Demokrat Zafer

Murat Koç yazdı; Kader Değişir mi.? Ecel vakti değişir mi.? İnsan Kaderinin Mahkumu mudur.?

Köşe yazarımız Murat Koç makalesinde;

En son sòyleyeceğimizi en başta söyleyelim; KADER DEĞİŞMEZ.! Çünkü kaderin değişmesi demek hakikatte Allah’ın ilminde bir değişiklik olabileceği anlamına gelir ki bu ise bir mü’min için Allah hakkında kabul edilemezdir zira bu KABUL insanı dinden, imandan çıkartır..

Öyle ya, Allah herhangi bir kulunun bir belaya yada hastalığa maruz kalacağını bilirken, bunu öyle takdir etmiş ve kader defterine yazmışken, kişinin o belaya yada hastalığa maruz kalmayıpta ortaya başka bir durum ve netice çıksa, bir başka ifade ile; o kişinin Kaderi Değişse, işte şu durumda Allah bunu bilememiş, Allah’ın ilminde bir noksanlık yada değişiklik olmuş ve Allah’ın bildiği bir durum gerçekleşmezken bilmediği bir durum ve netice gerçekleşmiş olur ki bu da Allah’ın ilminde bir noksanlığı, artmayı yada eksilmeyi yahut değişmeyi netice vereceğinden işte bu itikat, bunu aklen kabul ve kalben tasdik etmek kişiyi dinden imandan, çıkartabilir.. Çünkü esas olan Allah’a, Allah’ın dediği şekilde inanmaktır. Kafamıza göre yada zannımıza göre değil…

Kısaca; İnsanın Kaderini değil ancak tercihlerini ve fiillerini değiştirmesi mümkündür.. Fakat bunun adı o zaman Kaderin Değişmesi Değil belki fiillerin değişmesi olur.! İşin ilginç tarafı değiştirilen o tercihler ve fiiller her ne ise aslında o da KADERDİR.!

ECEL VAKTİ DEĞİŞİRMİ..?

Ecel vakti de yukarıda ki misülli değişmez..

Nitekim bir harfi bile değiştirilememiş ve asla da değiştirilmesi mümkün olmayan zaten buna dair Allah’ın kesin olan  vaadi dışında sebepler dairesi noktasında da milyonlarca hafızın harf ve harf hafızasında olan kutsal kitabımız Kur’anı Kerimde de, Al-i İmran suresinin 145. Ayetinde alemlerin Rabbi olan Allah (c.c) mealen şöyle buyurmaktadır; “Hiç kimsenin, Allah’ın izni olmaksızın ölmesi mümkün değildir. Ecel, belirlenmiş bir yazıyla yazılmıştır.” İla ahir..

Yine Hadid suresi 22. Ayette mealen şöyle buyrulur; “Yeryüzünde vuku bulan veya başınıza gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılı olmasın. Kuşkusuz bu Allah’a göre kolaydır.”

Büyük müfessir Bediüzzaman Said Nurside bu hakikati Risale-i Nur da şu cümleler ile özetler; “ecel birdir, değişmez. O maktül, herhalde ecel geldiğinden daha ziyade kalmayacaktı. O katil ise, o kaza-i İlahiyeye vasıta olmuş..”

İşte durum özetle böyle iken maalesef ki insanların kahir ekseriyetinin Kader Tanımı ve Anlayışı yanlış olunca elbette bu konuda ki nihai hükümleri de yanlış olabilmektedir.. Çünkü kaidedir ki;  Eğer insanın herhangi bir meselede ki ölçüsü, tartısı, metresi bozuksa doğal olarak ölçtüğü, biçtiği, tarttığı her şeyde yanlış çıkacaktır..

Kader mevzusu ile ilgili yanlış bir itikadın yahut Kaderi inkar etmenin tehlikesi ise şudur ki; Kader, ehl-i sünnet itikadınca imanın bir rüknü olduğu ve bu durum da kat’i olduğu için, (konuyu dağıtmamak için bu kat’iliğe dair bir çok sağlam ve sarsılmaz delile ise bu yazıda hiç girmiyorum bile..) İman ise Kader dahil altı rüknün toplamından çıkan vahdani bir hakikat olup bir ayrışma, bölünme, parçalanma kabul etmediği için burada yapılacak kritik bir hata Allah muhafaza iman dairesinden çıkmayı dahi netice vererek kişi için tarifi bile tarifsiz bir kayba ve cinayete sebebiyet verebilir hatta bütün amellerinin mahvına dahi sebep olabilir.

PEKİ KADER NEDİR..?

Kader; Allah’ın ezeli ilmi ile olmuş, olmakta olan ve olacak olan hadiseleri bütün halleri ile bilmesi ve onları daha yaratmadan önce Levh-i Mahfuz denilen bir levhada yazmasıdır.. Fakat hadiseler Allah öyle yazdığı için olmamakta, öyle olacağını bildiği için, bildiğini de en baştan kader defterine yazmaktadır.

Kader; Allah’ın ilminin bir neticesi, Kaza dediğimiz şey ise; Allah’ın kudretinin bir tecellisidir.. Daha da net bir tanım yapmak gerekirse; Allah’ın ezeli olan ilmi ile bildiklerini en baştan yazması kader, vakti saati geldiğinde o yazdıklarını kudreti ile yaratmasıda kazadır.! Tabiri caizse Kader Levhası; Allah’ın nihayetsiz ilminin bir tecelligahıdır..

Kader İLİM nev’indendir ve Allah’ın ilminin bir neticesi ve ünvanıdır.! Kader meselesini anlamanın SIRRI ise şu 3 şeyi çok iyi anlamaktan geçmektedir;

1; Kaderin İLİM nev’inden olması..
Ezeliyet bahsi.! Yani Allah’ın ezeli oluşunun ne anlama geldiğinin çok iyi anlaşılması. Zira Ezeliyet; Sadece “Allah’ın varlığının başlangıcı yoktur..” manasına gelmemekredir. Bu, çok eksik bir tanımdır ve Kader meselesinin anlaşılamamasına sebep olabilir..
3; İlmin Maluma Tabi Olması hakikati.!

İlmin maluma tabi oluşuna ise şöyle bir örnek verebiliriz; Mesela bir takvimde güneşin hangi gün, hangi saatte ve hangi dakika da doğup batacağı yada ne zaman tutulacağı yazılıdır.. Bu konuda bir takım uzman kişiler bu durumu İLMEN hesap edip bilmişler ve bu bildiklerini de bir yıl önce hatta belki çok daha önce takvime yazmışlardır.? Fakat güneş, bilim adamları öyle dedikleri ve takvimede öyle yazıp ilan ettikleri için tam da o günde, o saatte ve dakika da doğup batmakta değildir yahut tutulmamaktadır.. Bilakis birileri güneşin o halini ilmen hesap edip bilmişler ve bildiklerini de takvim denilen bir deftere yazıp kaydetmişlerdir. (Aynı Kader defteri yada levhası gibi..) İşte takvimde ki bu yazı ilimdir. Güneşin tam da o saatte doğup batacak yada tutulacak oluşuda malum olan şeydir.. Şu durumda ilim, malum olan şeye tabi olmuş oluyor.. Tabi şu durumda insanın küçücük ve sınırlı ilmiyle bu kadarını yapabilirken Allah’ın her şeyi ve her makanı kuşatan nihayetsiz ilmiyle neler yapabileceğini ve kıyaslamanın da bu nihayetsiz farka göre yapılmasının icap ettiğini hatırlatırım.. Yani aslında ortada şaşılacak bir durum yoktur.

Bir başka örnek vermek gerekirse; Mesela bir karpuzu düşünelim. Karpuzun zihinde ki mevcut hali yani onun büyüklüğü, şekli, şemali, rengi, sonra yine iç rengi, tadı, lezzeti, kokusu  vs. İLİMDİR.. Malum ise; Onun gerçek halidir.. Tam bu noktada kritik soru ise şudur; Acaba bizler Karpuzu bu şekilde ve lezzette bildiğimiz için mi Karpuz öyledir yada o hale dönüşmüştür yoksa Karpuzun şekli, şemali, rengi, kokusu, lezzeti öyle olduğu için mi biz zihnimizde Karpuzu böyle biliyoruz.? Bu sorunun cevabı tabiki; Karpuz Tam da Öyle Olduğu İçin Biz de Onu Zihnimizde Öyle Biliyoruzdur.! İşte Karpuzun bu gerçek ve mevcut hali Malum, Karpuz’un zihnimizde ki hali ise İlimdir.. İlim ise kaide olarak her zaman Malum’a tabidir hakikati işte budur.. Bu arada örnekleri çoğaltmak tabiki mümkündür..

PEKİ BU HAKİKATİN KADERLE OLAN İLGİSİ NEDİR..?

Şudur; Allah bizim fiillerimizi ve ne yapaCAğımızı ezeli ilmi ve İlim Malum’a Tabidir kaidesince bildiğinden bu bildiğini daha en baştan Kader defterine yahut levhasına yazmıştır.. Takvim örneğinde olduğu gibi.. Fakat Allah’ın bu bilgisi, bizi herhangi bir işe zorlamamakta, tam tersi biz irademizle neyi seçip yapaCAKsak Allah onu bilmektedir.Yani aslında bizler kesinlikle yazılı bir senaryoyu zorla oynamamaktayız.! Çünkü; İnsan iradesinin dahili alanına giren durumlarda insan, kendi cüz’i iradesi ile neyi seçer, tercih eder, neyin peşinden gider ve gereğini yaparsa Allah onu yaratır.. Onu illa ki yaratmak zorunda değildir elbette ki, ama eğer o istenilen şey hikmetine uygun ise ve O’nun da hikmeti iktiza ederse yaratır.. Ki genelde de yaratır bildiğimiz kadarı ile.. Çünkü Allah c.c emeğe en saygı gösterendir.! Bu yüzden insana genelde çalıştığının karşılığı vardır.?

Allah izin vermeden bizler dileyemeyiz dahi.. Öyle ya bugün aslında bir çok isteği ve ihtiyacı olup da Allah’tan bir türlü isteyemeyen, istese dahi lakaytça isteyen, adet olsun kabilinden isteyen ama odaklanıp, şuurlu bir şekilde isteyemeyen ve ellerini şöyle bir beş dakika kaldırıp huzuru ilahide dua edemeyenler var.. Evet beş dakika huzur-i ilahide duramayıp ama iş mesela maç izlemeye gelince doksan dakika gözlerini televizyona kitleyip, odaklanıp, kendinden geçenlerde var.. Dua ederken sadece beş dakika samimiyet gösteremeyip ama izlediği maç bitiminde, maç süresinin üzerine birde saatlerce maçtaki malum bir pozisyonun “aslında gol olup olmadığı, topun iki kale direği arasından geçip geçmediği yada maçtaki yine malum bir pozisyonun penaltı olup olmadığı” ile dertlenenler ve SAMİMİ olarak bunu tartışanlar var..

Ama tabi şu da var ki; Allah’ın herhangi bir kişi hakkında bir şeyi dilemesi içinde önce kulun dilemesi gerekir.! Cüz’i İradesini ortaya koyması gerekir.. Bir mana da Allah, insanın dilemesini ve gereğini yapmasinı KADERİ kılmıştır..! İnsan iradesinin dahili alanı içinde kalan durumlarda insanın kaderi SEÇTİĞİDİR..! Bizler neyi ister, tercih eder ve neyin peşinden gidersek Allah bizim için onu yaratır..!
Yukarıda da dediğimiz gibi; Elbette ki bizler “istedik” diye Allah her istediğimizi yaratmak zorunda değildir.! Böyle bir mecburiyeti yoktur.. Zaten kişisel gelişimcilerin bir çoğunun küfre düştükleri noktada belki burasıdır..! Onlar bir tek sizin dilemenizle, istemenizle, gereğini yapmanızla her şeye ama her şeye sahip olacağınızı, hedeflerinize mutlaka ulaşacağınızı söylerler.!
Yani Allah’a rağmen.! İşte bu küfürdür.. Yani bir şeyi yapabilmek için kişinin tek başına kendi İRADESİNİN, kendi dilemesinin, çabasının, inanmasının, güvenmesinin odaklanmasının vs. yeterli olduğunu düşünüp, inanıp, bunu kabul etmesi küfürdür..! Bu aynı zamanda Allah’ın her an hayata müdahil olduğu gerçeğini inkar etmek, yok saymak anlamına geleceği gibi, tüm kontrolün insanın kendinde olduğu anlamına da geleceği için KÜFÜRDÜR..! Çünkü insanın icada, yaratmaya, yapmaya, bir hayır yada bir şey vücuda getirmeye aslında hiç bir gücü, kabiliyeti ve yolu yoktur.. Aksini iddia etmek ise haddini aşmak ve tarifsiz bir cinayet olacağı gibi, gurur, kibir ve heyecan gibi bir takım duygularında aslında esiri olduğu anlamına gelir. Şeytanında belki sağdan yanaşmasıyla yapılan böyle bir iddia sümme haşa ama Allah’tan rol çalmaya teşebbüs olduğu için belki büyük küstaklık ve cehalet olur.. Zira insanın elinde ancak bir meyil ve cüz-i iradesi vardır.. Üzerindeki akıl, göz, kulak, ayak, bacak, el ve daha nice maddi ve manevi organlar hep Allah’ın malıdır.. Kendisi bunları yapmamış, kazanmamış, pazardan satın almamıştır.. Tamamen Allah’ın verdiği nimetleri kullanır ve onlara muhtaçken, hatta uykusu geldiğinde bile daha göz kapaklarına bile hakim olamazken, haddini aşıp hakimiyet ilan etmesi, her şeyi yapmaya gücünün yettiğini, her başarıya ve bütün hedeflerine mutlaka ulaşabileceğini iddia etmesi, her şeyin elinde ve kontrolünde olduğunu zannetmesi vs. haşa ama Allah’tan rol çalmaya teşebbüs etmektir.! Hoş bir şey alacağı, çalacağı zaten yoktur.. Ama bu teşebbüs ve iddia bile dehşetli bir cinayettir.. Çünkü her şeyde ve her fiilde olduğu gibi bizlerin ihtiyari fiillerinin neticesini de yaratanda Allah’tır. Fakat ihtiyari fiil ve hareketlerimizde bizim TALEBİMİZ sözkonusudur. İşte bu talebede “cüz’i irade” denilmektedir. Demek ihtiyari fiillerde insan talep edendir.. Allah ise eğer dilerse ve hikmetide iktiza ederse fiili yaratandır.. Yaratmak ve bir şey yahut bir hayır vücuda getirmek ise yalnız Allah’tandır ve yalnız O’na mahsustur.! Fakat maalesef bir çok kişinin dillerine pelesenk olmuştur şu YARATMAK kelimesi.. Bu konu o kadar hassastır ki bazı kişisel gelişimci geçinenlerin millete sattığı ve yutturduğu şu söz Küfür iken aynı manaya yakın diğer söz ise Tevhid dairesi içerisindedir.. O iki söz şudur;

“Sen Kaderini Çizecek Kadar Güçlü Değilsen, Birileri Senin İçin Bir Kader Çizer ve Sen Buna İtiraz Edemezsin..”

“Sen Kendi Yolunu Çizecek Kadar Güçlü Değilsen, Birileri Senin İçin Bir Yol Çizer-Belirler Ve Sen Buna İtiraz Edemezsin..”

İNSAN KADERİN MAHKUMU MUDUR..?

Şüohesiz ki Allah kullarını cennetine sokmak istemektedir.. Ama durum böyle iken Meyhaneye, Pavyona yada Kurmarhaneye kendi iradesi ile gitmek isteyene de engel olmamakta mesela bacaklarını kitlememektedir..  Cüz’i İradesini bilerek, isteyerek, tasarlayarak kötüye kullanmasına ve günahlara girmesine müsade etmekte ama kısaca “sonuçlarına da katlanırsın..” demektedir.. Fakat camiye yada Kur’an öğrenmeye gidene yahut ilim meclislerine gidip salih insanlarla buluşanlara da müsade etmektedir..Tabiri caizse
İnsan bu hayatta çok derin bir kuyuya atılan, aciz ve çaresiz bırakılan ve sonrada HADİ KURTUL BAKALIM denilen bir canlı değildir.. Kendisine İRADE gibi büyük bir nimet ve emanet verilmiştir.! SEÇİM şansı tanınmıştır.. Bu hayat ve bu hayatı NASIL, hangi kalitede yaşayacağımı belki bizim YAPTIĞIMIZ SEÇİMLER ve seçimlerin TOPLAMI belirleyecektir.! Ve hatta  öbür dünyada dahi öyle olacak ve ahirette ki durumumuzu burada ki yapacağımız TERCİHLER şekillendirecektir.!

Not; Bir sonraki yazımızda yine bu Kader konusu ile son derece bağlantılı “Eğer Katil Öldürmeseydi Maktül Yine de Ölür müydü.?” sorusunun cevabını vermeye çalışacağız..

Selam, Dua ve Hürmet ile..

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ