Demokrat Zafer

SEÇİMLERİ MİLLET İTTİFAKIMI KAYBETTİ, CUMHUR İTİFAKI MI KAZANDI????

Geçmiş dönemin etkin ismi CHP Parti Meclis Üyesi Güler Buğday seçim analizi ve raporunda;

2023 Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerini satırbaşları ile şöyle tanımlayabiliriz:
Akıl tutulmalarının yaşandığı, ahlak ve vicdanın yok sayıldığı, devlet organının istismar edilip tüm gücünün ve olanaklarının haksız kullanıldığı, yasaların anlam yitirdiği, etkin medya gücüyle, yalan, iftira ve kurmaca videolarla halkların ve muhaliflerin “terörist” diye suçlandığı ve hazine boşaltılarak rüşvetle oy devşirildiği kirli bir seçim sürecini geride bıraktık.
Ancak 2 turlu yaşadığımız seçim sürecini doğru değerlendiremezsek ve gereken tedbirleri alıp halka yeniden bir umut yaratamazsak sadece önümüzdeki yerel seçimleri kaybetmeyiz.
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak kurulmuş; devrimleri ile dünyaya örnek olmuş Türkiye Cumhuriyetinin yok edilip orta çağ karanlığına savrulup faşizmin kurumlaştığı ve halkların köleleştiği bir yaşama savruluruz!..
Bu nedenle mümkün mertebe popülizme kaçmadan akıl yolundan giderek gerçekleri, bizlere yaşatılanları ve yaşadıklarımızı gözden geçirirken kendi yaptığımız hataları da irdelemek zorundayız.
2023 Cumhurbaşkanı ve 28. dönem Milletvekili seçimlerinde Muhalifler kadar aylardır kamuoyu yoklaması yapanlarda yanıldılar.
Acaba gerçekten yanıldılar mı yoksa yine sonuçları belirleyen akıl sır ermeyen tezgahlar mı yapıldı???
Sonuçta dünyanın gözü önünde uygulanan ve asla kabul edilemeyecek olan tüm kuralsızlıklar, kanunsuzluklar, haksızlık ve hukuksuzlukların yapıldığı ve asla saygın, vicdani, ahlaki ve hak edilmiş olmayan sonuçları yaşıyoruz.
22 yıllık iktidarın bu kadar çürümüşlüğüne ve tükenişe karşın sonuç olarak akılla mantıkla, vicdanla ters orantılı olarak Cumhur ittifakı ve Tek Adam otokratik anlayışı kazanmış (!) oldu.
Acaba gerçekten kazandı mı?
Yoksa her seçimde yapılan hile ve akıllara gelmeyen yöntemlerle veya bilinmeyen hayali seçmenler vasıtası ile sonuçlar değiştirildi mi?
Asıl önemli olan bu kadar garantili bir seçimi millet ittifakı nasıl kaybetti, neden kaybetti ve hangi olmaması gereken hatalar yapıldı ve en önemlisi neler yapılamadı?
CHP VE MİLLET İTTİFAKI NEDEN KAZANAMADI?
Bu başlığa onlar değil yüzlerce sebep sayabilir ve yazabiliriz.
Zaten seçimlerden sonra herkes adeta siyasal bilimci oldu hiç kimse özeleştiri yapmadan ve bu kaybedişin temeli ne zaman atıldı çok irdelemeden sadece eleştiriyor ve ısrarla “DEĞİŞİM” şart diyor.
Hatta seçimler süresince kılını kıpırdatmayanlar, elini taşın altına koymayan birçok kimsede tek çözüm olarak (!) “Kemal Kılıçdaroğlu istifa etsin” diyor.
Benim kanaatime göre de mutlaka değişim şart.
Hatta değişim yeterli olmayacağı için köklü bir dönüşüm şart olacak.
Ancak kime göre, neye göre ve hangi amaç ve beklentiye göre bu değişimler yapılacak?
Bu istekte olan tüm iyi niyetli ama beklentileri bulundukları konuma veya gruplara göre farklı olanlarla böyle köklü ve doğru ne değişim olabilir nede dönüşüm yaşanabilir.
Hiç uzatmaya gerek yok.
Gerçekten en baştan en sona kadar tüm bireyler özeleştiri vererek, kişisel veya ekiplerin kendi ikballeri, kazanımları için beklentilerinden arınarak bu değişimleri yapabilmek için her koşulda sol/sosyal demokrasinin evrensel ilkelerimden sapmadan deşişim başlamalıdır.
Bunun için yıllardır yok sayılan ve öldü denilen ideolojilerine sahip çıkarak; program ve tüzüklerini ülke gerçeklerini göz önüne alıp en geniş katılımla yeniden hazırlayarak işe başlamalıdırlar.
Bu yenilenme ve dönüşüm hiçbir koşulda tepeden aşağı doğru olmaz.
Tam aksine en temelden ve en geniş katılımla olmalıdır.
Ülkedeki tüm farklılıkları, inançları, bu toprakları yurt edinmiş tüm halkları, eşit yurttaş kimliklerinin gereği olan dil, din, yaşam biçimlerini ifade edebildikleri bir yapılanmayı tabandan tavana kadar düzenlemeyle işe başlanmalıdır.
Gerek programlarda gerekse yenilenecek tüzükte öncelikle kadınlar ve gençlerin etkin ve mutlak katılımı sağlanmalıdır.
Emek ve emekçiyi söz sahibi kılacak, temsil hakkı verecek ve düzen sendikalarından kurtaracak yeni bir güçlü örgütlenmeyi sağlayacak yapılanmaları sağlanmalıdır.
CHP yeni tüzük ve programında mutlak insanı önceleyen, doğaya sahip çıkan, her türlü üretimin önünü açan, çağdaş eğitimden sapmalara izin vermeyen, sağlıkta ve iş yaşamında devletin gücünü halkların refahından yana kullanan bir yapılanmaya gitmelidir.
CHP, yılardır talan edilen ve yabancılara sunulan ülkenin geleceğinin ve bağımsızlığının güvencesi tüm yatırımlarını yeniden geri alıp halkların hizmetine sunacağını ilke olarak vahşi kapitalizme ve soygun düzenine izin verilmeyeceğini programına koymalıdır.
Bu kısa önerilerden önce CHP neden tüm koşullar müsait olduğu halde on yıllardır bir türlü başarılı olamıyor ve sağ sığ iktidarlara teslim oluyor ana hatları ve yapılmayanları kısa başlıklarla anımsatmak isterim:
CHP her şeyden önce yönetim biçimine ve yönüne karar veremiyor.
Konumu gereği kadro partisi olması gerekirken bunu başaramadığı için sağ partiler gibi lider partisi olma yoluna gidiyor.
Ancak her şeye karşın biat kültürü olmayan ve sorgulayan bir anlayışın temsilcileri olan örgüt yapısından dolayı bu konuda da başarılı olamıyor!..
Sağ iktidarların istismar alanı olan ve 22 yıllık AKP iktidarında tam bir siyasal İslamcı anlayışla dini ve inançları kullandığı için yoksul halkı sadaka kültürüne alıştırdığı seçmenlere ne yazık ki CHP örgüt ve yönetimleri ulaşmayı ve güven vermeyi beceremiyor.
Bu durumda CHP ve yönetim kadroları sürekli olarak farklı konumlara doğru savruluyorlar.
İlk zamanlar üstenci tavrı ile mesafeler koyduğu bu büyük kitleye son zamanlarda yakın olmak isterken kendi özünü kaybedip çakma sağcı olmaya çalışırken de daha çok güven kaybediyorlar.
Bu konularda bu tarihi seçimlerde yapılan hataları yazacak anlatacak çok şey var.
Ancak ben bu konuları günlerce uğraşıp yazsam da okuyan, inceleyen veya emeğe saygı olsun diyerek katkı koyan bir elin parmakları kadar olacak.
Onun için daha fazla derinlere gitmeden, kolaycıların bam tellerine basmadan benim gözümden eleştirilerimi ve değerlendirmemi yazacağım.
Güler Buğday olarak, son yıllarda yapılan seçimler ve CHP’nin bu seçimlerde neden ve nasıl kaybettiklerini ve bazı kendi tespitlerimi paylaşmak isterim:
1-Sağcı, Siyasal İslamcı ve soygun düzeni ile ülkeyi iflasa, halkları açlığa mahkûm eden AKP iktidarı ve ona mahkûm olmuş halkların düşmanı Devlet Bahçeli’nin kesin olarak kaybettikleri seçimde YSK verdiği yasal olmayan karar sayesinde bu ülkede hukuk karanlıklara gömülüp çok derin bir fay kırığı yaratmıştır.
Dünyada örneği yoktur.
Seçimler bitmek üzere iken YSK, iktidarın dayatması ile hukuka ve tüm temayüllere aykırı bir şekilde geçersiz olması gereken 2,5 milyon oyu geçerli saydığını ilan etti.
CHP örgütleri, tüm yurtseverlerle YSK’nın önüne gidip bu akıl almaz hukuksuzluğu kabul etmeyeceğini gösteremedi ve adeta hukuksuzluğa teslim oldu.
Böylece AKP ve Tayyip Erdoğan alenen ve herkesin gözü önünde kaybettikleri seçimi kazanmış “Atı Alan Üsküdar’ı geçmiş” sayıldı.
Asla kabul edilemeyecek bu hukuksuz hatta suç olacak durumu CHP ve tüm muhalifler ve demokrasi güçleri ne yazık ki kabul ettiler.
Tayyip Erdoğan, seçimlere istifa etmeden ve kendine bağlı tüm kurumları ve yöneticileri ile birlikte seçim çalışmalarını yaparak asla adil olmayan seçimlere imza attı yine bu hukuksuzlukta kabul edildi.
2-Türkiye, 7 Haziran 2015 milletvekili genel seçimi sonrasında tek başına iktidar olmayı kaybeden AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 63. Hükümeti kurma görevini Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’na verdi.
AKP ve CHP’nin günler süren anlamsız ve zaman kaybı olan “İstikşafi” görüşmeleri sonucu koalisyon görüşmelerinden olumlu sonuç alınmadı.
Hükümet kurma sırası CHP’de olması gerekirken Erdoğan keyfi olarak bu durumu engelleyince de CHP kıyameti koparamadı ve bu yasal olmayan sonuca boyun eğdi.
3- TBMM’de dokunulmazlıklar maksatlı olarak kaldırılırken AKP’nin kurduğu tezgâha CHP ne yazık ki düşerek ve sonucunu hesap etmeyerek halklardaki güvenini bir kez daha kaybetti.
Yine AKP’nin Suriye’nin iç işlerine ABD’nin çıkarları doğrultusunda müdahale etmek amaçlı sınır ötesi müdahalelere onay vermesi “yurtta ve dünyada sulh diyen Atatürk’ün ve CHP’nin temel ilkelerine ters düştü.
AKP’lilerin kendi çocukları askerlik yapmazken binlerce evladımız Suriye topraklarında şehit düştü hatta katledildiler ama CHP bu hatalı politikalar için gerekli reaksiyonu gösteremedi, sessiz ve yetersiz kaldı.
4-Ülkede milli iradenin temsilcisi olan ve halkların özgür iradeleri ile seçtikleri Kürt kökenli başkanlar, belediye meclis üyeleri ve yöneticiler uydurma sebeplerle görevlerinden alınıp tutuksak edilip yerlerine AKP’ye biat etmiş kayyumlar atanırken de CHP susarak, sessiz kalarak bu hukuksuzlukları onamış oldu.
Şimdi geçmişte yaşanmış bu olayları neden tekrar anımsatıyorum diye düşünebilirsiniz.
Çünkü CHP, ne yazık ki yılardır kendisinin yapması gerekenleri yapamadı ve halklara umut olamadı.
Yapılan tüm hatalarla halklara güven veremedi. AKP istismarlarının giderek daha ceberutlaşmasına böylece olanak sağladı.
AKP iktidarının ülkede yaratığı soygun ve istismar düzenine seyirci kalarak halkların git gide sefalete sürüklenmesine, yoksullaşmasına hatta sonunda açlığa mahkûm olmasına bu işlevsizliği ile dolaylı olarak katkı sağlamış oldu.
Ve çok daha önemlisi AKP, yoksul ve örgütsüz bıraktığı halklarımızı siyasal İslam’ın temsilcisi ve laiklik düşmanı gerici, bağnaz hatta sapkın tarikat ve cemaatlere teslim ederek cehaleti körükleyip insanları adeta afyonlamış gibi teslim aldı.
AKP ve yancısı MHP; eğitim sistemini kökünden yok ederek tüm okullarımızı İmam hatiplere çevirdi ve düşünen, araştıran, geleceğe yön verecek nesiller yerine kendilerine bağlı biat etmiş militanlar yetiştirdi.
CHP yine bu çok önemli istismar konusunda da sessiz kaldı kıyameti koparıp bu geriye gidişe “DUR” diyemedi.
Ülkedeki tüm kurumların yapısı bozulup yetişmiş kadroları yok edilip liyakatsiz ve yetersiz insanlarla ülke yönetilemeyerek adeta suç işleme merkezlerine dönüştürüldü ama CHP bu durumlarda da kitleleri yanına alacak politikaları üretemedi ve dik duruş gösteremedi.
22 yılda çürüyen iktidara ve sonunda Tek Adam Faşizmine boyun eğmiş ve kendilerine sunulan sadaka gibi yardımlarla yaşama tutunmaya çalışan milyonlara ne yazık ki “Millet İttifakı” olarak ta güven ve umut verilemediği için bu sonuca katlanmak zorunda kaldık.
Şimdi herkes koro halinde “Kemal Kılıçdaroğlu istifa” diye bağırıyor.
Hatta ne anlama geldiğinin farkında olmayanlarda “Değişim Şart” diyorlar.
Çoğunluk, Millet İttifakının bu seçim sürecinde eksik, hatalı ve samimiyetsiz, ilkesiz yaptıklarını mantıklı bir değerlendirmeye sokmadan CHP’de Genel Başkan ve kadrosunun değişiminde çare arıyor.
Siyasal İslamcı ve soygun düzeninin temsilcisi iktidardan kurtulmak için Millet İttifakının kurulmasına şahsen ben asla karşı olmadım.
Ama ilk andan itibaren yazmaktan asla imtina etmedim ve “Tek kanatlı kuş uçmaz” diyerek gerçeklerle yüzleşilmesini sağlamak için çok uğraştım.
Çünkü ülkemizin belli bir coğrafyasında daha fazla temsil edilen ama büyük şehirlerimizde de yoğun olarak ikamet eden Kürt kökenli yurttaşlarımızı adeta yok sayarak, suçlayarak, itham ederek hareket edilmesi çok yanlıştı.
O bölgedeki kazanılmış tüm yerel yöneticiler amaçlı ve maksatlı olarak görevden alınmış hatta tutuklanmış ve Tek Adama bağlı kayyumlar atanarak milli irade yok edilmişti.
Bu koşullarda CHP gerekli tepkiyi göstermemiş adeta iktidarın keyfi hak gaspına suskun kalmıştı.
Buna karşın HDP kapatılabileceği için son anda yeni kurulmuş olan Yeşil Sol Parti ile seçimlere girmeye karar verdi.
Bu kolay bir durum değildi.
Buna karşılık Emek ve Özgürlük ittifakını kurarak hiçbir beklenti olmadan Kemal Kılıçdaroğlu’na destek vereceklerini açıkladı.
Her şeyden önce bu tarihi yerel seçimlerde sürekli İyi Parti tarafından dışlanmalarına, kırılmalarına ve AKĞ ağzı ile suçlanmalarına karşın kendileri aday çıkarmayarak Millet İttifakının kazandığı başarıda çok büyük payları olmuştur.
Millet ittifakından hiçbir şey istemeden destek vermelerine karşın kendilerine ciddi haksızlıklar yapılarak süreç çok kötü götürülmüştür.
İktidarın bilinçli ve maksatlı suçlamalarına İyi Partinin temelde ırkçı ve şoven yaklaşımları sonucu suskun kalan CHP tarafından da ne yazık ki bu ciddi hatalar yapıldı.
Tüm haksızlıklara ve saygısızlıklara karşın Yeşil Sol Parti ve ittifak ettiği partiler ülkenin Tek Adam faşizminden kurtulup demokrasiye ve yeniden parlamenter rejime dönülmesi için koşulsuz olarak Kemal Kılıçdaroğlu’na destek verdiler.
MİLLET İTTİFAKININ EN TEMEL EKSİK VE HATALARI:
Cumhuriyeti kuran ve dünya lideri Atatürk’ün partisi olan CHP’nin özverisi, barış ve kardeşliği önceleyen tavrı ve Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun çok fazla özverisi ve ödün veren tavırları sayesinde beş benzemez sağcı parti ve temsilcileri ile bir masada buluştular.
Ülkenin bu kadar kötü yönetilmesinde ve AKP iktidarında ciddi pay sahibi olan Deva ve Gelecek Partileri hiçbir özeleştiri yapmadan birer kahraman gibi eşit koşullarda masaya oturtuldular!!!!
Yönetimlerinde ve genel başkanlarında geçmişte işlenen hatalarına karşın olumlu gelişimler olsa da Sadet Partisinin tabanı ile Sivas katliamından dolayı hiçbir zaman bir ve beraber olma arzusu her iki tarafta da etkili olamamıştır.
Bu partilerin toplumdaki karşılığı denenmemiş ve oy oranlarının da önemli bir konumda olmamasına karşın Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu Ocak ayında inanılmaz bir konuşma yaparak:
“Ülkeyi birlikte ve eşit koşullarda yöneteceğiz” deme hadsizliğinde bulunmuştu.
Yine güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüleceğini ve haksız yere özelleştirme yapılarak peşkeş çekilen tüm fabrika ve kurumlarımızı geri alacağız diye ilan eden millet ittifakı bileşenleri kendi yapıları ve geçmişte yaptıkları ile ters düşerek topluma güven veremediler.
Çünkü seçimler kazanılırsa bu yatırımların yeniden geri alınacağı ilan edilirken ABD’nin isteği ile Ali Babacan’ın bu liberal ekonomi modelini uygulayan bir konumda olduğu gerçeği de Millet İttifakı için güvensizlik uyandıran bir durumdu.
Altılı masa olarak adlandırılan ve ayda bir toplanıp dağılan, bir türlü Cumhurbaşkanı adaylarını belirlemeyip ipe un seren Millet İttifakı herkesin sabrını taşırmış ve beklenen çıkışı yapamamış ve güven verememiştir..
Ayrıca ırkçı, faşist MHP’den kopup CHP sayesinde parlamentoya giren İyi Parti ve Meral Akşener, AKP ağzı ısrarla yok sayarak millet İttifakını dar ve çıkmaz bir alana hapsettirdi.
Ayrıca sürekli “Kazanacak Aday” dayatması ile negatif etki yaratarak ısrarla CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakının kurucusu Kemal Kılıçdaroğlu’nun önünü kesti.
22 yılda tükenmiş, bitmiş, güven kaybetmiş Tayyip Erdoğan yerine sürekli Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş’ı öne sürerek Kılıçdaroğlu ile kıyaslaması olumsuz etkileşime sebep olmuştur.
Aylar süren toplantılarda olumlu olacak nitelikteki program hazırlamaları, açlıkla, işsizlikle ve çocuklarının eğitimi ve gelecekleri ile ilgili sorun yaşayan halk nezdinde bu nedenle etkili olamadı.
Bu sıkıntılı sürece Meral Akşener’in akıl almaz ve asla kabul edilemez suçlama ve ithamlarla masayı devirip terk etmesi o güne kadar yapılan tüm olumlu ve önemli çalışmaları da boşa çıkarmış oldu.
Masayı terk eden Meral Akşener’in geri dönmek için CHP’li 2 belediye başkanı şartı da masadaki güven bunalımını ortaya koydu.
Bu durum ülkede yaşanan ekonomik kriz nedeniyle desteğini AKP iktidarından çeken büyük kesimlerin yeniden Tayyip Erdoğan’ın yalan, iftira, montaj kasetlerdeki çirkin kurguları onlarca yandaş medyadan servis etmesi ile tersine dönmeye başladı.
Millet ittifakı bileşenleri ise az sayıda yapılan ortak mitinglerde daha çok kendilerini birer kahraman gibi anlatmaya çalıştılar.
Meral Akşener’in CHP’nin düzenlediği mitinglerde bile “Bir oy Kemal’e bir oy Merale” gibi yakışıksız ve birlik ruhuna aykırı istemleri ile CHP’nin aleyhine çalışmış oldu.
Yine yapılan mitinglerde birlik beraberlik gösterisi için bir araya gelen liderler, AKP’nin geçmiş uygulamalarında pay sahibi olanlar, kendilerini hiç sorumlu tutmadan özeleştiri yapmadan anlatarak inandırıcı olamadılar.
Hatta ortak ypılan miinglerde yarım saat en üst perdeden konuşan Ahmet Davutoğlu’nun yanında Başkan adayı olan Kılıçdaroğlu’nun 10 dakikalık konuşması ile beklenen heyecanı, güveni sağlayamadılar.
En önemlisi halkta karşılığı ne kadar olduğu bilinmeyen ve gerekli çalışmayı yeterince yapmayan partilerin Cumhurbaşkanı adayımız Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte eşit oranda yönetimlerde hak sahibi olacakları kafaları karıştırdı.
Oyları olmayan denenmemiş buna karşılık her biri (cumhurbaşkanı yardımcısı) olacak açıklamaları toplumda karşılık bulmamış ve her biri başka telden çalan böyle bir yönetim başarılı olamaz kanaatini güçlendirmiştir.
Kılıçdaroğlu kendisini zorlada olsa aday gösterilmesini sağlayan adı var olan ama oyları olmayan, kazansalar bile birlikte çalışma olanakları çok zor olacak beş benzemez sağcı ve İslamcı partilerle birlikte olmak için CHP kendi ideolojisinden ve sosyal demokrasi ilkelerinden ödün üstüne ödün vermiştir.
Ülkeyi yönetmeye, parlamenter sistemi kurup demokrasiyi ve hukuk devletini yeniden inşa edeceğini söylemelerine karşın siyasi partiler kanununda demokratik düzenlemeler, laiklik ilkesi ve gerçek anlamda eşit yurttaşlık ilkesi hiç dile getirilmemiştir.
Türkiye için kader ve varlık yokluk arasında seçim olarak görülen 14 Mayıs seçimleri için cumhurbaşkanı adayı olarak Kılıçdaroğlu’nun gösterilmesi sürecin en başından beri en tartışmalı konulardan birisi oldu.
Birçok benzeri hatanın yapıldığı bu tarihi ve olumsuz koşullarda yapılan seçimlerde AKP yüzde 35,6 ile tarihinin en düşük oy oranlarından birini aldı.
Ancak kurduğu ilkesiz, yakışıksız hatta demokrasimiz için tehlikeli sonuçlar doğuracak ittifakı ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu açığını kapatmayı ve sonuçları ters çevirmeyi başardı.
İkinci tura kalan seçimlerde Tek Adam Erdoğan 27 milyon 725 bin 131, Kılıçdaroğlu ise 25 milyon 432 bin 951 oy aldı.
Millet İttifakı, 14 Mayıs’taki ilk tur seçiminde parlamentoda çoğunluk sağlamanın çok gerisine düşerken en büyük kaybı CHP her alanda yaşadı.
Çünkü bu seçim sürecinde CHP üst yönetimi ve MYK akılla, izanla, mantıkla ve gerçeklerle uymayacak kadar büyük hatalar yaptı.
CHP sosyal demokrat kimliğini inatla ve maksatlı olarak yok sayarak örgüt seçimlerini yapmamakta direnmiş ve hem yorgun hemde uyumsuz örgütler sadece birbirleri ile uğraşır bir konuma girmişlerdi.
Milletvekilliği gibi 85 milyon insanın içinden 600 imtiyazlı ve bir ömür sülalesi ile birlikte korunan ve gelecekleri güven içinde olacak avantajı elde etmek isteyen çok sayıda insan bu hakkı elde etmek için tüm etik değerlerli yok ederek hareket ediyorlardı.
Bu konumda vekil olmak için aday olan ve her türlü ön kesme, hatta yok edecek kadar acımasız olup; Ankara’daki bir avuç kendi geleceklerini ve hayallerini yerine getirmek için örgütlerle kirli pazarlığa giren yöneticilerin kapısında adeta yatan yetersiz muhterislerle sapla saman birbirine karıştırılmıştı.
Birde bu duruma oyları ve güçleri olmayan 4 siyasal İslam’a hizmet eden sağ partilere akıl almaz ölçekte ve en garanti yerlerden verilen (38) adet vekilliğin yarattığı şaşkınlık ve öfke tüm ülkede tepkilere sebep oldu.
Bu haksızlık yetmezmiş gibi birkaç muhterisin kendi çıkarlarını düşünerek yaptıkları listelerde adeta örgütler yok sayıldı.
Yıllarını hatta tüm ömürlerini CHP için ve toplumsal kazanımlar için harcamış örgüt emekçileri, sivil toplum örgütleri, sendikalar, kadınlar ve gençler yapılan listelerde adeta yok edildiler.
Üst yönetimdeki bir avuç insan; kendi beklentileri ve çıkarları için ahbap çavuş ilişkisiyle hiçbir karşılıkları ve toplumsal kabulleri olmayan, hatta ismi bilinmeyen, yeterlilikleri hiç olmayan insanları listelere doldurdular.
Sözde yenileme yapıyoruz diyerek, bilgili, birikimli, çalışkan, halkta karşılığı olan, hatta içerde ve dışarıda saygınlık kazanmış tüm insanları yok saydılar ve adeta yok ettiler.
Çünkü bu bir avuç insan Kemal Kılıçdaroğlu’nun arkasından kendilerini genel başkanlığa götürecek delege avcısı konumunda hareket etiler.
Kemal Kılıçdaroğlu ise kendisini Başkan seçtirmeye kilitlemiş; adeta hiç kimseyi duymuyor, görmüyor ve hiç bir sorunu işitmiyordu.
Meral Akşener’in bir yıldır kendisini yıpratıp “seçilecek aday” bulmalıyız dayatmasını çürütmek, oyları olmayan, AKP’de işleri bitince kenara konmuş partilere sırf kendisini aday gösterip desteklesinler diye akıl almaz ödünler vermekle meşguldü.
Kendi adları ve logoları ile seçimlere girseler barajı aşamayacak ve varlıkları fark edilmeyecek olan partilere kendisi ile eş değerde yönetim yetkisi ve Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı statüsünü sunmuştu.
Yetmemiş bu oyu olmayan ve geçmişte tüm olumsuzluklarda pay sahibi olan bu partilere bakanlık verileceği taahhüt edilmiş ve kendi örgütünden esirgediği garanti yerlerden 38 milletvekilliğini ikram etmiştir.
Tüm bu olumsuzluklar, yaşanırken yorgun ve birçok yerde de kırgın örgütler bu koşullarda verimli çalışmamıştır.
Hatta benim ilim Bursa’da olduğu gibi görev almak isteyen duyarlı ve sorumluluk hisseden üyelerine eski il başkanının kayyumu konumundaki şahıs görev vermeyerek çalışmaları engellemiştir.
Bu koşullarda aday olan ve sınırlı koşullarda çalışma yapanlarda sabah akşam pazarlarda boy gösterip, vatandaş yerine pazarcılarla el sıkışıp resim çektiren ve yanlarındaki birkaç kadının da broşür sunduğu pozisyonlarla seçim kazanılabileceğini sanmışlardır.
Kemal Kılıçdaroğlu bu süreçte şahsi olarak çok çalışmış, gerçekten Başkan olmak için olağanüstü bir gayret sarf etmiştir.
Ancak belirttiğimiz tüm olumsuzluklar ve altılı masanın aslında aralarındaki uyumsuzluklar gerek laiklik konusunda, gerekse “İstanbul sözleşmesi” gibi konularda farklılıkları mutabakat metinlerine yansımamış ve topluma güven ve umut sunamamıştır.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk videosunu mutfaktan vermesi ilk önce olumlu olarak görülmüş, sempatik bulunmuş ancak daha sonra en önemli konuları ve sorunları da sürekli mutfaktan sunması popülist ve ciddiyetsiz olarak nitelenmiştir.
Seçim sürecince çok kötü bir reklam kampanası ile halka ulaşılmaya çalışılmış ve sürekli olarak tekrarlanan “SİZE SÖZ YİNE BAHARLAR GELECEK…” gibi içi boş halkın yaşadığı sorunlara çare görülmeyen sloganlarla seçim kazanılmaya çalışılmıştır.
Muhalefet, her biri ayrı telden ve birbirlerinden rol çalan altı benzemezin uyumsuzluğu ve birlikte ülkeyi yönetemeyecekleri geçeğini gören Tek Adama bir anda yeniden can simidi oldular.
Tek Adam, kazanmak ve kaybettiği oyları toparlamak için Cumhur İttifakına Hizbullah artığı Hüdaparı alıp, babasının bile kemiklerini sızlatan gericilikte Taliban’a rakip olacak nitelikte yeniden Refah Partisi temsilcisi oğul Erbakan’la halvet olup inanılmaz bir saldırıya geçti.
Tek Adam, yıllardır ele geçirdiği görsel medya, basın ve devlet destekli TRT ve troller vasıtası ile hem millet ittifakına hemde Kemal Kılıçdaroğlu’na akıl almaz iftira, yalan ve karalama ile saldırarak kaybettiği oyları geri toplamaya başladı.
Bu arada yıllardır sınırlarımızı adeta bir kevgir konumuna sokup mülteci veya sığınmacı adı altında her türlü terör örgütünün ve suçluların gelerek imtiyaz sahibi oldukları ve sayıları endişe verecek boyutlara ulaşmış olan yabancılara oy kullandırıldı.
Cumhur ittifakı ve Tek Adam tüm etik değerleri yok ederek devletin her türlü gücünü haksız, hukuksuz ve suç olacak nitelikte yanına alarak Kılıçdaroğlu’na saldırmaya ve iftira atarak suçlamaya başladı.
İşte bu konumda her alanda yaşanan en başta ekonomik olmak üzere tüm sorunlar ve yolsuzluklardan soygun düzeninden dolayı halkların karşılaştıkları açlık ve yoksulluğa karşın Tek Adam yalanlarla ve dağıttığı rüşvetlerle kopmak üzere olan insanları ikna etti.
Tek Adam, Kılıçdaroğlu’nu ve millet ittifakını terörü desteklemekle ve ülkeyi her türlü terör örgütüne teslim edeceği yalan ve iftirası ile suçlamaya devam ederek yancısı Bahçeli’nin ağır saldırıları ile kendisinden kopanları “Beka meselesi” diyerek ikna etmeyi başardı.
Tek Adam ve yancılarının uyguladığı bu kabul edilemez rezillik ve haksızlık karşısında ne yazık ki Millet ittifakı ve Kılıçdaroğlu anlamsız ve yersiz bir savunmaya girdiler.
Millet ittifakının bir yıldan uzun süredir yaptıkları tüm çalışma ve hazırlıklar bir anda anlamsız kaldı.
Genelde Kılıçdaroğlu’nda bir savunma ve yalanlama, yerelde yorgun ve yetersiz örgütlerde çalışmalardaki isteksizlik ve listelere duyulan tepki ile çalışmalar çarşı Pazar gezip broşür dağıtmaya indirgendi.
Haksız ve anlamsız bir şekilde örgüt temsilcileri ve hak eden adaylar listelerde yokken garanti yerlere konmuş sağcı misafir adaylar hem benimsenmedi hemde o adaylar yeterli çalışmayı ve gayreti göstermediler.
Özellikle tecrübeli, halkta karşılığı olan, bilgi birikimi ve sol/sosyal demokrasiyi özümsemiş adayların listelerde olmayışı veya seçilmesi çok zor yerlerde olması da sonuçların böyle üzücü olmasına sebep oldu.
Yapılan tüm kamuoyu yoklamalarında seçimlerin garanti ve çok rahat kazanıldığının belirtilmesi de rehavete sebep oldu.
Kendi ilim her zaman bizleri hayal kırıklığına uğratan Bursa’dan örnek verirsem:
Geçen seçimlerde 5 milletvekilimiz varken bu seçimlerde 6 çıkarmış gibi görün sekte sonuçta 2 misafir vekil teşekkür bile etmeden ayrıldıkları için var mı yok mu veya hak edilmiş mi tartışılacak 4 vekil ile temsil edilir olduk.
Oy oranımızın ve CHP’yi destekleyen seçmenimizin daha fazla olduğu birinci bölgede tam bir başarısızlık hâkim oldu.
Pandemi dönemindeki açıklamaları ile tanınan ama örgüt deneyimi olmayan ve birazda insanlara tepeden bakan yapısı ile bir şahıs birinci sıraya kondu.
İkinci sırada sürekli hakkında olumsuzlukların ve maddi konuların dile getirildiği, yazıldığı ve türkü söylemesi ile ünlü bir kadın tercih edildi.
Garanti olan 3. Sıraya ise inanılmaz bir şekilde Saadet Partisinin adayı konuldu.
Her koşulda kazanılması gereken 4. Sırada ise enteresan bir durum yaşandı.
Burada yıllardır üretmeden tüketen, örgütü bölen, parçalayan ve yozlaştıran eski il başkanına duyulan tepki “ne ekerse onu biçer” örneği deki gibi oldu.
Kendisi seçilemedi ve emek vermiş birçok eski il başkanının da önünü kesmiş oldu!!!!!
Oysa bu bölgede halklarda karşılığı olan Dağ yöresinin de tek temsilcisi Milletvekili Erkan Aydın konulmuş olsaydı her koşulda kazanır ve CHP’ye de kazandırabilirdi.
Çok zor bir bölge olan ve sağın çok güçlü olduğu ikinci bölgede yapılan haksızlık, saygısızlık ve hatta adeta sabotaj niteliğinde bir liste sıralaması ile adeta CHP yok edilip gömülmek istendi.
Birinci sıraya pek kimsenin tanımadığı ve balkan göçmenleriyle yapılan seçimlerde başarısız olan bir insan bu konularda gururumuz olan ve çok başarılı çalışmalara imza atan Sayın Prof.Yüksel Özkan’ın yerine ve birinci sıraya kondu.
İkinci sıra asla kabul edilmemesi gereken bir isimdi. Gelecek partisinin adayı olan hem hiç oyları olmayan, hem hakkında Fetocu olduğu iddiası, hem hiç çalışması ile inanılmaz bir hataya imza atıldı.
Maksatlı olarak “nasıl olsa seçilemez” diyerek 3. Sıraya konan, Tarımdan sorumlu Genel Başkanın baş danışmanı, Esnaf Masasının en çalışkan ve en verimli üyesi, mazlumların ve zorda olanların gür sesi Toprak Adam Orhan Sarıbal gece gündüz inanılmaz bir özveri ile çalışarak sınırda bir yerde seçimi kazandı ve partiye kazandırdı.
Bunun dışında listelerde aday olarak gösterilenler ise adeta örgütlere karşı bir inat ve tavır niteliğindeydi bunun içinde faydalı olamadılar.
Hatalar bu kadarla da sınırlı değildi:
Deprem felaketi yaşanırken özellikle CHP örgütleri ve belediyelerin anında yaptıkları yardımlar ve kurulan bağlar seçim sürecinde ihmal edildi veya eksik yapılarak üstünlük hiç hak etmeyen Cumhur ittifakına ve Tek Adama bırakıldı.
Kemal Kılıçdaoruğlu’nun depremzedeler için yıkılan evlerin yerine hiçbir ücret alınmadan yenilerinin yapılacağını beyan etmesi ne yazık ki inandırıcı bulunmadı.
Bunun yerine Tek Adamın hiç beklemeden ve planlamadan ama anında konut yapımına başlaması daha inandırıcı bulundu.
Deprem bölgesinde çaresiz ve çok zor koşullarda yaşamak zorunda kalan insanlar bilinçli ve maksatlı olarak tarikat ve cemaatlerin etkin olarak insaflarına bırakıldılar.
Millet İttifakı kurulduğu günden bu yana İyi Partinin ısrarlı ve maksatlı olarak HDP ile görüşülmesini reddeden, hatta AKP ağzıyla onları suçlayan tavrı hem millet ittifakına hemde Kılıçdaroğlu’nun seçilmesine engel teşkil etmişti.
Oysa Sol Partinin desteği olmadan seçim kazanmanın mümkün olmadığı bilinmesine karşın bu sekter ve saygısız tavırlar millet ittifakına da Kılıçdaroğlu’na da zarar vermiştir.
Millet İttifakı bileşenleri, aylarca “aday meselesi en kolay iş” diyerek adeta ipe un serdiler.
Meral Akşner’in masayı çok çirkin itham ve suçlamalarla devirip mecbur olup geri döndüğü gün Kılıçdaroğlu ismini açıkladılar.
Bu durumda insanlarda rahatsızlık yarattı.
Altılı masayı oluşturan partilerin kendi tabanlarının, hatta akrabalarının bile Kılıçdaroğlu’na oy vermemelerine sebep oldular.
Seçimlerde Kılıçdaroğlu’na Millet İttifakı partilerinin tabanlarından yeterli oy verilmediği sonuçlarla birlikte ortaya çıktı.
Bu koşullarda ne öz eleştiri ne özür nede teşekkür yapılmadan anında CHP terk edildi.
Kemal Kılıçdaroğlu, kendi adaylığını topluma ve İyi Parti’ye kabul ettirebilmek için küçük partilere fazladan vekillik veya cumhurbaşkanı yardımcılığı vaat ederek onlara gereğinden çok fazla yetki vererek yanında tutmaya boşuna gayret etti.
Deva, Gelecek, Demokrat ve Saadet Partisi seçime CHP listelerinden girerek toplam 38 vekillik kazandılar.
Millet İttifakı’nın mitinglere 2 belediye başkanı ile birlikte toplam sekiz kişi olarak çıkması da kafaları karıştırdı.
Sahneye 8 kişi çıkılması seçmende güven eksilmesine ve “bu haliyle ülke nasıl yönetilir?” diye düşünmelerine sebep oldu.
Ayrıca Meral Akşener ittifak yerine sürekli kendine oy istedi.
Mitinglerde tüm konuşmalarını “erkekle erkeğin, hatta erkekle hayvanın evlenmesi” gibi absürt bir konuyu anlatarak tekrarlaması ve vatandaşın temel sorunlarından uzak konuşması değer bulmadı.
Velhasıl her kafadan bir ses çıktı.
Mitinglerde herkes farklı bir şey söylüyor ve adeta kendileri tek başına seçime girmişler gibi yarışıyor ve güven oluşamıyordu.
İKİNCİ TUR SEÇİMLERDE İSE HERŞEY KAYBETMEYE GÖRE KODLANDI.
Birinci turda birçok hata yapılmasına karşın Cumhur ittifakı da TBMM’de çoğunluğu elde etmesine karşın Başkanlığı kazanamamış ve Tek Adam ciddi oranda oy kaybetmişti.
Bu koşullarda Millet İttifakının mutlaka hiç hata yapmadan ikinci tura tüm paydaşlarıyla ve en geniş mutabakatla hazırlanması ve çalışması gerekiyordu.
15 günlük sürenin en iyi ve en verimli olarak kullanılması gerekirken ilk bir hafta adeta ölüm sessizliği oldu.
Aynı anda TBMM’de çoğunluğu elde eden ve CHP listelerinden seçilen 38 sağcı vekili de görünce mutlu olan Cumhur ittifakı inanılmaz bir iftira ile her yerden saldırarak moral üstünlüğünü ele geçirdi.
Ne yazık ki CHP’de ortakların istediklerini hak etmeden almaları ve İyi Partinin beklenenden çok oy kaybı millet ittifakındaki olmayan birlikteliği de bozdu.
CHP’nin daha sağa kayması ve milliyetçi (!) Sinan Ogan’ın 360 derecelik bir dönüşle Tek Adama biat etmesi Kemal Kılıçdaroğlu’nu yapmaması gereken bir hataya yöneltti.
Zafer Partisi 2. turda Kemal Kılıçdaroğlu’na desteğini açıkladı.
Ümit Özdağ ile Kılıçdaroğlu’nun gereği yokken imzaladığı protokol da bir takım olumsuzluklara sebep oldu.
Yapılan protokole göre yargı kararı koşuluyla kayyum uygulaması sürecek maddesi hem gereksiz hemde koşulsuz destek vermiş Yeşil Sol Partililere karşı yapılmış bir haksızlıktı.
Üstelik yargının bağımsız olmadığı ve Tek Adamın istek ve emirleri doğrultusunda hareket ettiği örnekleri herkesin malumuyken bu madde amaçlı, maksatlı ve adeta Yeşil Sol partili seçmene “OY vermeyin” demek oluyordu.
Ne yazık ki birinci turda oy vermeyen 8,5 milyon seçmene ulaşmak yerine böyle gereksiz ve oy götürerek ve daha fazla sağa savrulan davranışlar Kılıçdaroğlu’na kazandırma yerine oy kaybettirmiş oldu.
Aynı zamanda milletvekili seçimleri de bitmiş olduğu için zaten yeterli çalışmayı yapmamış örgütler bu hayati seçimde ne yazık ki aha fazla işlevsiz kaldılar.
Tarihi ve varlık yokluk konumunda yapılan seçimlerde; haksız hukuksuz ve toplumda karşılığı olmadan seçilmiş milletvekillerinin birçoğu ya hiç çalışmadı yâda kendilerine oy vermiş kesimlere giderek kendilerini tatmin ettiler.
Listede olan ancak seçilemeyen vekil adaylarıysa ortalarda bile görünmediler.
O gümlerde kaç kez yazıp uyardım.
Hiç araştırmaya ve “ne yapalım nasıl yapalım?” demeye gerek yoktu.
Miller ittifakı adayı Kılıçdaroğlu’na ya hiç oy çıkmayan ya da az oy çıkan yerlere herkesin giderek gerçekleri anlatması gerekirken kimse görevini yapmamış ve ikinci yıkıma sebep olmuştur.
Oysa ikinci turda kazanmak daha kolaydı.
Katılımı sağlamak, gidilmeyen yerlere gitmek ve popülist söylemler ve nutuklar yerine gidilen bölgede beklentilere yanıt vermek yeterliydi.
Çok önemli bir konuda ittifak ortağı partilerin oy vermeyen ve vermek istemeyen tabanlarını ikna edip hatadan dönmelerini sağlamaları gerekirdi ama bu çalışmada yapılamadı.
Bir başka sebep, daha doğrusu hata hatta ihanette parti içinde yaşandı.
Uzun süredir kendilerini dışlanmış hisseden veya kendi ilimde de gördüğüm bir kesim adlarına ulusalcı hatta ADD’de toplanan bir kesim seçimler süresince kazanabilmek için ellerini kıpırdatmadılar ve özel konuşmalarda da başarılı olunamayacağını anlatmakta sakınca görmediler!!!!!
Şimdi de en çok “Değişim” şart diye bağıran, slogan atan ve akıl verende aynı kesimler!!!!
Bu seçimler gerçekten ülkenin kader seçimleriydi her bölge ve ilde çok farklı sebep ve ihmaller kaybetmemize sebep oldu.
BURSA’DA NEDEN MEVCUDUN DA ALTINA DÜŞTÜK?
Genel ve yerelde çok kötü yönetilen Bursa’da kazanacağımızı düşündüğümüz bu seçimlerde her zamankinden daha fazla hayal kırıklığı ve kaybetmemize neler sebep oldu?
Bursa konumuyla, demografik yapısıyla, sanayi, turizm ve tarım kenti olmasıyla, üniversiteleri ve köklü tarihi mirasıyla ve emek ağırlıklı bir kent olmasıyla sol/sosyal demokrat olması gerekirken her zaman sağın daha etkin olduğu bir kent konumunda olmuştur.
Bu makûs kaderi ancak sol/sosyal demokrat anlayıştaki partilerin, derneklerin, sivil toplum ve sendikaların, odaların ve hemşeri derneklerinin çok ciddi incelenmesi ve köklü değişimlerin, ışığında çalışılması ile değiştirebilinir.
Oysa CHP Genel Merkezi ve özellikle örgütlerden sorumlu olan Genel Başkan Yardımcısı yılarca Bursa’da bile isteye örgütü işlevsiz kılmış ve kendi geleceği için çirkin pazarlıklarla sorunu büyütmüştür.
Tüm uyarılara, ulusal basına malzeme olunan taciz iddialarına ve yaşam biçimleriyle saygınlık yitirmelerine karşın o günkü yetersiz ve ihtiralı İl Başkanı’nın örgütü bölmesi ve kurultaylarda başlayan ve devam eden Oğuzkaan Salıcı ile yaptıkları kirli pazarlıklar sonucu başarısızlık adeta davet edilmiştir.
Ayrıca çalışkanlığına ve özverili emeklerine yetişme olanağı olmayan Toprak Adam Orhan Sarıbal’ın bizzat o günkü il başkanı (!) tarafından günlerce genel merkezde kapılarda bekleyerek listeye girmesini engellemek için uğraşılmış bu çirkinliklerde sonuçların böyle alınmasında etken olmuştur.
Yine Bursa’dan ihtiraslı ve “her zaman benim dediğim olsun” diyen bazı diğer önemli isimler; başarılı ve halkta karşılığı olan Erkan Aydın ve Prof. Yüksel Özkan’ında önlerini kestirerek Bursa’yı resmen başarısızlığa mahkûm etmişlerdir.
Genel Başkan Yardımcılığı yapmış olan, Kılıçdaroğlu’nun tarımdan sorumlu baş danışmanı ve PM üyesi olan, ülkeyi baştan sona defalarca dolaşıp her türlü mağduriyette halkların yanında olan Toprak Adam’ı yok etmek için Bursa’dan birçok kimse Ankara’da inanılmaz kulisler yapmıştır.
Milletvekili aday listelerini yapan üç beş kişinin bile aralarında anlaşamadıkları bu durumda tartışmalı bir konumda Toprak Adam Orhan Sarıbal sağduyulu bir iki kişinin ısrarı ile ancak 2’ci bölge 3 sıraya konabilmiştir.
Yani seçilmesi çok zor olan ve özellikle önüne konulan Gelecek Partili şahsın hem oyu olmaması hemde kendisi ile ilgili çok olumsuzlukların bilinmesi Toprak Adamın seçilememesi için kurgulanmıştı.
Her zaman yazar ve söylerim, “Altın yere düşmekle pul olmaz.” Çünkü değerlidir ve kıymetlidir.
Toprak Adam Orhan Sarıbal’da bu zor seçimlerde kendini bilmez muhterislere bunu kanıtladı.
Toprak Adam hak etmediği bu tavır karşısında mutlaka incindi kırıldı ama küsmedi.
Gerek Genel Merkezdeki muhterislere, gerekse Bursa’dan önünü kesmek için aylarca mesai harcayanlara çalışmak nasıl olurmuş, halklara nasıl ulaşılırmış, partiye ve ittifaka nasıl katkı yapılırmış herkese gösterdi ve çok zoru başararak milletin vekili seçildi.
Ancak yol kesmek, örgütü bölmek ve sol/sosyal demokrasiye yakışmayan tavır ve yöntemleri benimseyen ve hakkı olan eski il başkanlarının yerine 1. Bölgeden aday gösterilen il başkanı yerini beğenmeyince ilk toplantıda kendi kankası olan Oğuzkaan başta olmak üzere tüm yöneticilere kan kustu, intikam yemini ederek seçimlerde de ciddi çalışmadı.
Böylece hem kendisi seçilemedi hemde sol/sosyal demokratların etkin olduğu ve belediyenin de CHP’de olduğu bölgede başarısız kalınmasına sebep olundu.
Bursa’daki bir başka hatada demografik yapıyla ilgiliydi.
Bursa tam bir göç kentiydi.
En başta balkan göçmenleri en kalabalık ve en etkin olan topluluklardı.
Daha sonra Samsun, Artvin, Erzurum, Muş ve diğer doğuanadolu illerinden gelenler olmak üzere yoğun olarak ve etkin olarak birlikte yaşıyorlardı.
Yine Bursa’da dağ yöresindeki ilçeler kadar merkezde de dağ yöresinin yurttaşları etkinlerdi
Bu yapılar haklı olarak kendilerini, kültürlerini ve yaşam biçimlerini daha iyi tanıyan ve kendilerini anlayan; sıkıntılı zamanlarında yanlarında olan temsilcilerini milletvekili olarak görmek istiyorlardı.
En önemlisi sol/sosyal demokrat olmanın olmazsa olmazı olan emekçiler, yani sendikalar ve sivil toplum örgütlerinin temsiline hiç itibar edilmemiş, doğru değerlendirilmemiş ve sanki bile isteye listelerle Kılıçdaroğlu’na ve Millet ittifakına suikast hazırlanmıştı
Bu özensiz durum ülkemizin birçok ilinde aynı tutarsızlıkla ve sorumsuzlukla uygulanmış
.
Ülkemizin ve halklarımızın geleceği için hayati önem taşıyan bu seçimlerde ne yazık ki tüm olumsuzluklar ve özensizlikler yapılarak bitmiş, tükenmiş ve 22 yılda ülkeyi iflasa ve halkları açlığa mahkûm etmiş Tek Adam otokratik yapısı millet ittifakının beceriksizliği sayesinde yeniden seçimleri kazanmış bir konumda ülkeyi yönetme yetkisi almıştır.
Bu başarısızlığa rağmen istenen olgunlukta ve iyi niyetle ne özeleştiri yapılmakta nede eleştirilerde samimiyet vardır.
Özellikle CHP’de herkes koro halinde ama bu sonuçta en fazla payı olanlarda daha çok bağırarak “DEĞİŞİM” diyerek sorumluluktan kaçmaktadırlar.
Bu olumsuz sonuçta tek suçlu Kemal Kılıçdaroğlu gibi, Genel Başkan değişirse sorun çözülecekmiş gibi davranmaktadırlar.
Bu sonucun alınmasında büyük pay sahibi olan İyi Partili seçmenin çoğunluğunun oy vermediği gerçeği ortaya çıkmışken Meral Akşener, bırakın öz eleştiri vermeyi adeta ateşten bir top olmuş önüne gelen herkese saldırmıştır.
Meral Akşener’in kongrelerinde bir lidere hiç yakışmayan sözleri ve vücut dili ile kin, öfke, nefret ve hakaret dolu bir yüz ifadesiyle yaptığı konuşmalar siyasetin artık avamlaştığının ve itibarsızlaştığının göstergesi olmuştur.
Özellikle kendilerinin varlık sebebi olan CHP’ye yaptığı vefasızlık, döneklik ve saldırılar kadirşinaslıktan çok uzak kalmıştır.
Zaten Meral Akşener, başından beri siyasette yerini ve konumunu bir türlü belirleyememiştir.
Sürekli olarak HDP’yi yok sayan, kendilerine koşulsuz destek veren ve karşılığında hiç bir şey istemeyen Yeşil Sol partiye Tayyip Erdoğan ağzı ile saldıran ve engelleyen bir insanın demokrasiyi içseleştirmesi mümkün değildir.
Bu konuyu ne kadar çok irdelersek bir o kadar daha çok sorun ve sebep sayabilir ve yazabiliriz.
Gerçi ne yazarsak yazalım bu konuyla ilgili objektif olarak düşünen, irdeleyen hatta okuyanlar bir elin parmakları kadar olacaktır.
O halde ben sağ gözüm ciddi oranda görme kaybı yaşarken ve hiçbir mecburiyetim yokken neden bunları yazıyorum diye düşünebilirsiniz.
Ben yaşını hiç saklamayan kadınlardanım.
76 yaşına girmiş, birçok sağlık problemi ile boğuşan, yalnız ve yardım almadan yaşayan ve her sabah en geç 0,6’da okuyup yazmaya başlayan ve toplumsal olaylardan uzaklaşamayan bir insan olarak kendimi mecbur hissetim.
Yazdıklarımda ve tespitlerimde onlarca eksik bıraktığım konu var biliyorum.
Amacım her şeyi “en iyi ben biliyorum” demek değil.
Hiç olmazsa okuyacak ve düşünecek dostların da kendi tespitleri ile bir daha bu tür hatalara meydan vermeyecek yeni yapılanmalara katkı sunmaları içindir.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün yapılan grup toplantısındaki konuşmalarını ve ısrarla kendisini ve başarılı olduğunu anlatmasını gerçekten üzülerek dinledim.
Çok çalıştı biliyoruz.
Çok dürüst, namuslu, iyi niyetli ve mütevazı bir halk adamı onu da biliyoruz.
Ancak 22 yılda ülkeyi her alanda batırmış, kör kuruşa muhtaç etmiş, halkları bölmüş parçalamış, geleceklerini yok etmiş, soygun düzenini meşrulaştırmış ve despotluğu ile kimsede yaşma arzusu bırakmamış Tek Adama karşı seçim kaybını hiç kimse başarı olarak anlatmaz.
Örgütlerde ve kendisinin var ettiği milletvekillerinde bile güven kaybı yaşanırken ayak diretilemez.
“Başarısız diyenin karşısına dikilirim…” demek meydan okumaktır.
Keşke bu hatalara düşmeden bir an önce köklü ve gerçekten halka umut olacak, güven verecek ve inandırıcı olacak politikaları yaşama geçirecek en geniş katılımı sağlayacak yeni bir örgütlenmeye gidilse…
Geçmişte yaşadığımız Sayın Erdal İnönü gibi saygın bir örnek varken hem değişime onay verir görünüp hemde hala “BEN VARIM….” diye dayatılamaz.
Bu arada bu hatayı sadece Sayın Kemal Kılıçdroğlu yapmıyor.
Yıllardır partinin tepesinde oturan, sayısız kere genel başkanın onayı ile milletvekili ve MYK olanlarda bu yaşananlarda hiç pay sahibi değillermiş gibi, “DEĞİŞİM” korosuna katılıp yeniden pay sahibi olmaya kalkmaları da doğru değildir.
CHP’de kurultay süreci başlamıştır. Ancak aynı yorgun ve başarısız örgütlerin yönetim ve denetiminde birer oldubittiye getirilen delege seçimleri ile ne yazık ki beklenen değişimde dönüşümde başarılı olamaz.
Sevgili Okur, Dostlar, Yoldaşlar ve Canlar, sağ gözümde kapak düşmesi oldu ve ciddi görme zorluğu yaşayarak bu yazımı zorda olsa tamamladım.
Ben en azından yeni yapılanmada aynı hataları yapmayalım istedim.
Herkesten tek isteğim yine her şeyi unutup delege olmak ve eski yöntemle yeni başarılar aramak için savaşılmaz.
Köklü ve en geniş katılımla ortak akılla ve hep birlikte yeni umutları yaşatıp, çağdaş ve kalkınmış saygın bir ülke yaratmanın bireyleri olmak zorundayız.
Herkese kolay gelsin ve başarılar.
Sevgiyle saygıyla, eşit yurttaşlar olarak barış ve kardeşlik duyguları ile insanca, onurluca, özgürce, haksızlıklara ve hukuksuzluklara izin vermeden yaşayalım ve yaşatalım.
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ