Demokrat Zafer

Bebeklerine bez yerine poşet bağlayıp, çorbayla gün geçiriyorlar

Bursa Demokrasi Güçleri tarafından, zamlara ve yoksulluğa karşı eylem yapmak amacıyla Büyük Bursa Buluşması gerçekleştiriliyor.

Bursa'da zamlara ve yoksulluğa karşı vatandaşlar meydanda! 

SİMLANUR İNCE / BURSADA BUGÜN

Bursa Demokrasi Güçleri, Kent Meydanı’nda zamlara ve yoksulluğa karşı Büyük Bursa Buluşması düzenliyor.

Düzenlenen eyleme, CHP Bursa İl Örgütü, CHP Bursq Milletvekili Orhan SarıbalNilüfer Kent Konseyi Başkanı Neslihan Binbaş, CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş, Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem katıldı.

Bursa Demokrasi Güçleri adına basın açıklamasını yapan Neslihan Binbaş ve Nadir Kırlılar’ın konuşmasından satır başları şöyle;

Zamlar artık hayatımızın bir parçası haline geldi. Alım gücümüz her geçen gün düşüyor , barınma, beslenme, ulaşım gibi en temel ihtiyaçlarımıza bile ulaşmakta güçlük çekiyoruz. Sadece hayatta kalabilmek için çalışıyor ve aldığımız bütün parayı kiraya, çarşıya pazara , okula, toplu ulaşıma veriyoruz. Son 10 yıldır Türkiye’de gittikçe derinleşen yoksulluk, gelir adaletsizliğinin bir yansımasıdır. Her geçen gün zenginin daha zengin, yoksulun ise daha yoksul olduğunu görüyoruz .2022 Dünya Eşitsizlik Raporu’na göre Türkiye’de nüfusun en çok kazanan %10’unun yıllık ortalama gelirinin, en az kazanan %50’lik kesimden 23 kat fazla olduğu belirtiliyor. Türkiye, Brezilya, Meksika ve Hindistan gibi ülkelerle birlikte dünyada gelir dağılımının en eşitsiz olduğu ülkeler arasında yer alıyor.

“TÜRKİYE’DE EŞİTSİZLİK HİÇ BU KADAR DERİN VE YAKICI OLMAMIŞTI”

Türkiye de eşitsizlik hiç bu kadar derin ve yakıcı olmamıştı. Çünkü bu memleket hiç bu kadar umursamaz ve bu kadar kötü bir yönetim ile yönetilmemişti. Bu süreçte yoksulluk; savaş ve göçle birlikte artan, tek adam yönetimine bağlı emperyalist savaş politikaları gölgesinde yanlış ya da yanlı ekonomik politikalar nedeniyle her geçen gün daha can yakıcı ve tamir edilmez sonuçlara neden olmaktadır. Türkiye ‘de küresel ve bölgesel savaş politikaları nedeniyle silahlanma için ayrılan bütçe ve savaştan kaçıp ülkemize göç eden insanların en temel ihtiyaçlarına ayrılan pay krizin bir başka nedenlerinden biridir. İşte bu yüzden, Filistin’de, Ortadoğu’da ve dünyanın her yerinde yoksulluğa ve savaşa karşı yaşamı savunuyoruz. Yanlış yönetilen ekonomi politikaları nedeniyle yaşanan ekonomik kriz, işsizlik ve pandeminin etkisiyle artan yoksullaşma, 6 Şubat depremi ile birlikte ülke çapında derinleşerek yayıldı. Deprem sonrasında barınma krizinin ve afet yönetimindeki eksikliklerin daha da belirgin hale gelmesiyle beraber özellikle seçim sürecinde politika yapıcıların gündemine giren derinleşen yoksullukla mücadeleye yönelik hak temelli ve çok boyutlu bir çözüm üretmeyen, yoksulluğu bir insan hakları ihlali olarak görmeyen hiç bir siyasi partiye oy vermeyeceğiz. Yoksulluk tanımı değişiyor ve açlık sınırı ve yoksulluk sınırı aynı seviyeye yaklaşıyor. Kriz dönemlerinde sürecin yükünü daha çok kadınlar yükleniyor.  Yoksullaştıkça yeni geçim stratejileri kuruluyor. Bebeklerine bez yerine poşet bağlayıp, çorbayla gün geçiriyorlar. Sosyal yardım başvurularına hep kadınlar gidiyor. Çünkü terslenseler bile çocukları için yardım alana kadar devam etmek zorundalar. Kadın yoksulluğunun şiddete uğramaktan, aile beslenmesine, kız çocuklarının eğitimden alınması kadar her alanda trajik sonuçları var.

“BİZLERİ SEFALETE MAHKUM BIRAKMAK İSTİYORLAR”

Bizleri yoksulluk ve açlık sınırının altında sefalete mahkum bırakmak istiyorlar. Sağlıklı ve dengeli eslenmenin günlük maliyeti 430 lirayı geçti, açlık sınırı aylık 13.000 liraya yaklaştı.
EKİM 2023 dönemi için;

• Açlık Sınırı: 12.928 TL
• Yoksulluk Sınırı: 44 bin 718 TL
İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz kader değil siyasi bir tercihtir! “Vergi bir vatandaşlık görevi” diyerek ekmekten, makarnadan vergi alınırken, pırlantadan, yattan, rantçı şirketlerden vergi alınmıyor, sürekli vergi muafiyetleri getiriliyor. Vergi verirken vatandaş sayılıyoruz ama çocuklarımız için eğitim, herkese ulaşılabilir nitelikli sağlık hizmeti istediğimizde vatandaş sayılmıyoruz. Bizlerin vergileriyle oluşan bütçeden payımıza hiçbir şey düşmezken, eğitime, sağlığa, emekçiye bütçe ayrılmazken, “Faiz Nas’tan, Fiyat Allah’tan” diye açıklamalar yapılıyor. Diyanetin bütçesi 2023 yılı 35 milyar 910 milyon TL olarak tahmin ediliyor. Diyanet ve holdinglere kaynak aktarımı yüzünden oluşan bütçe açıkları halkın sırtına yükleniyor. Yoksulluğa da Sefalete de Teslim Olmayacağız! Bugünlerde asgari ücret komisyonu bir ara gelip milyonlarca insanın kaderini tayin edecek olan asgari ücreti belirlemeye çalışıyorlar. Telaffuz edilen rakamlar yine açlık ve yoksulluk sınırının çok çok altında. Türkiye’de yaklaşık 15 milyon insan asgari ücretle çalışıyor. Aileleri ile birlikte bu rakam ülke nüfusunun çok büyük bir kısmını oluşturuyor. Evet, bizler biliyoruz ki tüm işçilerin insanca yaşamasını sağlayacak ücret alabilmesi mümkündür. Bu ülkenin kaynakları, hepimizin çalışarak ürettiği toplam değer 85 milyonun insanca yaşaması için yeterlidir. Yeter ki tercihler değişsin, yeter ki zihniyet değişsin.

“DÖNÜN ETRAFINDAKİ ŞİRKETLERİN KAR ORANLARINA BAKIN”

Döktüğümüz alın terinin karşılığı bile olmayan ücretlerimizi enflasyonun nedeni olarak gösterenlere, daha fazla vergi toplamak için hemen işçilerin cebine göz dikenlere sesleniyoruz: Dönün etrafınızdaki şirketlerin kar oranlarına, doyuramadığınız bankalarınızın bilançolarına bakın! Yaşanan ekonomik sıkıntıların bedelini ödemesi gerekenler, evine ekmek götürme mücadelesi verenler değil kasalarını tıka basa dolduranlardır. Biz adalet istiyoruz. Gelirde, vergide ve ülkede adalet istiyoruz. Her insan gibi insanca yaşamak istiyoruz. Hakkımızı istiyoruz, hakkımızı alana kadar da mücadelemizi büyütmeye kararlıyız. Sendikasızlaşmaya karşı sendikalarımızın yanındayız. Sendikaları için direnen Özak, Agrobay ve direnen tüm işçilere buradan selam gönderiyoruz. Parasız sağlık, parasız bilimsel eğitim istiyoruz! Eğitim giderleri her geçen gün artmakta. Aileler en basit kırtasiye giderlerini karşılayamaz duruma geldi. Çocuklarımız kantinden yiyecek alamayacak durumda. Seçim öncesi vaat edilen bir öğün yemek de yalan oldu. Gençlerimiz üniversite tercihlerini istedikleri gibi değil, ailelerinin bulunduğu şehirdeki üniversitelere yapmak zorunda kalıyor. Başka illerde okuyanlar ise ciddi bir barınma ve gıda sorunu ile karşı karşıya kalıyor. Bu meseleler yetmezmiş gibi bir de iktidar tarafından ÇEDES adı altında kendilerinin istedikleri gibi bir nesil yetiştirmeye çalışıyorlar. Hayata geçirilmek istenen ve birbirinden ayrı olması gereken eğitim alanı ile inanç alanlarının birbirine karıştırılmasına yönelik ÇEDES ve benzeri uygulamalardan derhal vaz geçilmelidir. Bu yüksek enflasyon aynı zamanda tansiyonumuzu da yükseltmekte. Sağlık kurumlarına ulaşamaz olduk. Ulaştığımızda ise yeteri kadar hizmet alamıyoruz. Reçeteler cebimizde kalıyor. İlaç fiyatları can yakıyor. Ulaşılabilir ücretsiz sağlık hakkı istiyoruz. Barınamıyoruz Kiralarımızı ödeyemiyoruz! Kira giderlerimiz aldığımız ücretin üzerine yükseldi. Tek bir maaşla kira ödemek imkansız hale geldi. Ev sahipleri ile kiracılar karşı karşıya getirilip toplumsal adalet ciddi bir yara aldı. Devlet yurtları yetersiz gelen talebi karşılamıyor. KYGM’ye bağlı devlet yurtlarının kapasitesi 850 bin olarak açıklanırken geçen dönem üniversite okuyan 6 milyon 950 bin öğrenci bulunuyor. Öğrenciler ev kiralarını ödeyemeyip okulu bırakıp ailelerinin yanına dönmek zorunda kaldı. Ekonomik krizden dolayı da 1 milyona yakın öğrenci okulunu bırakıp çalışmaya başlamış durumdadır. Bu, yoksulluk mirasını çocuklar sırtlarına almış demektir. Ailemizle barınabileceğimiz konutlar, öğrencilerimiz için ücretsiz barınma ve üç öğün gıda talep ediyoruz.

“EMEKLİ MAAŞI YAŞAM DEĞİL, ÖLÜM MAAŞIDIR”

En düşük emekli maaşı en az asgari ücret kadar olmalı! Toplam emekli sayısının yaklaşık 15 milyon olduğu düşünüldüğünde emeklilerin yarısından fazlası 7 bin 500 lira aylık alıyor. Ortalama emekli aylıkları ise 8 bin 500, 9 bin lira civarında. Emekli maaşı yaşam değil, ölüm maaşı. Bu ücretler karşısında emeklilerimiz ciddi bir geçinme mücadelesi veriyor. Yıllarını üretimde verip prim ödeyen ve sonunda hak ettiği emekliliğe kazanan emeklilerimize hak ettikleri maaşlar verilmeli. Sermayenin karı için emeğimizin, doğamızın yağmalanmasına son verilsin! Türkiye’nin iştahlı kapitalistleri için işçilerin sömürüsü gibi doğanın sömürüsü de son derece normal bir şeydir. Türkiye’de son süreçte yaşananlar doğanın nasıl da sermayenin çıkarları doğrultusunda talan edildiğini açıkça göstermektedir. Sayıları hızla artan HES’lerin yarattığı sorunlar, katledilen zeytinlikler, inşaat kapitalistlerinin cepleri dolsun diye yok edilen ormanlar, doldurulan denizler, 3. havalimanı, şehir hastaneleri, köprü, otoyol diyerek talan edilen doğa, kesilen ormanlar sonucu meydana gelen seller, heyelanlar vb. artık sıkça duyduğumuz “doğal” yıkımların parçaları. Belki de eksik saydığımız bu doğa yıkımlarına her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Bu yıkımdan en çok etkilenenler ise doğada yaşayan diğer canlı dostlarımız. Geleceğimiz için doğamıza sahip çıkıyoruz. Artık Yeter. Yoksulluk kader değildir bizler insanca yaşanılabilir bir ülke de hakkımız olanı istiyoruz. Kamusal barınma, kamusal sağlık, kamusal eğitim, kamusal ulaşım istiyoruz. Sermaye için değil, yaşamı üretmek için güvenceli, insanca çalışma koşulları istiyoruz.

CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın konuşmasından satır başları şöyle;

Iktidar faşisttir. Iktidar çok net bir şekilde bu ülkenin yoksulluğunu çözemediği için baskıyı, zulmü ve yoksulluğu reva görmektedir. Ancak ağır baskı politikalarıyla, ağır sindirme politikalarıyla, yoksulluk din üzerinden kurmaktadır. Boşuna Çedes projesini hayata geçirmemektedir. Bilerek bunu yapmaktadır. Çünkü yoksulluğu gideremediği için, gelir dağılımını normalleştiremediği için vergi, adil, adaletli bir şekilde toplayamadığı için elinde tek şey var. Baskı, zulüm, işkence ya da din üzerinden siyaset, başka bir gerekçesi yok. O yüzden bizler burada olan bütün siyasal partiler, burada olan demokratik kitle örgütleri, burada olan bütün sendika temsilcileri ve sendikalar bütünüyle bu alanı ve doldurmayan yüreği burada atan herkes için tek şey var ve bunu birlikte başarmak zorundayız. Bizler bu topraklarda insanca yaşamak istiyoruz. Bizler bu topraklarda hep beraber ortak yaşama kültürü içerisinde beraberce yaşamak istiyoruz. Bizler Türk’üyle, Kürt’üyle, Alevi’siyle, Çerkez’iyle, Arap’ıyla, Laz’ıyla birlikte yaşamak istiyoruz.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ