Demokrat Zafer

KEŞKE BURSA’NIN DA BİR TUNÇ SOYER’İ OLSAYDI VE BURSA’NIN KURTULUŞU AYNI GÖRKEMLE KUTLANSAYDI.

Geçmiş dönem CHP Parti Meclis üyesi Güler Buğday; bir gerçeği kaleme aldığı yazıda;

İzmir’in tarihe geçen 100. yılı kutlamaları gerçekten karamsarlığa düşen ve umudunu kaybetmek olan halkımıza bir diriliş destanı oldu.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in yürekli, gerçekleri korkmadan haykıran coşkulu konuşması ve 2 milyon yurtsever insanın katılımıyla tarihe geçti.
Gerçek sanatçı Tarkan’ında tek kuruş almadan bu anlamlı günde sahne alması, halkla bütünleşen tavırları ile başlangıç ve bitirirken söylediği şarkılarla da anlayanlara mesaj oldu.
Bugünde kendi kentim ve Osmanlının ilk Başkenti olan Bursa’mızın kurtuluşunu kutluyoruz ..
Ama nasıl????Hak ettiği gibi mi kutlanıyor??? Bursa’nın İzmir’den neyi eksik???
Sosyal medyadan insanlar bir resim paylaşarak ve birer cümle yazarak kutlamaya katılıyorlar.
En çok dikkatimi çekip üzülmeme sebep olansa; siyasilerin lacivertlerini giyip protokolde yer alması ve bir avuç insanla kutlama yapmaları oldu.
Bu durum beni şahsen çok üzdü.
Bu günün önemini ve anlamını uzun uzan anlatmak istemiyorum Çünkü bu günü o kadar güzel anlatan bir dostumuz olmuş ki üstüne yazmak bana ayıp geldi.
Sevgili Dostum İsmail Tekin mükemmel anlatmış Mutlaka okumalısınız.
Okuduğunuzda Sevgili Tunç Soyer’e yaptığı konuşma nedeniyle haksız yere saldıranların bilgisizliği ve cehaletini anlamış olacaksınız.
Ben kısaca şu bilgiyi vermekle yetineceğim:
Bugünde Bursa’mızın düşman işgalinden kurtuluşunun 100. yıldönümü.
Ülkemizin her bölgesini işgal etmiş olan emperyalist sömürgecilerden kurtaran Dünya Lideri Büyük komutan Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarıyla aç susuz bu mücadelede can veren şehitlerimizi şükran, minnet ve saygıyla anıyorum.
Kısa bir bilgi notu:
Bursa, Konya’dan sonra Anadolu’da en çok medresenin bulunduğu şehir idi.
Millî Mücadele’de Bursa’da özellikle de merkezde hilafet ve saltanata bağlı güçlü bir ulema sınıfı mevcuttu.
Bunlar, işgal döneminde mutlak kurtuluşun ancak halife padişahın buyruklarına sıkı sıkıya bağlı kalmakla mümkün olabileceğine inanıyor, saltanata karşı olan bütün faaliyetleri bir isyan ve din karşıtlığı olarak yorumluyordu.
Bunlara göre Millî Mücadele, padişahın saltanat hukukuna ve meşru hükümetlerine karşı açıkça bir isyan ve anarşi hareketiydi.
Bursa’da Millî Mücadele’ye karşı faaliyetleriyle bilinen en meşhur din adamı, şüphesiz Bursa Müftüsü Ömer Fevzi Efendi’dir.
İşgal döneminde Yüzelliliklerden Aziz Nuri Bey’le birlikte köy köy dolaşarak halkı Kuvayımilliye’ye karşı örgütlemeye çalıştı.
Ayrıca, Gümülcineli İsmail ve Nemrut Mustafa’nın Bursa valiliği yaptıkları dönemde Ahmet Anzavur’un başlattığı isyana destek verdiler.
Ömer Fevzi Efendi, işgal döneminde Yunanlılarla tam bir iş birliği içinde hareket etti.
Yunan güdümünde Bursa’da kurulması düşünülen “muhtar[” devletin çalışmalarında aktif rol aldı.
Anadolu’ya birliklerini teftişe gelen Yunan Kral Konstantin’e tebrik telgrafı çekecek kadar Millî Mücadele’ye muhalifti.
Bununla birlikte Bursa’da işgaller karşısında padişahın acizliğini ve etkisizliğini görmüş vatansever bir ulema gurubu da mevcuttu.
Bunlar, Türk milletinin işgal altında dini vecibelerini yerine getiremeyeceğine dolayısıyla işgalcilere karşı silahlı mücadelenin bir din emri olduğuna inanmıştı.
Bu bağlamda Millî Mücadele’ye gönülden destek veren bu din adamları, gerektiğinde birçok tehlikeyi göze alarak millî faaliyetlerde görev aldı.
Bu kısa bilgiyi vermek zorunda kaldım.
Bu durumda İzmir’de tarihe geçen görkemli bir kutlama hazırlayan Tunç Soyer’in sözlerini çarpıtarak kendisini kıskançlıktan hedefe oturtanları asıl bizler kınamalıyız.
Sevgiyle saygıyla, eşit yurttaşlar olarak barış ve kardeşlik duyguları ile insanca, onurluca, özgürce, haksızlıklara ve hukuksuzluklara izin vermeden yaşayalım ve yaşatalım.
GÜLER BUĞDAY
*******
İSMAİL TEKİN
Puşide-i Siyah..
“Yunan kumandan geldi, atından indi. Belediye’nin camiye bakan mermer basamaklarından yukarı çıktı. Osmanefendizade Cemil Bey orada duruyordu. Başkaları da vardı. Belediye reisi de… Ben Cemil Bey’i çok iyi tanıdığım için onu biliyorum. Tokalaştılar. Bizim Türk bayrağını indirdiler, Yunan bayrağını çektiler. Gördüğüm şey bu. Bizim bayrak indi, Yunan bayrağı çekildi. Cemil Bey, kendisi bizzat çekti. Ondan sonra da kolkola içeri girdiler.” (Akkılıç, 1997:298)
Çok etkilendiğim bir paragraf ile başladım.
Rahmetli Yılmaz Ağabeyi tanıma fırsatı bulan şanslı insanlardan biriyim. Nur içinde yatsın, şu gerçeği gün yüzene çıkarmış olması, bana inanılmaz acılar vermiş olsa da benim için paha biçilemezdir. Dersin en iyisi damdan düşerek alınandır ve bu paragraf ki her okuduğumda beni damdan düşürür.
Osman Gazi ‘nin ebedi istirahatgahı olan ve aynı zamanda Osmanlı’ya manevi başkentlik yapmış olan Bursa, tarih 20 Temmuz 1920 ’yi gösterdiğinde Yunan Orduları tarafından işgal edilmiştir.
Bu işgal; bir bebeğin ilk adımlarını attığında yaşayabileceği en büyük depresyon gibi, yeni başlamış olan Türk Kurtuluş Savaşı için inanılmaz bir moral bozukluğu ve büyük bir manevi yıkım olmuştur. Aynı zamanda yine bu işgal Türk Milleti için büyük bir utanç da olmuştur. Osman Gazi ’nin, Orhan Gazi ‘nin, Sultan Yıldırım Beyazıt Han ‘ın ve dahi birçok Osmanlı Sultanının kabirlerinin olduğu şehirde Yunan bayrağının dalgalanması Türk Milleti ‘nin yüreğinde derin yaralar açmıştır.
Bursa ‘nın işgalinin Millî Mücadele’nin Başkenti olan Ankara’ya yansıması çok etkili olmuştur. Konu hemen meclis gündemine alınmış ve konu hakkında müzakereler derhal başlamıştır. İlk kürsüye gelen Burdur milletvekili İsmail Suphi Bey, Yunanların işgal ettiği Anadolu topraklarında yaptığı zulümleri bir bir anlatmıştır. Konuşmasında, Yunanların Bursa Ulu Camii’ni bombalarla tahribe yeltendiklerini, Yunan subayların yedi asır evvel Osmanlı Sultanı Orhan Gazi Han ile evlenen Rum kızı (Horofira) Nilüfer Hatun ‘un kabrine giderek, “vaktiyle sen bir Türk’e vardın, Türk ile evlendin de eline ne geçti, Müslüman oldun da ne oldu. bak yine kazanan taraf biziz ve sende ayaklarımızın altındasın” demek suretiyle kabri tekmelediklerini ve tahrip ettiklerini de anlatmıştır…
Bu sırada konuşmaya tanık olan milletvekillerinin kendilerini tutamayarak hıçkıra hıçkıra ağladıkları görülmüştür ki Meclis ‘te gözyaşlarının sel olup aktığı meclis tutanaklarına da yansımıştır.
TBMM ’deki bu müzakereler üzerine, Kudüs’ün haçlı işgali altında kaldığı süre zarfında sarığındaki beyaz sargıyı çıkarıp Kudüs geri alınana dek siyah sarık takan Selahaddin Eyyubi’ye öykünen Mustafa Kemal TBMM riyaset kürsüsüne kapkara bir örtü örtülmesini istemiştir.
“Bir milletin manevi başkentinin düşman çizmesi ile ezildiği beher gün mutlak suretle yas” olarak değerlendirilmekle birlikte bu kara örtü “PUŞİDE-İ.SİYAH” adıyla,anılmıştır.
Puşide-i Siyah, kapkara duruşu ile meclis kürsüsünü uzun süre kaplamıştır. O’na bakan her Türk evladı, her Türk mebusunun o örtü orada durduğu sürece utancı tekrarlanmış ve bundan hicap duyulmuştur.
Ta ki 11 Eylül 1922 tarihinde 48. Süvari Alayı 3. Bölük Komutanı Şükrü Naili Bey’in Bursa Belediye Binasına Türk Bayrağını dikmesi ile Türk Milleti’nin yası sona ermiştir. Meclis riyaset kürsüsünde tam 2 sene 2 ay 2 gün boyunca örtülü duran bu siyah örtü yine Mustafa Kemal ‘in talimatıyla kaldırılmıştır…
11 Eylül 1922 günü, sadece Bursa’nın değil, Türk Milleti’nin yüreğindeki yangın da, işgal de sona ermiştir.
Yunan komutan ile kolkola Belediye Binasına giren Osmanefendizade Cemil Bey’in bütün soyu sopu; 15 Temmuz 2016 tarihinden önce Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün makamlarına, yine işgal kuvvetleri ile birlikte kolkola girmişlerdir ve bazıları da bunlara izin vermişlerdir.
15 Temmuz 2016 tarihinde Millet damdan düşmüştür. Damdan düşmek iyidir, ölmezsen canının kıymetini anlarsın.. Ve Millet de böylece canının kıymetini anlamıştır.
Biz biliyoruz ki biz de can; vatandır, millettir, bayraktır…
Biz bu hikayeleri okuyan insanlar olarak ve defalarca her okuduğumuzda da damdan düşenler olarak canımızın, canlarımızın kıymetini çok iyi bilenlerdeniz. Bunları bilmek insana haddini de bildiriyor.
Şimdi haddini bilmeyenlere haddini bildirmek de vatan borcudur ki; bu da namus borcudur aynı zamanda…
Osmanefendizade Cemil Bey ‘in zihniyetinde olanlar için; ‘bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ diyenler onlara söyleyin ki yine de ‘yemek yedikleri kaba pislemesinler’. Bir gün o kabı temizleme günü geldiğinde; dillerini bulaşık süngeri, ağızlarını lavabo yaparak o pisliği temizleyeceğimizi bilsinler…
Puşide-i Siyah ‘ı unutmayalım; ki unutursak kanımız kurusun…
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ