Demokrat Zafer

Uzak Diyarlar….Yozgat-Saraykent

Köşe yazarımız Ahmet Koçak memleketin bir diyarından derlediği notlarda;

“Akdağmadeni’nden ayrıldım. Yozgat yönüne doğru kırdım direksiyonu. Otuz beş kilometre sonra sağ tarafta ovaya kurulu Saraykent ilçesi göründü.  “Saraykent’e Hoş geldiniz” yazan takın resmini çektim. Sağında solunda akasya çoğunluklu, ortada çam ağaçları olan yoldan devam ettim. İki, üç kilometre giderken yol kenarında bir, iki olan evler gittikçe çoğalmaya, ilçeye merkezine yaklaşınca mahallelere dönüşmeye başladı.

Yolun sağına doğru devam eden yola girdim. Mezarlığın karşısında öğretmenevi önüme çıktı. Hava çok sıcaktı ve susamıştım. Bir maden suyu içmek istedim. Lokantada olan kadınlara nereden soğuk bir şey içebileceğimi sordum. “Arka bahçede müdür yardımcısı var. O size yardımcı olur” dediler. Araka bahçede kamelyalar vardı. Müdür yardımcısı genç bir öğretmendi ve kucağında çocuğu ile karşıladı beni. Maden suyu içmek istediğimi söyledim. Çardak gibi, çay ocağının olduğu sıcak bir odaya girdik. “Kendiniz alın” dedi. Dolaptan bir maden suyu alıp açtım. Yirmi lira uzattım. Bozuk parası yoktu. Cebimdeki bozuklukları çıkardım. “Onları verin yeter” dedi. Ben bahçeye doğru yönelince, “burada için.” dedi. “Burası çok sıcak, sigara da içeceğim.” dedim. O ısrarla; “Burada için. Bakın küllükler var.” dedi. Arkadaşları ve aileleriyle gelmiş,  öğretmenevini kapatmış olduklarını; yabancı birinin aralarına girmesini istemediğini anladım. Arkadaşları ve eşinin önünde mahcup olmasın diye uzatmadım. Binanın girişine geçtim. Orada bir banka oturup içtim. Burası öğretmenlere açık, kamuya ait bir tesisti ve müdür yardımcısı liyakat esasına göre seçilmemişti anlaşılan.

Kafaya takmadan çarşısına doğru sürdüm arabayı. Çatısında yuvarlak, camlı bir kulesi olan binanın gölgesine çektim arabayı. Elips şeklinde olan çarşısında yürümeye başladım. İpe bağlı balona benziyordu çarşısı. İp giriş yoluydu. Elipsin iki yanında sıra sıra iş yerleri vardı. Çarşıda birini arayan, yüksekçe bir yere çıkıp, aradığı kişiyi kolayca bulabilirdi.

Yürürken iki yaşlıca adamın yanındaki sandalyeye oturdum. Sorular sordum kısa yanıtlar verdiler. Bunlardan bilgi alamayacaktım. Yürümeye devam ettim. Bir berberde saçlarımı kestirmeyi, berberden bu ilçe hakkında bilgi almayı düşündüm. Bütün berberler doluydu ve sırada bekleyen insanlar vardı(Bu ilçede berbere çok ihtiyaç var). Daireyi tamamladığım sırada son berbere girmek istedim. O da doluydu.

Berberin karşısında iki yaşlı adam aralıklı bir şekilde oturmuşlardı. Yanlarına gittim; “niye birbirinizden uzakta oturuyorsunuz? Aranıza ben oturayım mı?” dedim. “Aman dikkat et oraya dondurma dökmüşler üzeriniz batmasın” dediler. Neden aralıklı oturduklarını anladım. Yine de temiz bir bölüm bulup aralarına oturdum. Bu ilçeye ilk kez geldiğimi, Sarıkayalı olduğumu söyledim. Sağımda olanın adı Tahsin, solumda oturanın adı Fevzi’ydi. “Senin adında amcam, senin adında eniştem var. Sana Tahsin amca, sana da Fevzi enişte diyebilir miyim?” diye sordum “de” dediler. Tahsin:

“Şu karşıda gördüğün bina benim” dedi. Belli binasıyla gurur duyuyordu.

“Ooo Hükümet konağı gibiymiş maşallah!  Altta bir sürü dükkân, üstlerde bir sürü kiralık daireler var. Baya zenginmişsin Tahsin amca” dedim. O devam etti:

“Soldaki tarafı Fransa’da üç yıl çalışıp yaptım. Sağdaki bölümü de İsviçre’de üç yıl çalışıp yaptım.” dedi. Ben o sırda Fevzi enişteyi inceliyordum. Anlayamadım sordum; “hangi taraftakini Fransa’da kaç yıl çalışıp, yaptın, hangi tarafı İsviçre’de kaç yıl çalışıp yaptın?” diye sordum. Sağ olsun erinmeden bir kez daha söyledi:

“Sol taraftaki binayı Fransa’da üç yıl çalışıp, sağ taraftakini de İsviçre’de üç yıl çalışıp yaptım” dedi. Tahsin amca hep konuşuyor, Fevzi enişte konuşmuyordu. Bacağını elimle sıkarak; “Fevzi enişte sen neden konuşmuyorsun yoksa sen fakir misin?” diye takıldım. O soruma da Tahsin amca yanıt verdi: “O benden de zengindir” Enişte savunmaya geçti: “Ben de uzun yıllar Fransa’da çalıştım iki katlı evim var. Diğerleri çocuklarımın” dedi. Tahsin amcanın bacağına hafif bir şaplak vurarak; “karıştırdım Tahsin amca, binanın ne tarafını Fransa’dan kazandığınla, ne tarafını İsviçre’de kazandığınla yapmıştın?” diye tekrar sordum. Tahsin amca hafif gülümseyip, sakince: “Bak iyi dinle; sol tarafı Fransa’da üç yıl çalışarak, sağ tarafı da İsviçre’de üç yıl çalışarak yaptım” dedi. Tahsin amca izahattan sonra, “biz maden suyu içtik. Sana da ısmarlayayım mı?” diye sordu. Yüzüne sevecenlikle baktım; “olur. Teşekkür ederim” dedim. Kiracısı olan kahveciye bağırdı. Kahveci duymadı. Tez canlı bir adamdı. Kalkıp kendisi getirmek istedi. “Tahsin amca, binanın önünde dur da bir resmini çekeyim” deyince “siz gazeteci misiniz yoksa?” diye sordu. Tüm sihir bozuldu. İtiraf etmek zorunda kaldım. Kitaplarım da var dedim. İnternete adımı yazdı baktı, “ben de yazarım. “Ezelinden Günümüze Saraykent” adında bir kitabım var. Size bir tane imzalayıp vereyim ” dedi. Çok mutlu olacağımı söyledim. 2011 yılında bastırdığı kitabında; Anadolu’ya gelen Türk boyları, nerelere yerleştikleri, köyde yaşayan tüm aileleri tanıtmış ve günümüzdeki durumlarını yazmıştı.

Eski adı Karamağara olan ilçe adını; içine yüz büyükbaş hayvan alacak büyüklükte, kuzeyinde yer alan Yılanlı Kale’den aldığını;  göçerlerce içinde ateş yakıldığından islendiğini o nedenle Karamağara adıyla anıldığını, 1975 yılında adının Saraykent yapıldığını, 1990 yılında ilçe yapıldığını yazmış kitabında. Saraykentliler için çok değerli bir kitaptı. İlkokul mezunu, dışarıdan ortaokul bitirmiş Tahsin amcayı kutladım.

Anadolu insanının konukseverliğini, sabır ve hoşgörüsünü sınamak için yaptığım (hiç de tarzım olmayan) şakaları hoşgörüyle karşıladılar. Gerçek Anadolu insanı böyledir; “Anadolu insanıyım” deyip, saçma sapan işler yapanlar bunlardan değildir. Kendilerine teşekkür ettim. Ayrılırken çok yakın dostlarıymışım gibi uğurladılar beni sağ olsunlar.

ahmet.kocak16@hotmail.com”

 

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ