Demokrat Zafer

Bu kış için çok kaygılıyım!

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’de iç karışıklık çıkabileceği iddiaları hakkında “Özellikle bu kış ile ilgili gerçekten ben çok kaygı duyuyorum. Bu kış özellikle ekonomik şartlar bağlamında bazı olaylar yaşanabileceğinden endişe ediyorum” ifadeleri kullandı.

Davutoğlu’ndan flaş açıklama: Bu kış için çok kaygılıyım!

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, T24’ten Murat Sabuncu’ya verdiği röportajda gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.

Davutoğlu’nun açıklamalarında öne çıkan satırlar şu şekilde:

“Türkiye’nin uzun demokratik sürecinde, seçimlerin yapılış şeklinden sonra iktidarı kaybeden birinin iktidarda kalması ihtimalini mümkün görmüyorum. Ama eğer halkın böyle bir kaygısı varsa, bu konuşuluyorsa bizim muhalefet olarak seçimlerin adil bir şekilde yapılacağı, kaybedenin iktidarı barışçıl yollarla kazanana devredeceği yönünde teminat vermemiz lazım. Bizim görevimiz bu tip spekülasyonlar üzerinden kaygı büyütmek yerine gerekli tedbirleri almak. Biliyorsunuz altılı masa olarak bizim dönem başkanlığımız sırasında seçim güvenliği ile ilgili ortak bir çalışma başlattık, kamuoyuyla da paylaştık. Bu komisyon teknik düzeyde çalışmalarını en ince detaya kadar sürdürecek. Şunu da özellikle söyleyeyim. Biz muhalefetteki partiler olarak da Gelecek Partisi olarak da seçim sonuçlarını herkesin kabul etmesi için gereken her türlü mücadeleyi vermeye de hazırız.”

– Bir yandan iktidara da çok uzak olamayan bir cemaatin başındaki isim öte yandan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ bir iç savaş riskinden bahsediyor. Siz bir taraftan korkunun endişenin yaygınlaştırılmaması gerektiğini söylüyorsunuz ama bu riskler konuşuluyor.

Şunu ifade edeyim bilinçli ve sorumlu her siyasetçi her senaryoya hazırlıklı olmak zorundadır. Maalesef Türkiye’nin içinde bulunduğu kutuplaşma ortamı çok olumsuz senaryoları gündeme getirecek özelliklere sahip. Eğer bir ülkede bu kadar hızla yaygınlaşan bir kutuplaşma varsa, eğer bir ülkede yoksullaşmanın sebebi olan böyle bir yolsuzluk ortamı varsa, organize suç örgütleri cirit atıyorsa, böyle bir yerde istikrar olması çok zor.

Özellikle bu kış ile ilgili gerçekten ben çok kaygı duyuyorum. Bu kış özellikle ekonomik şartlar bağlamında bazı olaylar yaşanabileceğinden endişe ediyorum. Hepimizin bütün devlet ve siyaset adamlarının makul bir noktada buluşması lazım. Seçimlere suhuletle gidilmesi lazım. Bu tür söylentilerin yayılmasını doğru bulmam ama net konuşmak gerekirse bu kış bu tip toplumsal risklerin oluşması durumu ile karşı karşıya kalabiliriz. Ekonomik durum sebebiyle bu risk var. Gittiğim yerlerde toplumsal bir basınç olduğunu görüyorum. Ekonomik sıkıntılardan kaynaklanabilecek toplumsal gerilimler konusunda hepimizin müteyakkız ve dikkatli olması gerekiyor.

– İlk turun sonunda altılı masanın seçim ittifakına doğru gidip gitmeyeceği konusu önemli. Cumhurbaşkanı adaylığının dışında soruyorum.

Seçim ittifakını doğru tanımlamak lazım. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve milletvekili seçimi iki ayrı mantık ve süreç öngörüyor. Tabii siyasette her an her şey olabilir ama Sayın Bahçeli bir sürpriz yapmazsa Kasım ayında erken seçim olasılığı gittikçe azalıyor. Ancak, kötüleşen ekonomik şartlar kış ortasında bir seçimi bile masaya getirebilir

Milletvekili seçimlerinde seçim takvimi hayati önem taşıyor, çünkü yeni yasa ile belirlenen seçim sisteminin uygulanması için bir yıl şartı gerektiği için uygulanacak seçim sistemini belirleyecek olan şey seçim takvimi.

Eğer eski seçim sisteminin uygulanacağı bir takvimde seçime gidilirse daha derinlikli ittifak yapıları gündeme gelir. Eğer yeni yasa ile seçime gidilecek bir takvim ortaya çıkarsa daha esnek ittifak yapıları devreye girecektir, çünkü bu durumda ittifakların sağlayacağı avantaj son derece sınırlı.

Dolasıyla TBMM seçimleri için farklı modeller ortaya koyabiliriz. İttifak içi ittifaklar olabilir. Önemli olan en fazla muhalefet milletvekilinin parlamentoya girmesi. Gönül ister ki 400 milletvekili çıkaralım parlamenter sisteme hemen geçelim. Ya da 360 milletvekili çıkaralım referanduma götürelim. Ama bunlar yapılamazsa önümüzdeki dönemi birlikte yönetme sorumluluğu ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla parlamento seçimlerinde en fazla milletvekili çıkartmak en önemli öncelik. Partiler bu konuda herhangi bir önyargı olmaksızın iş birliği yapmaya hazır olmalı.

Yüzde elli ilkesinin geçerli olacağı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise şu andaki kararımız ortak bir aday çıkarmak yönündedir. Ortak aday da seçim tarihi belli olduğunda konuşarak sonuca varacağımız bir husus. Orada da gönül ister ki tek aday olsun. Ama olmaması durumunda bile yine altılı masanın koordinasyon içinde olması Türkiye’nin istikrarı için önemli olacaktır.

– Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi noktasında bir anket mi yaptıracaksınız?

Bugünkü anketlerin sağlığı konusunda hepimizin ciddi rezervleri var. Her şeyden önce ciddi bir korku iklimi var. Anketçiler 2000 kişiden cevap alabilmek için en az 15.000 kişiye sormak zorunda kaldıklarını söylüyorlar. Bu tabloda iktidara net olarak oy vereceğini söyleyenlerle daha önceki seçimlerde muhalefete oy veren seçmenin kanaatleri daha net ortaya çıkabiliyor. Başka bir deyişle siyasi tercihi keskin kesimler daha net konuşabiliyor. Ama bundan sonra esas siyaseti belirleyecek kesim AK Parti ve MHP’den kopmuş-kopacak olanlar. Burada bizim ağırlığımız olduğunu herkes biliyor. Bu kesim farklı kaygılarla ankete cevap vermekten kaçınıyor, çünkü işten atılma, yakınlarının baskı görmesi ve sosyal yardımların kesilmesi gibi kaygılar taşıyor.

Diğer bir faktör ise maalesef anket çalışmalarının gittikçe bir sektör hâlini almasından kaynaklanan etik bir sapma da var. Siyasi boşluk algısından doğan son derece gereksiz bir rekabet ortamı var. Hangi anket firmalarının iktidarla iç içe, hangilerinin kimlerle çalıştığına dair kanaatler sağlıklı kararlar alınması bağlamında ortamı zehirliyor, muhtemel adaylar arasında belli bir gerilime yol açabiliyor. Ülkemiz tarihinin en kritik sürecine girerken alacağımız kararlarda fırsatçı ve manipülatif etkilerle karar veremeyiz. Doksanlı yıllarda başbakan tayin ettiğini iddia eden basının yerini şimdilerde Cumhurbaşkanı tayin eden anket firmalarının alması demokratik rekabet ortamını zaafa uğratır.

– Altılı masadaki liderler birbirleriyle anlaşıyor mu?

Beni mutlu eden husus şu liderler arasındaki insani hukuk çok gelişti. Herkes birbirinin hassas olduğu, önem verdiği noktaları biliyor ve insani ilişkiler, sosyal ilişkiler gelişti. Yarın birbirimizle rekabet etsek bile bu rekabet Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli’nin sürdürdüğü gibi bir rekabet olmaz. Parlamenter sisteme geçtikten sonra bu altı parti birbirleriyle rekabet etseler dahi bunun bir nezaketi olur. Birbirimizi tanıyoruz, biliyoruz, ortak bir Türkiye ideali etrafında konuşmalar gerçekleştirdik. Bunun çok önemli bir aşama olduğunu düşünüyorum.

Türkiye’nin önündeki 10 yıl için en büyük tehlike var olan iktidarın otoriter yapısının sürmesidir. En büyük imkan ise muhalefette oluşan bu insani tablodur. Birbirimize dönük saygı ve nezakettir. Önümüzdeki dönem siyaseti yumuşatacak olan da budur. Bu anlamda süreçten mutluyum. Ama şu beklenmesin altı lider bir araya gelir ve bir anda Türkiye’nin sorunları çözülür. Sorunlar bir anda ortaya çıkmadığı gibi bir hamlede de çözülmez. Önümüzdeki sürecin zorluklarının farkındayız. Ama altı ayda önemli mesafeler aldık.

– Bir söyleşinizde ‘kimi yerlerde yolda yürürken CHP ile ne işiniz var diyenlerin’ varlığından söz etmiştiniz. Altılı masanın bir arada verdiği fotoğraftan sonra bunda bir azalma var mı yoksa devam ediyor mu?

Devam ediyor. Sorunun dozunda farklılık oluyor. Bazıları provokatif nitelikli. Bazıları da iyi niyetli. İyi niyetten kastım doğru anlamına gelmiyor. “Biz sizi başbakanımız olarak beğendik oy verdik CHP ile birlikte olmak yerine tek başına olsanız daha iyi olur” diyorlar. İzah ediyorum. Sabırla Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu ve birlikteliğin önemini anlatıyorum. Ama iyi ki berabersiniz diyen bir topluluk da var. Beni bu tür tepkilerden daha çok kaygılandıran ‘rövanşist yaklaşımla bütün Ak Parti geçmişi olanlara, külliyen kollektif bir suç altındadır’ diyenlerin tepkileri. Bunlar muhalefetin ortak zeminini sarsmaya yönelik tepkiler. Her iki tepkiye de sağduyuyla cevap vermek gerektirir.

– Milletvekili seçimleri için altılı masa içinde farklı koalisyonlar olabilir dediniz. En konuşulan Gelecek, DEVA ve Saadet’in yani muhafazakârların bir arada olabileceği yapı. Burada gelişme var mı?

Şu anda yeni bir durum yok. Ancak ben yine altını çizerek şunu vurgulamak isterim. Türkiye’de 1950’den bu yana büyük siyasi değişimlerde sağ muhafazakâr bir kitlenin dönüştürücü gücü görüldü. 1950 Demokrat Parti’nin çıkışı, 1965 Adalet Partisi ithal ikameci politikalarla sanayileşme stratejisi, 1983 sonrası Özal’ın dünyaya açılan vizyonu daha sonra AK Parti’nin ilk dönemi. Hepsi bu geniş kitlelerin dönüşüme inandırılması ile yaşandı. İdris Küçükömer‘in yetmişli yıllarda kaleme aldığı “Düzenin Yabancılaşması” eserinde öne sürdüğü tez bugün için de doğrudur: Büyük ve devrimci dönüşüm bu geniş muhafazakâr kesimler üzerinden gerçekleşiyor. Buradan hareketle şu anda da Türk siyasetini değiştirecek ana odak ana zemin 2002’den 2015’e kadar AK Parti’de konsolide olan oyların yeni bir yere akması. Bunun CHP’ye akmasının neredeyse imkansız olduğunu biliyoruz. Burada kararsız kitlenin akacağı yerler bu kitlelerin kendilerinin temsil edildiğine inandıkları partiler. Ne kadar çok AK Parti zemininden kitleleri kendimize çekersek Türk siyaseti o kadar hızlı dönüşür. O bakımdan onlara güven vermek lazım. Hâlâ o kitlelerde üç kaygı önem taşıyor.

Bir; 28 Şubat’a geri dönüp dini özgürlükleri kaybeder miyiz? Tayyip Erdoğan bunu tahrik ediyor. Orada teminat vermek lazım. Asla 28 Şubat geri gelmeyecek bunun koruyucusu da hamisi de Erdoğan değil biziz demek lazım.

Altılı masa öncesinde üç parti tarafından yani Gelecek, Saadet ve Deva, böyle bir teminat verilmesinin doğru olacağı kanaatindeydim ama maalesef bütün çabalarımıza rağmen böylesi bir mutabakat oluşmadı. Altılı masada temel ilkeler metninde beşinci madde bu teminata matuftur. Bütün liderlerce imzalanan bu maddenin sonunda açıkça “din ve vicdan özgürlüğü çerçevesindeki kazanımların koruyucusu ve güvencesi olacağız” deniyor.

İkinci önemli kaygı, özellikle savunma sanayii başta olmak üzere dış politika ve güvenlikle ilgili bir zafiyet olur mu kaygısı? Bu konuda da teminatı biz verebiliriz, çünkü o kitleler bizim etkin olduğumuz dönemde çok boyutlu dış politika uygulamalarındaki kazanımların da, şu anda “aptal olma” denen mektuplarla, 3-5 milyar dolarlık swap için boyun eğmelerle yaşanan itibar kaybının da farkında. Temel İlkeler ve Hedefler metninin 10. Maddesinde de bu konuda gerekli teminat veriliyor.

Üçüncüsü ise sosyal yardımlar. Bu konuda da yine aynı metnin 7. Maddesinde ortak olarak sosyal devlet ilkesi çerçevesinde teminat veriyoruz.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ