, Türk siyasetinde hukukun ve adaletin ne denli kırılgan bir zemine oturtulduğunun açık bir göstergesidir.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ hakkında, tutukluluğunun 77. gününde iddianame hazırlandı. “Zincirleme şekilde basın yoluyla halkı kin, düşmanlığa tahrikle” suçlanan Özdağ’ın bir yıl 10 aydan yedi yıl 10 ay 15 güne kadar hapsi istendi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Ümit Özdağ hakkında yürütülen soruşturma tamamlandı. Özdağ hakkındaki dokuz sayfalık iddianamede Zafer Partisi liderinin ağırlıkla göçmenlerle ilgili 34 farklı paylaşımına yer verildi.
İddianame sonrasında Zafer Partisi Gemlik İlçe Başkanı Nilüfer Toprakçı; “Genel Başkanımız Prof Dr Ümit Özdağ’a yönelik hazırlanan iddianame, Türk siyasetinde hukukun ve adaletin ne denli kırılgan bir zemine oturtulduğunun açık bir göstergesidir. Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın, 78 gün süren haksız bir tutukluluğun ardından, “zincirleme şekilde basın yoluyla halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla 1 yıl 10 ay 15 günden 7 yıl 10 ay 15 güne kadar hapis cezasıyla yargılanmak istenmesi, yalnızca bir kişiye değil, Türk milliyetçiliğine ve özgür düşünceye vurulmaya çalışılan bir darbedir! Bu süreç, “Beni öldürmeden susturamazsınız” diyerek kararlılığını ortaya koyan Genel Başkanım Prof Dr Ümit Özdağ’ın şahsında, hürriyeti ve hakikati savunan herkese yönelik bir gözdağıdır.
19 Ocak’ta Antalya’da düzenlenen bir parti toplantısında sarf ettiği sözler gerekçe gösterilerek başlatılan soruşturma, Genel Başkanımın önce “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla gözaltına alınmasıyla başladı. Ancak bu suçlamadan serbest bırakılan Genel Başkanım, aynı süreçte jet hızıyla hazırlanan bir başka soruşturmayla, sosyal medya paylaşımları üzerinden “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla karşı karşıya bırakıldı ve Silivri Cezaevi’ne gönderildi. 78 gün boyunca iddianamesiz bir şekilde tutulan bu süre zarfında maruz kaldığı muamele, hukuk devletinin temel ilkelerine aykırı bir tabloyu gözler önüne seriyor. Tutukluluğunun gerekçesi olan suçun Türk Ceza Kanunu’nda öngörülen cezası, infaz hukukuna göre “yatarı” olmayan bir suç olmasına rağmen, Genel Başkanımın özgürlüğünden yoksun bırakılması, adaletin değil, siyasi hesapların devrede olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Bu iddianame, yalnızca Prof Dr Ümit Özdağ’ı susturmayı değil, aynı zamanda Türk milliyetçiliğinin sesini kısmayı, Türkiye’nin bağımsızlığına ve birliğine sahip çıkan bir hareketi sindirmeyi hedefliyor. Prof Dr Ümit Özdağ’ın, göç politikalarından ulusal güvenliğe kadar pek çok konuda cesurca dile getirdiği eleştiriler, belli ki bazı çevreleri rahatsız etmiş; ancak bu rahatsızlık, hukuku bir sopa gibi kullanarak bastırılmaya çalışılıyor. 78 gün sonra gelen iddianame, içeriğinden çok gecikmesiyle ve hukuki değil siyasi bir belge gibi hazırlanmasıyla dikkat çekiyor. Unutmayalım ki “Adalet , Mülkün Temelidir.”
Hukuksuzluk, yalnızca bir kişinin özgürlüğünün gasp edilmesiyle sınırlı kalmaz; bir milletin iradesine, hürriyetine ve geleceğine ipotek koyar. Ümit Özdağ’ın mücadelesi, Türk milletinin egemenlik hakkını savunma mücadelesidir. Onun cezaevinde geçirdiği her an, bu topraklarda istibdadın gölgesinin hâlâ dolaştığını hatırlatıyor. Ancak tarih, hürriyet sevdalılarının her zaman istibdada galip geldiğini göstermiştir. “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!” sloganı, bugün de Prof Dr Ümit Özdağ’ın duruşunda vücut buluyor. Bu hukuksuzluğa karşı durmak, yalnızca bir lidere değil, adalete, özgürlüğe ve Türk milletinin iradesine sahip çıkmaktır.” dedi.