Ahmet Koçak Yazdı; YAĞMURDA ÖZGÜRCE ISLANMAK
Köşe yazarımızın kaleme aldığı yazıda Ahmet Koçak; Suudi Arabistan-Cidde kent merkezinde olan Uluslararası Türk Okulu’nda çalışıyordum. 1999 2001 arasında üç yıl görev yaptım o okulda. Beş yıllığına görevlendirilmeme rağmen, dayanamayıp üç yıl sonra dönüş dilekçemi verip; insanı, iklimi, özgürlüğü, sanatı güzel ülkeme döndüm.
Orası üç yüz altmış gün güneşli ve sıcak bir ülkedir. Yılda sadece beş, on gün bulutlu ve yağmurlu olur. Yalnız kaldığım evde her zamanki gibi klima gürültüleri arasında uyumuştum. Gece yarısı saat dörtte gök gürültülerine uyandım. Yağmur yağıyor. Ben de bir sevinç bir sevinç! Türkiye’de de yağmur ve kar yağışını seyretmeyi çok severdim. Burası gibi yağmur kıtlığı olan, hiç kar yağmayan bir ülkede olağanüstü bir olaydı benim için. Lambayı yakmadan perdeyi ve camı açıp yağmurun şakır şakır, sesini dinlemeye, kokusunu ciğerlerime çekmeye başladım.
Biraz izledikten sonra, karşıdaki bir evden bir anne ile kızının da benim gibi yağmurun yağışından mutlu olduklarını ve hatta benden de ileri giderek, evlerinin bahçesinden sokağa çıkıp ıslandıklarını gördüm. Kadın ve küçük kızı gecelikleri ile çıkmışlar ve ikisinin de başları açıktı. Bu ülke katı şeriat kurallarıyla yönetilir ve kadınların başları açık sokağa çıkmaları yasak ve suçtur.
Yağmurla birlikte bu ikiliyi de izlemeye başladım. Onlar beni göremedikleri için yağmurla saçlarını ıslatmanın ve özgürlüğün tadını çıkarıyorlardı. Beş dakika sonra ne olduysa acele evlerine kaçıştılar. Ben, “acaba neden kaçtılar?” diye düşünürken yanıt birazdan geldi, sokaktan geçti gitti. Bir taksi ışığını görüp kaçtıklarını anladım. Yine bu ülkede kadınların araba sürmeleri de yasaktır. Şoför erkek, kadının da başı açık olduğundan kaçmışlardı.
Araba tehlikesini atlattıktan sonra yine çıktı ikili. Hoplayıp zıplıyorlar, o yana, bu yana kaçışıp yağmurda ıslanmanın mutluluğunu yaşıyorlardı. Tekrar bir araba ışığı görmüş olmalılar ki, yine evlerinin bahçesine kaçtılar. Taksi geçtikten sonra bir daha çıkıp gösterilerine devam ettiler. Biraz sonra anne evin örtmesine gitti. Küçük kız sokakta oynamaya devam etti. Baktım küçük kız birden annesinin yanına kaçtı. Araba ışığı görünce kaçması gerektiğini öğrenmişti. O arabada erkek vardı ve erkekler kaçılması gereken canavarlardı. Taksi gitti küçük kız yine çıkıp oynamaya, ıslanmaya devam etti. Taksi ışığını görünce yine içeri kaçtı ve bir daha çıkmadılar. Yorulmuşlar ve adam akıllı ıslanmışlardı besbelli. Halbuki, ergenlik çağına gelmeyen kız çocukları bu ülkede de başlarını kapatmak, erkeklerden kaçmak zorunda değillerdi.
Yukarıda üzülerek izlediğim manzaradan sonra, Büyük İnsan Mustafa Kemal Atatürk geldi aklıma. Ülkemde yaptığı devrimlerle kadın ve erkeği eşitleyen; onlara başlarını kapatma ve açma özgürlüğü veren, karma okullarda okuyarak erkeklerle omuz omuza çalışmalarını ve özgür olmalarını, erkeklerden kaçmadan sokaklarda özgürce gezmelerini, yağmurda ıslanmalarını sağlayan o büyük insan geldi aklıma. O zavallılara üzülmeden edemedim.
O küçük kız büyüyüp bir erkeği sevebilecek mi? Evlendiğinde mutlu olabilecek mi? Kim korktuğu, kaçtığı bir canavarla evlenip mutlu olabilir ki? Kendisine yasak olmadığını bilemeden erkelerden kaçması, saklanması gerektiği öğretiliyor körpecik yaşında.
Okullarında da kız ve erkekler ayrı okullara gittiğinden, erkeklerin de kendileri gibi eli ayağı olduğunu, güçlü, zayıf yönleriyle; etten kemikten bir canlı olduğunu anlayabilecekler mi? Erkekler de kızların ellerine iğne batırılınca acıdığını anlayabilecekler miydi? Yoksa kızlar bizim gibi değiller; onlara her türlü işkence yapılsa da acı çekmezler diye mi düşünüyorlardır?
Sevgili kadınlar; yağmurda özgürce ıslanabiliyorsanız, erkeklerle aynı okullarda okuyup aynı işyerlerinde çalışabiliyorsanız, -eşinizi seçme dahil- seçme ve seçilme hakkına sahipseniz bunu; 28 Ekim 1923’te “Efendiler, yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz” diyen o büyük insana borçlusunuz. Unutmayınız!
Giysilerinizi özgürce seçebiliyorsanız, ister inanıyor ister inanmayabiliyorsanız; dini kanaatlerinizi açıklamaya zorlanmıyor, ibadet etmeye zorlanmıyorsanız bunu da; değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez laiklik ilkesine borçlu olduğunuzu aklınızdan çıkarmayınız.
Suudi Arabistan’da geçen yıl kadınlara araba sürme hakkı verildi. O ülke için büyük bir devrimdir. O devrim ve daha niceleri ülkemizde yüz yıl önce yapılmıştır.
Bugünlerde İranlı kadınlar, sizlerin zaten Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak doğuştan sahip olduğunuz hakları elde etmek için canları pahasına mücadele ettiklerini görüyorsunuz. Haklarınıza sahip çıkınız; kaybederseniz geri almanız çok çok zor olacaktır. Kıymetini biliniz!
Bursa Atatürk Anıtı kitabesinde: “Bu Aziz Heykelin Önünde Duran Türk, Hürmetle Eğil. O; Milletini Kurtaran, Cumhuriyeti Kuran, Aleme Yeni Bir Tarih Yaratan Gazi MUSTAFA KEMAL” yazar ve ben bu kitabeyi çok severim. Atamızın aziz hatırası önünde her zaman saygıyla eğiliyorum.
CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN!
ahmet.kocak16@hotmail.com