anlat ben dinleyeyim. Hakkın kalmasın” dedi ve kalktı, yürütecinden destek alarak geldiği yoldan topallayarak gitti.

Ertesi gün aynı saatte parka gittim. Yaşlı kadın görünürlerde yoktu. Bir saat bekledim gelmedi. Otobüs durağına doğru giderken teyzenin oturduğu apartmanın önünde bir cenaze arabası gördüm. Gidip ölenin kim olduğunu sordum. Tenzile Teyze ölmüş! Beni dinlemeden gitmiş. Tenzile Teyze’nin daha çok anlatacakları vardı. Hem beni de dinleyeceğine söz vermişti.

Ölüm bu bekler mi? Dua etmekten başka elimden bir şey gelmiyordu. Öyle yapıp evin yolunu tuttum. (Çıtalı Uçurtma kitabımdan)

ahmet.kocak16@hotmail.com

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ