Demokrat Zafer

CİHAN PARTİSİ; Otorite boşluğu deprem gören bu kentlerdeki insanları içgüdüsel olarak hareket etmelerine neden olmuştur!

Cihan Partisi Genel Başkanı Kürşad Emre Öğretmek ve A-Takımı depremin kalbinde bir inceleme başlatmış ve notlar almıştı. Genel Başkan Öğretmek hazırladığı raporu basınla paylaştı. İşte O Rapor…

6 ŞUBAT 2023 TARİHLİ 11 İLİMİZİ DOĞRUDAN ETKİLEYEN BÜYÜK DEPREME DAİR İNCELEME VE DEĞERLENDİRME VE ÇÖZÜM RAPORU
GİRİŞ
Raporun Yazıldığı Tarih; 20 Şubat 2023 tarihinde yazılan iş bu rapor, depremin ilk anından itibaren 18 Şubat’a kadar yaşanan durumların 18 Şubat itibariyle tespit edilmiş olan bilgiler ışığında kaleme alınmıştır. 19 Şubat ve sonrasındaki günlerde edinilen bilgi ve tespitler raporda yer almamaktadır.
Raporun Hazırlanış Amacı; Son 24 yıl içerisinde 1999 Kocaeli Depremi, 1999 Düzce Depremi, 2011 Van Depremi, 2020 Elazığ Depremi, 2020 İzmir Depremi, 2023 Kahramanmaraş Depremi olmak üzere birbirinden bağımsız ve farklı zamanlarda 6 büyük deprem yaşanmıştır. Bu demektir ki; Türkiye ortalama olarak 4 yılda bir büyük bir deprem yaşanan bir ülke haline gelmiştir.
Bu gibi durumlarda, millet olarak felaket bölgelerine koşmamıza rağmen, kamu tutanakları hariç, sivil organlarca tutulmuş rapor yoktur. Söz uçar yazı kalır. İş bu rapor ile, bu alandaki boşluğun doldurulması için ilk adım atılmaktadır.
Diğer taraftan, 20 yıldır iktidarda bulunan mevcut hükümetin hiçbir şeye hazırlık yapmadığı kesinleşmiştir. Ne deprem öncesi koruyucu tedbirler geliştirilmiştir ne deprem sonrası kurtarıcı tedbirlere dair çalışmalar yapılmıştır. Bu rapordaki tespitler, bu alanda yapılacak çalışmalar için bir basamak oluşturacaktır.
Raporun Hazırlanma Tekniği; Rapor, sahada ilk günden itibaren çalışan arama kurtarma ekiplerinden alınan bilgiler, yaş, meslek, gelir grubu ve meslek farketmeksizin, depremden mağdur olan yurttaşlar ile yapılan görüşmelerden derlenen duygu ve düşüncelerden ve bizzat Cihan Partisi tarafından sahada, yerinde yapılan incelemelerden edilen bulgular bir araya getirilerek oluşturulmuştur.
Hükümet baskısı olduğu için, görüşleri alınan kişi ve kuruluşların bilgileri raporda belirtilmemiştir.
Raporda, hükümet ile devlet kavramları ayrıştırılmıştır. Devletin sahibi ve devleti oluşturan millet ilk saatlerden itibaren sahada yer almıştır. Ancak kamu otoritesini temsil etmesi gereken hükümet sahada olmadığı gibi her şeyi eline yüzüne bulaştırmıştır. Raporda yapılan eleştiriler baki olan devlete değil geçici olan hükümetedir.
Bazı konular daha iyi anlaşılsın diye yer yer örneklemeler yapılmıştır.
Raporun Dili; Rapor, yurttaşların da bilgilenmesi için yayınlanacağından dolayı, herkesin daha rahat anlaması için bürokratik dilden uzak, teknik terimlerden mümkün mertebe arındırılmış bir üslupla hazırlanmıştır.
Ülkemize dayanışma ruhu gereklidir. Raporda, yardımlaşma olgusundan çok dayanışma olgusuna dayalı ifadeler tercih edilmiştir.
TESPİT EDİLEN GENEL DURUM VE SORUNLAR
ARAMA KURTAMA ve SAĞLIK TEDBİRLERİ İLE İLGİLİ YAŞANANLAR
→ İlk baştan itibaren, hükümetin eksikliği hissedilmiştir. Sivil halk kendi arasında ve elindeki imkanlar ölçüsünde ne kadar organize olabilirse o kadar arama kurtarma faaliyeti yürütmüştür. Hükümet, arama kurtarma faaliyetlerinin en önemli saatleri olan ilk 48 saatte sahaya inmekte aciz kalmıştır.
→ Bölgeye müdahale için, kamunun elinde 2 adet mekanizma vardı.
1- Ordu
2- AFAD
3- Kızılay
Her üçü de bölgeye çok geç indi.
AFAD ve KIZILAY’ın yapması gereken hazırlıkları yapmadıkları yani olay gerçekleşmeden önce yapılması gereken tatbikatlar yapılmadığı için olay anında afallamışlardır. Sivil toplum fertleri ve kurumlarının tepki süresi bu ikisinden çok daha hızlı gerçekleşmiştir.
AFAD’ın tatbikatsızlığına, pek dile getirilmediği için gözden kaçan en uç örnek şudur; AFAD görevlilerinin bir çoğu çadır kurmayı bile bilmiyor. Bir şekilde çadır alabilen yurttaşlar, çadırları kendi bilgileri dahilinde kuruyorlar ve yanlış kurulduğu için bir çoğunda çökme yaşanabiliyor. Yani en basit işlem olan çadır kurmak bile bir sorun haline gelmiş durumda.
Diğer taraftan, Türk Ordusunun, AFAD’ın ve Kızılay’ın müdahalede geç kalmalarının bir diğer nedeni ise, her üçünün de müdahale için cumhurbaşkanından onay beklemeleri olmuştur. Felaket anında, koordinasyona dair tüm yetkilerin AFAD’a verilmiş olunması, AFAD’ın hantal kalması, cumhurbaşkanının da emir komuta zincirini harekete geçiriememsi nedeniyle bölgedeki yurttaşlarımız adeta cezalandırılmıştır. Kısaca, tüm yumurtalar aynı sepete (AFAD) konulmuş ve yetmezmiş gibi 20 yaşındaki genç Türk Askerinin atikliği 68 yaşındaki yaşlı cumhurbaşkanının donukluğuna yem edilmiştir.
Bu durum hepimiz için büyük bir ders niteliği taşımakta olup raporumuzun çözüm önerileri kısmında konuya ilişkin genel öneriler vardır.
→ Bölgeye dışarıdan gelen birçok kişi, çalışmalara gereken önemi vermemiştir. Gerekli eğitim veya vicdani duyarlılıkları da eksikti.
ÖRNEK; Nurdağı ilçesinde bir enkazda arama/kurtarma işleminin sonuna gelinir. Başka ses alınamadığı için enkaz Zeytinburnu Belediyesinden gelen bir iş makinesi operatörüne devredilir. Ekipler, enkazı devrederken, operatöre “3 saatte bir durup, motorları kapatıp dinleme yapın. Seslenin. Ses gelmiyorsa devam edin.” derler. Operatör; “3 saatte bir durursam işi bitiremem.” diye cevap verir.
Bölgeye, hurdalık ile deprem enkazı arasındaki farkı vicdanen ayırabilen kişiler gönderilmeli idi.
→ TV’lerden, bir çok kişi, canlıya ulaşıldığında olay yerine kameralarla gelenlerin yurt dışından gelen arama kurtarma ekiplerini bıktırdığını herkes izledi. Sadece bu da değil, iş makineleri ile sakıncalı bir şekilde çalışma yapıldığı için bir çok arama kurtarma ekibi işi bırakmıştır.
ÖRNEK; Malezya Ekibi; İş makinelerine, “Bu şekilde insan kurtarılmaz. Daha fazla zarar görürler.” diye uyarılarda bulunurlar ama kimse uyarılarını dikkate almaz. Malezya ekibi biz bunun parçası olmak istemiyoruz diyerek çalışmayı ilk bırakanlar arasındadır.
→ Birçok kişi enkaz altında kalmaktan değil bekleme/gecikme süresinden dolayı ölmüştür. Doktorlar, enkazdan çıkan cesetleri inceleyerek rapor tutarlar. Bazılarının yeni öldüğünü beyan ederler. Geç kalınmıştır. Yani, beton altında ezildiği için değil, zamanında kurtarılmadığı için ölüm sayısı çoktur.
→ Vatandaşın, yardım faaliyetlerinin düzensiz olması ve bir bölgede yığın oluşurken bir başka ulaşılmamasına hep birlikte şahit olduk. Bu durum sadece sivillere özgü kalmamıştır. Kamu idaresi de malzeme organizasyonunu sağlıklı şekilde yürütememiştir. Örneğin, Adana’ya çok fazla sayıda sağlık malzemesi geldi. Ancak kullanılmıyor. Eski numune hastanesine götürülüp istiflenmiş. Saha da malzeme eksikliği yaşanırken gelen malzemeler halen Adana Numune Hastanesinde tutulmaktadır.
BARINMA İLE İLGİLİ TESPİT EDİLENLER
→ Bölge halkının genel olarak dile getirdiği bir durum var. Depremden önce Suriyeliler genel olarak müstakil tek/iki katlı evlerde kalıyorlardı. Depremde bu tür evler zarar görmedi. Suriyelilerin evleri sağlam olmasına rağmen kapılarını kilitleyip çadırkentlere gittiler ve çadırkentleri doldurdular. Sadece bununla kalmayıp çadırkentte kalması gereken ve oradaki yaşam desteklerinden faydalanması gereken insanların haklarından da onlar faydalanıyor. Gerçekten ihtiyaç sahibi olanlar desteğin dışında kalıyorlar.
→ Kamu idaresi yada AFAD adına hareket eden görevliler, gerekli incelemeyi yapmadan ve teyit etmeden çadır ve konteyner tahsisatı yapıyorlar.
→ Hasarlı konutların kontrolü ve raporlanması gerçeklikten çok uzak sayılarla yapılıyor. Bir bölgede 2.500 konutun kontrol edilmesi gerekiyor. Bu kadar konutun kontrolü için sadece 2 kişi görevlendirilmiş. Bu durum hem kontrol işleminin lakaytça yapılmasına yol açıyor hem depremden etkilenen vatandaşın, rapora bağlı olarak alması gereken destekleri geciktirmiş oluyor.
→ Konutlarda, hasar tespit çalışmaları insan canı odaklı değil mali masraf odaklı yapılıyor. Bunun anlamı şudur; az hasarlı denilen konutlarda yeniden yıkılma tehlikesi ve yeni can kayıpları değil, konutu onarırken ortaya çıkacak yapı masrafı üzerinden az/orta/çok hasarlı raporları düzenlenmektedir.
İDARE İLE İLGİLİ SORUNLAR
→ Bölgede, hükümet tarafından dernek avı başlatılmış. Ama her dernek engellenmiyor. Kendilerine yakın olan derneklere hareket serbestisi varken diğer dernekler hemen gözetim altına alınıyor birçoğu çalışma yapmaktan yıldırılıp geri döndürülüyor. Hükümet, siyasi partilere kanun gereğince kayyum atayamıyor, baskı kuramıyor. Eğer biz, Cihan Partisi olarak yani bir siyasi parti olarak değil de bir dernek çatısı altında orada olsa idik büyük ihtimalle bize de aynı baskı uygulanacaktı. Sahada, insanlarla konuşurken, fikirlerini alırken, yanımıza sürekli şüphelişüpheli tipler yaklaştı, konuşmalarımızı dinledi, akıllarınca ajanlık yapmaya çalıştılar. Yandaş dernek olup olmadığımızı çözmek için sinsi sinsi konuşmalarımızı dinlediler. Bu tür durumlarda biz hemen konuşma arasında, Cihan Partisinden geldiğimize dair ifadeler sarf ediyorduk. Parti oluşumunu duyunca hemen yanımızdan uzaklaşıyorlardı. Siyasi parti olduğumuz için rahat rahat bölgeyi gezip yardım dağıtımlarımızı ve tespitlerimizi yapabildik.
→ Sahada Diyanet Vakfı görevlileri var. Yurttaşlar bu kişilerden çok şikayetçi, Çok muzdaripler. Bu vakfın görevlileri enkaz başında, musalla başında, mezarlıkta sanki oraların sahibi gibi davranıyorlar. Yurttaşa tepeden bakıyorlar. Zaten üzgün olan depremzede kardeşlerimiz bir de bundan dolayı moral bozukluğuna uğruyorlar.
→ Kamu görevlisi yada dolaylı yönden kamu adına görev yürüten kişiler, makam/mevki seviyesi fark etmeksizin, kendilerine müracaat eden yurttaşları mikrop gibi görüyorlar. Bölge halkından bu yönde yoğun bir şikayet var. Dayanışmanın en yoğun olması gereken bu günlerde, ağa-maraba ilişkisi yaşatılmaktadır.
Kamu adına görev yürüten ve yurttaşlar ile temasta bulunan herkes uyarılmalıdır. Kimse kimseden alçak yada yüksek değildir. Hele ki, kamu imkanını elinde bulunduranlar daha dikkatli davranmalıdır.
→ Osmaniye Belediye Başkanı, dayanışma faaliyetleri için sarf etmesi gereken paraları bilboardlara boy boy “Geçmiş olsun Osmaniye” reklamlarına ayırmıştır. Altında ise kendi adı bulunmaktadır. Bölgede en çok şaşırdığımız durumlardan biri bu olmuştur. Şahsın yönettiği şehir çökmüş, bundan ders çıkarmamış, insanlar açlıkla yüz yüze kalmışken halen kişisel reklam peşindedir. Bu durum, devlet tarafından ivedilikle incelenmeli, Osmaniye Belediye Başkanı derhal görevden alınmalıdır.
→ Osmaniye Belediye Başkanı Osmaniye’de ikamet etmiyor. Adana, Ankara ve İstanbul’da yaşıyor. Depremden sonra da bu durum değişmemiş, Osmaniye’de belediyenin başında bulunamıyor. Belediye başkanı ile görüşmek isteyenler kendisine şehrin hiçbir yerinde ulaşamıyorlar.
→ Bölgede genel olarak, valiler randevu/görüşme taleplerine cevap vermiyor. Bu tür bir felakette, kent yöneticileri, şehrin en ulaşılır yerlerinde gerekirse çadır içinde durmalı, yurttaşlara moral ve motivasyon yüklemelidirler.
→ Bölge incelemesinde, Gaziantep ve Hatay taraflarına geçemedik. Trafik önemli ölçüde sorundu. Herkesin bildiği üzere bölgeye giden anayollar fay hattı nedeniyle zarar da gördü. Bu hasarlar geçen sürede onarıldı ise de trafik akışını bir nebze olarak aksatmaktadırlar. Bütün bunlara rağmen / ek yük olarak, 2016 yılında şehirlerarası yollara konulan çevirme dubaları halen oldukları yerde duruyor ve halen araç akışını engelliyor. Bu yol daraltma dubalarının başında şuan polis veya jandarma da yok. 3 şeritli bir yolda ilerlerken, bu şeritler yolu tek şeride düşürüyor ve sıkışıklığa yol açıyor. Herhangi bir denetim olmamasına rağmen öylesine bırakmış gitmişler. Bölgede, özellikle anayollardaki trafik akışı derhal gözden geçirilmelidir.
TOPLUM PSİKOLOJİSİ İLE İLGİLİ TESPİTLER
→ PANİK; Bölgedeki her kentte ilk panik atlatılmış durumdadır. Ancak bu ifademiz, halkın rahatladığı anlamında anlaşılmamalıdır. Bölge bölge fark etmekle birlikte, panik, yerini aşağıdaki hallere bırakmaktadır.
KAÇIŞ; Bölge dışında tanıdığı veya kendi mülkü olanlar, kurtarabildiği kadar eşya ile birlikte bölgeden kaçış halindedir. Özellikle Nurdağı gibi büyük bir bölümü yıkıma uğramış olan kentlerden bu kaçış daha fazladır.
NORMALE DÖNÜŞ BELİRTİLERİ; Osmaniye gibi, üretim tesislerinin ve imalathanelerin ayakta kaldığı, halkın çoğunluğunun barınma sorunu yaşamadığı, elektrik, su kesintilerinin nispeten daha az yaşandığı ve arama kurtarma faaliyetlerinin daha erken ulaştığı kentlerde, normale dönüş belirtileri görülmeye başlanmıştır. Bu kentlerde, yerel üretime dayalı ve yerel ekonomiye dayalı iaşe sistemi kıpırdanmaya başlamıştır.
DÜŞÜNME YETİSİNİN KAYBOLMASI; Yardımın geç ulaştığı, ölüm sayısının çok olduğu kentlerde, bölge dışına gidemeyen ve bölgede çadır, konteyner ev gibi bir fırsat bulanlar ya da bu iki fırsatı da bulamamış olanlar, panik halini atlatmış olsalar da şuan düşünerek hareket etmekten çok güdüleri ile hareket eder haldedirler. Otorite boşluğu, bu kentlerdeki insanları ve bu güdüsel hareket tarzını daha da artırmaktadır.
Bu konu ile ilgili tespit ettiğimiz bir olguyu, dolandırıcıların kullanmasından çekindiğimiz için raporun iş bu yayınladığımız nüshasına eklemedik.
Bu ifadeyi burada kullanmak istemezdik ama doğrudan ancak bu şekilde anlatabiliriz. Amiyane tabirle, insanlar aptallaşmış durumda. Ne yapacaklarını bilemez haldeler. Düşünemez, hareket edemez olmuşlar. Bunun sebeplerinden biri de AFAD ve KIZILAY’ın beceriksizliği ve kamu otoritesinin yavaşlığı ve dahi buna bağlı olarak kamu iradesinin çalışma yapmak isteyen insanları ve grupları adeta tehdit etmesidir.
→ Bölge halkı yabancılardan ve dışarıdan bölgeye gelenlerden çok muzdarip, Depremle birlikte bu durum daha da arttı. Daha önceden bölgeye yerleşen Suriyeliler önemli bir güvenlik ve
iaşe sorununa yol açmaktadırlar. Yetmezmiş gibi deprem sonrasında bölgeye dışarıdan dolandırıcı geliyor. Bölgede dolandırıcı enflasyonu yaşanıyor. Sadece yağmaya bağlı sorunlar değil nitelikli dolandırıcılık olayları yaşanmaya başlanmıştır.
→ Bölgedeki yurttaşlarımızın hemen tamamı milli bilince sahip insanlardır ama % 60’ı burada durmam göçerim diyor.
Sebeplerini şöyle sıralayabiliriz;
– Yeni yapılacak konutlar dahil edildiğinde bile barınak sayısının yetersiz kalacağı düşüncesi,
– İşsizlik sorunu ve bu sorunun artacağı düşüncesi,
– Kişisel ve kentsel güvenlik ile ilgili sorunlar,
– İlgisizlik sorunu. Bölge insanı depremde yalnız bırakıldığı için, can derdinde iken, yakınlarının cenazelerini bulmak isterken bile göremedikleri ilgilinin diğer konular için gösterileceğini düşünmüyorlar. Sahipsizlik duygusu diğer duyguların önüne geçen baskın bir duygu haline gelmiştir.
Bu kısmı ülkemizdeki herkes için yazıyoruz; HATAY’daki yurttaşlarımız göçmesin diye slogan atmak en kolay şey. Göçmemeleri için ne yapmamız gerekiyorsa onu yapmalıyız. Hepimize bir görev düşüyor.
EN ÖNEMLİ GÖREV İSE; Manevi olarak kendilerini incitici en ufak bir söz veya davranışa meydan vermememiz gerekliliğidir. Muhtaç değildirler. Düşkün değildirler. Sadece zor bir dönem atlatmaktadırlar. İhtiyaçları olan şey yardım değil dayanışmadır. Hepsi onurlu insanlardır. Bir el tarafından beslenmek değil, ayakları üzerinde durarak ailelerini kendileri yaşatmak derdindeler.
→ TV’lerden, şu dakika da gelen mucize şeklinde birçok kurtuluşu izledik ise de kurtulan birçok insan kolu bacağı kopuk olarak yada organ yetmezliği ile hastanelere ulaşıyor. Yani yaşıyorsa bile büyük bir fiziki ve psikolojik travma içindeler. Sadece bölge halkına değil, ülkedeki herkese (yani bizlere de) bu konuda uzmanlar tarafından hazırlanmış eğitimler verilerek felaketzede yurttaşlarımıza doğru davranış şekilleri öğretilmelidir.
→ Bölgede sokaklar dar olduğu için, yıkıntılar nedeniyle birçok sokağa henüz girilmiş değildir. Yakınının ölüsünü bulanlar, sanki yakını yaşıyormuş gibi seviniyorlar. Büyük bir psikolojik çöküntü var bölgede. Mutluluk eşiği, normal insan mutluluk eşiğinin çok çok altında.
KOORDİNASYON İLE İLGİLİ SORUNLAR
→ Büyük bir koordinasyon eksikliği var. Sorumlu kurumlar derslerine hiç çalışmamış. Görevi, herhangi bir deprem gerçekleşmeden önce depreme dair koruyucu tedbirler almak olan AFAD Risk Azaltma Genel Müdürü, depremden sonra, yani risk gerçekleştikten sonra, binlerce yıkım ve enkazın gölgesinde sürekli açıklamalar yapıyor.
→ Büyük bir bilgi kirliliği var. Bu kirliliğin kaynağı sanıldığının aksine sadece hükümete saldıranların yol açtığı bir kirlilik değil. Aynı zamanda hükümeti körü körüne savunmak için çalışan, güncel tanımı ile TROL ORDUSU diye tanımlanan kesimin yaptığı paylaşımlarda bilgi kirliliğine yol açmakta, organizasyonları olumsuz etkilemekte, deprem bölgesindeki yurttaşların morallerini bozmaktadır.
→ Yaygın bir şekilde hırsızlık var. Durdurulamıyor. Sadece bölgenin hırsızı değil, diğer illerden hırsızlar geliyor. Asker ve polisimize daha kesin ve caydırıcı müdahale yetkisi verilmelidir.
→ Bölge dahilinde zarar görmeyip ayakta kalanlar komşuları için, bölge dışındakiler ise yurttaşları için seve seve yardım yapıyorlar ancak hükümet yandaşı olmayan derneklere bağış yaparlarken, ismimizi açıklamayın diyorlar. Daha da ötesi bireysel olarak bazı noktalara ulaşıp doğrudan yardım faaliyeti yürütenler de aynı şekilde isimlerinin gizli kalmasını istiyorlar. Çünkü hükümet insanları korkutmuş ve hemen tamamı hükümetin kendileri ile doğrudan veya dolaylı olarak uğraşmasından çekiniyorlar.
→ Yaralı ve ölü sayısı açıklananın çok çok üstünde. 600 ölü var denilen bir noktada ölüm numarası verildiği depremzedeler tarafından gözleri ile görülmüştür.
→ Bölgede dayanışma faaliyetleri, hükümet tarafından sözde denetim altına alınmak isteniyor. Ancak bu yapılırken sebep olunan tek şey HANTALLIK oluyor. Mağdur yurttaşlara bu haldeyken yardım yapmak isteyenlerin, hükümet tarafından yavaşlatılması kabul edilebilir değil.
ÖNERDİĞİMİZ ÇÖZÜMLER
Hemen herkes Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisini bilir. 5 kademeli olan tabloda ilk basamaklar nefes alma, yemek yeme gibi zaruri ihtiyaçlardan başlar ve bu şekilde devam eder.
Deprem bölgemizde, Maslow’un tablosundaki ilk 3 basamak birbirine girmiş durumdadır. Yani, nefes alma, yemek yeme, su içme, uyuma, sağlık hakkı, güvenlik, korunma, barınma, mahremiyet, başkalarıyla birlikte yaşama gibi ilk üç basamağı oluşturan ihtiyaçların her biri aynı anda önemli hale gelmiş olup, birinin yokluğu diğerinin varlığını yok eder hale gelmiştir. Demek istediğimiz şu ki; ilk 3 basamakta bulunan ihtiyaçların hepsi aynı anda ve aynı önemde gerekli hale gelmiştir.
Bu doğrultuda, çözüm önerilerimizi, aşağıdaki şekilde 5 başlık altında sunduğumuz A
1- ACİL
2- ÖNCELİKLİ
3- KISA VADELİ
4- ORTA VADELİ
5- UZUN VADELİ
süreçlere göre sunmanın ve uygulamanın en gerçekçi reçete olacağını düşünüyoruz.
1- ACİL ÇÖZÜMLER (1 AY İÇERİSİNDE)
– Bölgede giyim ihtiyacı azaldı. Yer yer ulaşılamayan bölgeler olsa da bu durum sivil kanallar aracılığı ile kısa sürede çözülecektir.
– GIDA VE TEMİZLİK ön plandadır. Bu sorun uzun sürede gündemde kalacaktır. İçme su sorunu bölgeye gönderilen şişe sular ile çözülmekle birlikte, bölgenin acilen temizlik ve hijyen amaçlı su sorununa el atılmalıdır.
– BARINMA, önümüzdeki 3 ayın en önemli sorunu olacak. Yaz gelene kadar en önemli sorun olarak barınma karşımıza çıkmaktadır. Bölgede ki kaosta göz önünde bulundurulursa barınmayla ilgili ciddi ve mantıklı adımların sırasıyla atılması şarttır.
➔ Ülkemizdeki üretim kapasiteleri göz önüne alındığında, çadırkent yerleşimlerinin ön plana çıkması kaçınılmazdır. Sorunun çözümü için öncelikle çadırkentlerin artırılması bir seçim değil zorunluluktur. Bölgedeki yurttaşları hızlı bir şekilde korumaya almanın en iyi yolu çadırdır.
➔ Çadırlar acil olarak ihtiyaç giderir. Ancak kısa süre de sonlandırılması gerekli. Çadırlar, konteyner aşamasına geçiş aşaması olarak görülmeli.
➔ Ancak bunu yaparken dikkat edilmesi gereken ayrıntılar vardır.
– Çadırların zemini, toprakla temaslıdır. Yani topraktır. Isı yalıtımı olsa bile çözüm değildir. Yağmur yağdığı an bütün çadırların tabanı suyla imtihan verecektir. İncelemelerimiz neticesinde, zeminin yerden yükseltilmesi için en hızlı çözümün palet yerleştirmek olduğunu
tespit ettik. Palet çözümü hem hızlı hem maliyetli olabilecek bir çözümdür. Bu sayede, binlerce yurttaşın daha sıcak ve kuru bir zeminde çadırında kalması sağlanacaktır. Konu ile ilgili daha sonra araştırma da yaptık ve bu konuda bir kampanya başlatacağız.
– Enerji ve ısınma; Çadır kent veya konteyner kentlerde, yangın çıkması ihtimalinden dolayı soba yakılmasına izin verilmemektedir. Bu nedenle, bölgedeki elektrik idarelerinin bir an önce, yüksek enerji sağlayabilecek trafo kurulumları ile birlikte, çadırkent ve konteyner kentlerdeki elektrik temin ve dağıtım işini çözmeleri gerekmektedir. Sivil toplum kuruluşları da bu konuda çalışmalar yürütebilirler.
➔ KONTEYNER KENTLER; Öncelikli yapılacaklar başlığı altında değinilecektir.
➔ SABİT KONUT; Uzun vadeli yapılacaklar başlığı altında değinilecektir.
➔ HAYVANCILIK; Acil bir yasa çıkarılarak, bölge halkının elindeki büyükbaş ve küçükbaş hayvanların, devlet tarafından belirlenen rayiç bedel üzerinden fiyatlandırılması yapılmalı, elinde büyükbaş ve küçükbaş hayvanı olanların, belirlenen bu fiyatlar üzerinden bankalardan faizsiz kredi çekebilmesi sağlanmalı, küçükbaş ve büyükbaş hayvanların ilgili üreticinin elinde kalması sağlanmalıdır. Yani; hayvanı olan yurttaş, ederi kadar faizsiz kredi çekebilecek, borç ödenene kadar bu hayvanlar kredi veren kurumun mülkünde olacak ancak hayvanları sorumluluğu ve hayvansal üretimin devamlılığı üreticinin hakkı olmaya devam edecektir. Bu sayede; bölgedeki hayvancılık faaliyetlerinin tefecilerin sistemine düşmesi engellenmiş olunacak ve ayrıca üretim de devam edecek olup, üretici bu sayede borçlarını da ödeyebilecektir.
2- ÖNCELİKLİ ÇÖZÜMLER (1-3 AY İÇERİSİNDE)
➔ İSTİHDAM:
– Kadro Garantisi; Hiç beklenmeden, bölgede, depremden önce kamu birimlerinde çalışan herkese, bölgede kalmaları ön koşuluna bağlı olarak 5 yıl boyunca kadro garantisi verilmelidir. Bunun açıklaması derhal yapılmalı, işlemleri de 3 Mart’a kadar bitirilmelidir.
– Yeni Kamu Kadroları; 1929 dünya ekonomik buhranında, ABD işsizliği engellemek/istihdamı artırmak için, makine gücü ile yapılabilecek işleri bile insan gücüne çevirmiştir. Mesela yolları işçiler kazma kürek ile açmışlardır. Aynı mantık ile, deprem bölgesinde, bilgisayar ve dahi makine ile yapılabildiği halde insan gücüne dayalı olan tüm işler için yeni kadrolar açılmalı, bu kadrolara da 5 yıl kadro garantisi tanınmalıdır.
Yukarıda sayılı kadrolar, depremden önce bölgede ikamet eden yurttaşlardan başkasına tanınmamalıdır.
– Vergi İndirimi; Bölgedeki tüm vergilerden 5 yıl süre ile önemli ölçüde vergi indirimine gidileceği ve ayrıca bu vergilerin 5 yıl sonra tahsil edilmeye başlanacağı açıklanmalı ve derhal yürürlüğe konulmalıdır.
– Özel Sektör İstihdamı; Bölgedeki özel kurum ve kuruluşlara işten çıkarma yasağı gibi yasaklar getirmek yerine, belli sayıda işçi çalıştıranlara belli oranda teşvik sistemi getirilmeli ve bu oranlar çalıştırılan işçi sayısı artırıldıkça artmalıdır. Bunların açıklaması derhal yapılmalı ve yurttaşın göç dalgası hafifletilmelidir.
➔ BARINMA:
– Konteyner Kentler;
Bölgedeki yıkım çok geniş alanda ve çok fazla sayıdadır. Gerek iklim şartları, gerek yüzey yapısı, gerek imar alanı açısından eşit bir inşaat fırsatı da yoktur. Bu kadar yıkımın olduğu ve bu kadar olumsuz değişken var iken, sabit konut çözümü kısa bir sürede yapılamaz. Hızlıca yapılacak projeler yeni sorunları beraberinde getirir. Kendimizi kandırmaya gerek yok. G20 içerisindeki
devletlerin hangisi olursa olsun bu büyük yıkımın karşısında kısa sürede kalıcı çözümlere ulaşamaz. Depreme dayanıklı, sosyal, alt yapı sorunu olmayan yeni bir kentleşmenin tamamlanması için ciddi bir yönetim sürecine ihtiyacımız var. Öncelikle bunu kendimize itiraf etmeli ve gerçekçi yaklaşımlarla yeniden yapılanmaya başlamalıyız.
Yurttaşlarımız ile de bu konuda samimice istişare edilmelidir. Gerekli telkinlerde bulunulmalı ve sorunsuz, sağlam, sağlıklı kentleşme için konteyner kent olgusu depremden zarar gören yurttaşlara doğru bir şekilde anlatılmalı, sabretmeleri gereken süre önceden belirlenmelidir.
Bu doğrultuda, konteyner kentler de hafife alınmamalı, en az 18 ay yaşanacak olan bir yaşam alanı olarak planlanmalı ve bu doğrultuda oluşturulmalıdır.
– Konteynerlerde Olması Gereken Özellikler;
Hali hazırda, bölge gezimizde, konteynerlere, şantiye kenarındaki işçi kulübeleri algısı ile yaklaşıldığını tespit ettik. Oysa bunların her biri bir aileyi barındıracak olup kullanım amacı çok farklı olacaktır. Aşağıdaki tespitlerimizin konteyner kentler oluşturulurken dikkate alınması, amaca çok daha iyi hizmet edecektir;
A- Konteynerler, bulunan ilk düzlüğe konulmak suretiyle kullanıma sunulan bir yapı olarak algılanıyorlar. Öncelikle bu anlayışa son vermeliyiz. Küçük bir alan veya büyük bir alan farketmeksizin, konteynerlerin konulacağı alanlar projelendirilmelidir. Elektrik projesi, şebeke suyu tesistatı, pis su gideri ve hata konteynerlerin bakacağı yönün barınan psikolojisine olumlu etkisine kadar planlanmalı ve yerleştirilmelidir. Konteynerler çadır değildir. Çadır gibi yerleştirilmemelidirler.
B- Türk Milleti sosyal bir millettir ve aile içinde dahi mahremiyete önem veren bir millettir. Her konteynerde mutlaka bir bölünmüş oda olması gereklidir. Yukarıda belirttiğimiz üzere en az 18 ay yaşam alanı olacak bir konteyner 7 X 3 metre olan, bir bölünmüş odası olan ve küçük mutfak tezgahının dahil olduğu bir salonu olan konteynerler olmalıdır.
C- Banyo ve wc’ler konteyner kentte ortak değil her konteynerin içerisinde olmalıdır. Aylar boyunca, gece gündüz sürekli dışarıda banyo ve tuvalet ihtiyacı giderilemez. Bu durum bir çok soruna yol açar ve açacaktır. Konteynerlerin kanalizasyon gereksinimi, konteyner altlarına açılacak foseptik çukurlar ile rahatlıkla çözülebilir.
D- Çamaşır yıkama ve kurutma odaları ortak olabilirler.
E- Her konteyner kente yaş grubuna göre 20 şer kişilik konteyner sınıflar konulmalıdır. Mümkünse, bölgede eğitim verecek olan öğretmenler de ilgili konteyner kentte veya yakınında barındırılmalıdır.
F- Konteyner kentlerde ortak sosyal alanlar olmalıdır. İnsanlar bu alanlardan faydalanarak kendi kendilerini rehabilite edeceklerdir.
3. KISA VADEDE SUNULACAK ÇÖZÜMLER (2-6 AY İÇERİSİNDE)
Hepimizin bildiği üzere, bölgeden göç vardır. Karşı göç için yapılması gereken en önemli çalışma süreci kısa vadede temeli atılacak olan çözümler olup, sonrakiler bunun devamı yada tamamlayıcısı olacaktır.
KARŞI GÖÇ İÇİN GEREKENLER
Barınak
Güvenlik
İstihdam
Eğitim
ve benzeri başlıklarda hamleler yapılması gereklidir. Bu doğrultuda kısa vadede;
➔ Yukarıda barınak, güvenlik gibi acil ve öncelikli konulara değindik. Kısa vadede yapılması gereken bazı işlemler
A- İSTİHDAM
→ Bizim yurttaşlarımız yani kısaca TÜRK MİLLETİNİN FERTLERİ, Suriyeliler gibi yardım gelsin diye bekleyecek, yardımla hayatlarını devam ettirebilecek insanlar değillerdir. İnsanlarımız yardımlaşma değil dayanışma faaliyeti görmek istemektedirler. İnsanlarımızı amiyane tabirle el açacak bir düzene değil kendi emekleri ile ayakta durabilecekleri bir düzene kavuşturmamız gereklidir. Bizlerden bunu beklemektedirler. Bizden destek bekleyenlerin, Türkiye Cumhuriyetini Birlikte Kurduğumuz Türk Milletinin ferdi olduklarını unutmadan hareket etmeliyiz.
Bu doğrultuda;
→ İSTİHDAM KAYDIRMA; Kamu gücü tarafından yönetilen ve el emeğine dayalı olarak yapılan işler 3-6 aylık süre içerisinde bölgeye kaydırılmalıdır.
→ YATILI EĞİTİM; Bölgede ilk önce sağlam kamu okulları inşa edilmelidir. Her şeyden önce bu gereklidir. Kamu okulu yapımından sonra, depremin etkileri silinene kadar, isteyen ailelerin çocukları için yatılı eğitim sistemine geçilmelidir. Bu sayede hem eğitim sorunu bitmiş olacak ve başka alanlarla daha rahat ilgilenilecektir. Ayrıca, çocuklarının emin ellerde olduğunu bilen aileler, kendi sorunlarını çözmek için daha fazla vakit bulabileceklerdir.
→ YERİNDE EĞİTİM; Eğitime diğer illerde değil bölgede destek verilmelidir. Diğer illere dağıtılan öğrenciler ve eğitim kadrosu, yukarıdaki şartlara bağlı olarak kısa vadede bölgeye geri getirilmelidirler.
→ ÇAKILI KADRO; Başta öğretmen ve sağlıkçıların olmak üzere, çakılı kadro sistemine geçilmelidir. Öncelikle depremden önce bölgede ikamet eden yani bölgenin yerlisi olan ve görevini yürütebilecek kadar depremden zarar görmemiş olan kişilerin, ardından ülke çapında diğer illerdeki atama bekleyen kişilerin bölgede en az 10 çakılı kadro olarak açıktan atamaları yapılmalıdır.
4- ORTA VADEDE SUNULACAK ÇÖZÜMLER (4-8 AY İÇERİSİNDE)
→ Devlet, bölgedeki kamu görevlerini artırmalı ve çocuklu ailelerden başlamak üzere bu işlerde istihdam sağlamalıdır.
→ Kamu sektöründe kullanılan tekstil gibi emek ağırlıklı işler bölge de kurulacak tesisler aracılığı ile bölge halkı tarafından üretilmelidir.
→ Bölge dışındaki her belediye, bölgedeki bir veya birden fazla kenti kendisine hizmet alanı (kardeş şehir uygulaması değil) olarak belirleyip, o kent için tıpkı kendi belediye sınırları için çalışma yapabilmesi için kanuni düzenleme yapılmalıdır. Bu düzenlemenin ardından, bölge dışındaki belediyeler vakit kaybetmeden, seçtikleri kent sınırları içerisindeki yurttaşlara, kendi hizmet sınırları içerisindeymiş gibi hizmet götürmelidirler.
→ Görüştüğümüz yurttaşların hemen tamamı, “Artık betona para yatırmayız.” diyorlar. Yani bölge halkı TOKİ bana ne zaman bina yetiştirecek diye düşünmüyor. Çatının başlarına çökmeyeceği, metrekaresinin önemli olmadığı bir barınağı istiyorlar. Konut algısı, apartman dairelerinden bu noktaya geçmiş durumdadır. Bölgede yapılacak yeni kent plan ve projeleri, bu doğrultuda yapılmalıdır. Aksi halde, bölge halkını bölgede tutmak güç olacağı gibi, bölgeden çıkanları bölgeye geri çekmek de imkansız hale gelecektir.
→ Özel Sektörün Bölgeye Çekilmesi; Özel sektör kişi ve kurumlarınca sürdürülen, İletişim Merkezleri benzeri naklinin kolay olduğu iş kalemlerinin bölgeye kaydırılması için, devlet tarafından özel uygulamalar ve teşvikler çıkarılmalıdır.
→ TARIM; Bölgede tarımın durması için Türkiye şartlarının üzerinde ön alım garantileri verilmelidir. Devlet gerekirse bu sene zarar etmelidir ancak tarım faaliyeti bölgede sürmelidir. Bu zarar, toplam süreç içerisinde kazanç olarak geri dönecektir.
5- ORTA / UZUN VADEDE YAPILMASI GEREKENLER
→ Bölgede yapılacak inşaat işlerinde, depremden önce bölgede ikamet eden bölge halkı istihdam edilmeli, bölge dışından mümkün mertebe çalışan getirilmemelidir.
→ Depremden etkilenen 11 ilde devlet başatlığına dayalı karma ekonomiye geçilmeli ve en az 10 yıl bu ekonomi modelinden vazgeçilmemelidir.
→ Kamu otoritesi, afet durumlarında tek kurum üzerinden hareket etmemeli, yetkiyi yaymalı ayrıca sivil toplum kuruluşlarının engellenmesi terk edilmelidir.
→ Sabit konut projeleri, yatay mimarinin yanı sıra, sosyal bir yaşama uygun, paylaşımcılığı ve dayanışmayı sürdürebilecek şekilde inşa edilmelidir.
SON NOTLAR;
→ DEPREME HAZIRLIK; Partimiz tarafından 20 gün içerisinde, uzun vadeli işlemler çerçevesinde ayrıca bir “DEPREMLERE HAZIRILIK VE TEDBİRLER” bildirgesi yayınlanacaktır. Bu nedenle, uzun vadede yapılması gerekenleri 3 başlık altında kısa tuttuk.
→ “YURTTAŞLAR” ifademizin kapsamına, Suriye’den, Afganistan’dan ve sair yerlerden göç etmiş olup mevcut hükümet tarafından vatandaşlık verilmiş olan kişiler dahil değildir. Biz yurttaş olarak; Atatürk’ün tanımını yapmış olduğu “Türkiye Cumhuriyetini kuran halkların bütününe Türk Milleti denir.” ifadesindeki Türk Milletinin fertlerini görüyoruz.
Yüce Türk Milletine saygılarımızla.
Cihan Partisi Teşkilatı Adına
Genel Başkan
Kürşad Emre ÖĞRETMEK

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ