MUSTAFAKEMALPAŞA’DA SİNEMALAR
Fürüzan’ın tanınmış bir eserinin adı “Benim Sinemalarım”dı. Bende sizlere kendi dünyamdaki sinemaları anlatacağım.
Çocukluğumda beni dış dünyaya bağlayan tek bağ sinemaydı. Kimi tarih, kimi kovboy, kimi aşk konulu filmlere koşarak giderdik. Yerli filmlerimizde İstanbul’u ve adaları, yabancı filmlerden Paris’i, Londra’yı, New York’u filmin birkaç sahnesi olsa da görürdük. Sevgili Sezen Aksu’nun deyimiyle “Bazen bir film gelirdi”, kasabanın günlerce tek konusu bu olurdu.
Sinemamızın tarihine bakarsak, Türk sinemasının ilk filmi olarak Fuat Uzkınay’ın “Ayastetanos’taki Rus Abidesi’nin Yıkılışı” kabul ediliyor. Aslında Osmanlı Devleti’nde ilk çekilen film (haber ve belgesel) Sultan Reşat’ın 1911 yılında Selanik ve Manastır seyahatlarını filme çeken ve Balkanlar’a sinemayı yayan, fotoğrafçılıktan yetişme, Manastırlı Yanaki ve Milton Manaki (1882 – 1964) kardeşlere ilk Osmanlı sinemacıları diyebiliriz.
O yıllarda aileler haftada bir sinemaya giderdi. Radyo, mahalle düğünleri, seyrek gelen tiyatrolar haricinde tek eğlencemiz beyaz perdeydi. Düşünün nüfusunun 2.5 milyon olduğu 1967-68’li yıllarda İstanbul’da 50 milyon bilet satılıyordu.
* * *
Kimi sinemalarda kadifeden yapılmış perdeler yavaşça yana doğru açılır veya yukarı doğru toplanırdı. Film başladığında bugünkü gibi reklam olmazdı. Gelecek program, yakında diyerek ileri tarihlerde oynatılacak filmlerin parçaları oynatılırdı.
Flim başlar, bazen ya Metro Golden Mayer’in aslanı kükrerdi, ya da karlı bir dağ görürdük (Paramount), bazen de elindeki meşaleden ışık saçan kadın heykeli (United Artist)müzik eşliğinde filmin giriş kısmında artistlerin adları geçerdi.
Fuayede kimi kapalı camekânlarda, kimi kadife panolarda filmlerin çeşitli sahnelerinin fotoğrafları sergilenirdi. En fazla ilgiyi “Erotik Resimler” çekerdi.
Fuayede beklerken veya aralarda gazoz, kola gibi meşrubat içilir, arkadaşlarla, tanıdıklarla sohbet edilirdi. Filmlerin ilk bölümü “On Dakika Ara” yazısıyla biterdi.
Kimi filmler günlerce gösterimde kalırdı. Kopya sayısı az olan kimi ünlü filmler 3 -4 gün içinde oynatılır, sonra başka şehir ve kasabalarda gösterime girmek için gönderilirdi. Bu filmlerde bilet bulmak problem olurdu. Çözüm karaborsa bilet satanlar olurdu, filmine göre değişen fiyatlardan biletler satılırdı.
Sinemaya gitmek bir kültürdü. O dar sıralarda rahatsız edilmek istemeyen aileler, gözlerden ırak olmak isteyen sevgililer localarda film seyrederdi.
Kışlık sinemalar büyük ve çoğu balkonluydu. Sinema arka, Tiyatro ön sıralardan seyredilirdi. Bazı sinemalarda ön sıralar daha ucuzdu. Film bazen kopar, seyirci tempo halinde “makinist uyuma” diye bağırırdı.
DÖNEMİN FİLMLERİ
O dönemin gözde yabancı filmlerin konusu tarihti. Herkül, Masis ve sonra onlara rakip yaratılan Ursus filmlerini hiç kaçırmazdım. Fransız komedyenler; Louis De Funes ve Fernaldel, İtalyan komedyenler Yavru ve Kâtip çevirdiği filmlerle bizi güldürürdü.
Yerli sinemamızı da unutmamak gerekiyor. Cüneyt Arkın, bizim için Malkoçoğlu, Kartal Tibet ise Karaoğlan ve Tarkan’dı. Sevilen her şarkı için bir filim çevrilirdi.
Yıldızlarımızın yaşamlarını, aşklarını Hayat ve Ses Mecmualarından öğrenirdik. Sinemaya gidemediğimiz zaman Resimli Foto Roman Dergisini okurduk.
Dönemin yönetmenlerinden Metin Erksan, Ömer Lütfi Akad, Halit Refiğ, Osman Seden. Atıf Yılmaz, Ertem Eğilmez’i hatırlıyorum.
Türkan Şoray, Fatma Girik, Leyla Sayar, Pervin Par, Muhterem Nur, Sevda Ferdağ, Nilüfer Aydan, Belgin Doruk, Hülya Koçyiğit, Selda Alkor, hayranı olduğum ve odamın duvarlarını kartpostallarıyla süslediğim iki yıldızdan birisi (Diğeri Yılmaz Güney) Filiz akın, Neriman Köksal, Tijen Par, Suzan Avcı, Gülşen Bubikoğlu ve unutulmaz karakter oyuncusu Aliye Rona… Dönemin yıldızlarından aklımda kalanlar.
Tarkanlı ve Karaoğlanlı filmlerin başrol oyuncusu, kötü kraliçe rolünde gençlerin gözdesi ilk erotik yıldızımız olan Eva Bender, Vamp kadın Suzan Avcı, çocuk yıldızlarımız ise Ayşecik-Zeynep Değirmencioğlu ve Yumurcak-sezer sezin’di.
Erkek oyuncularımız; Ahmet Tarık Tekçe, Necdet Tosun, Sadri Alışık, Ekrem Bora, Ayhan Işık, Fikret Hakan, Kuzey Vargın, Tanju Gürsu tarihi filmlerin unutulmaz oyuncuları Kartal Tibet, Cüneyt Arkın, jönler Salih Güney Göksel Arsoy, İzzet Günay ve Ediz Hun. Daha sonra jönlerimize Tarık Akan ve Kadir İnanır eklendi. Karakter oyuncularımız, Eşref Kolçak, Ahmet Mekin, Erol Taş, Nesli Çölgeçen, Ahmet Mekin, Nubar Terziyan… Sinemamızın müşfik babası ve patronu Hulusi Kentmen’i unutmamak gerekir. Ve unutulmaz oyuncu, sinemamızın taçsız kralı Yılmaz Güney…
Sinemamızın komedyeni, Cilalı İbo’su Feridun Karakaya, Vahi Öz ve Öztürk Serengil’di.
Hulusi Kentmen babamız, Aliye Rona ise anamızdı. Cevat Kurtuluş, Sami Hazinses, Feridun Karakaya ve kim bilir hangi derdiyle intihar eden Necdet Tosun ile gülerdik. Kötü adam Oscar’ının tek sahibi Erol Taş olurdu. Hepsi bir filim şeridi gibi gözlerimin önünden geçip gidiyor.
Sadece şarkıcılar, türkücüler, arabeskçiler değil, Türk Pop Müziği sanatçıları da film çeviriyordu. Altmışlı yıllarda yerli Elvis Presley diye anılan Erol Büyükburç dört film çevirmiş ve hepside neredeyse kapalı gişe oynamıştı.
* * *
Sinemamız hemen renkli filmlere geçemedi. Bazen üzerinde Renkli yazan bir film afişindeki “Bir Sahnesi Renkli” yazısını güçlükle okuyabilirdiniz. Yabancı ülkelerde filim çekmek çok pahalıydı. Zamanın Küçük Hanımefendisi Belgin Doruk Paris’e götürülür; masrafsız bir-iki sahne çekilir. Ve Küçük Hanım Efendi Paris’te diye seyirciye sunulurdu.
Sinemaya gitmek bir eğlence, komşularla, tanıdıklarla görüşme vesilesiydi. Sinema sadece eğlence yeri değil, aynı zamanda buluşma yeriydi.
Metin Erksan’ın öğretmen kökenli romancımız Necati Cumalı’nın aynı adlı eserinden sinemaya uyarlayıp, yönettiği Fikret Hakan, Erol Taş, Hülya Koçyiğit, Nurhan Nur ve Aliye Rona’nın ’in oynadığı “Susuz Yaz” filmi, Almanya’nın Berlin kentinde düzenlenen festivalde 1964 yılında Altın Ayı ödül almıştı. Aynı filim 1966 yılında 1966 yılında Tunus’un Kartaca şehrinde düzenlenen festivalde birinci oldu.
Filiz Akın Sinemamızın Avrupai yıldızıydı. Benzeri Aliki Vuyuklaki ile beraber film çevirmişlerdi. Filiz Akının “Ankara Ekspresi” ve Yılmaz Güney’le çevirdiği “Umutsuzlar” Türk Sinemasının unutulmayan filmleri arasında yerini aldı. Tabi ki Üç Tekerlekli Bisiklet, Hudutların Kanunu ve Menderes Köprüsü filmlerini unutmamak gerekir. Ama ben Metin Erksan’ın “Sevmek Zamanı” filmini yıllar geçse de unutamam.
Dönemin ilginç filmlerinden bahsederken Almanya’da çevrilen ve Helga’nın başrollerde oynadığı seks dersleri veren filmleri unutmamak gerekiyor.
* * *
Mustafakemalpaşa’da Beldeşan sinemasında birkaç film seyrettimse de ismi aklımda içindeki kapalı sinemayı hatırlıyorum. Kışlık Beldeşan Sineması’na gittim. Ama seyrettiğim filmleri hatırlamıyorum.
Mustafakemalpaşa’da çekilen Film
O yıllarda tarihi dokusunu koruyan Mustafakemalpaşa’da 1964 yılında Halide Edip Adıvar’ın sinemaya aktarılan meşhur romanlarından “Vurun Kahpeye” filmi çekildi. Yönetmenliğini Orhan Aksoy’un yaptığı filmin başrollerinde Hülya Koçyiğit, Ahmet Mekin oynuyordu. Filmin diğer oyuncuları arasında Vahi Öz, Reha Yurdakul, Ali Şen ve Danyal Topatan bulunuyordu.
Filmin konusu; Yunan işgali sırasında İşgalcilerle işbirliği yapan mollalar işgalciler kaçınca, sevmedikleri ve Yunalılardan bilgi toplayıp, Milli Mücadelecilere aktaran genç öğretmeni işbirlikçi diye linç ettirirler. Tabi, filmin sonunda kötü adamlar asılır. Aslında bu sonda gerçek payı vardır. Mustafakemalpaşa’da kurtuluştan sonra 72 kişi Debboy Bayırı’nda kurşuna dizildi. Filmin linç sahnesi Şeyh Müftü Camisi önünde çekilmişti.
Annemin amcası M. Hüsnü Okumuş birkaç senaryo yazmıştı.
Yazlık sinemalarda kullanılan makineler ucuz ve kullanımı kolaydı. Köyümüzde (Mustafakemalpaşa’nın Güllüce köyü) Seyfettin Tayfur adında, babamın arkadaşı olan girişimci, mucit bir büyüğümüz vardı. Bir arkadaşıyla beraber köyün İzmir yoluna yakın bir evin bahçesinde ekran için bir duvar yaptı ve köyümüzde ilk defa sinema açıldı. Biletler ucuzdu. Şarkıcıların çevirdikleri filmler gelirdi, birkaçına köydeki arkadaşlarımla gidip, oynayan filmleri seyrettik.
Ünlü sinemacını, yapımcı Çiçek Arif’in (Arif Keskiner’in) köyümüzde yedek subay olarak öğretmenlik yapması çok hoş bir tesadüf olsa gerek.
***
Mustafakemalpaşa’daki sinemaları Engin Sökmen’den dinleyelim;
“1930’lu yıllarda ilçemizde elektrik yoktur. Fakat kasaba halkının bir takım eğlencelere de ihtiyacı bulunmaktadır. Şeyhmüftü mahallesindeki Şeyhmüftü cami karşısında bulunan ve Sinema Hanı diye bilinen ve altında 70 – 80 adet işyeri bulunan Han’da, Fuat Bey isimli bir müteşebbis tarafından benzinli jeneratör ile üretilen cereyanla kapalı ve açık kısımda film oynatılmıştır. Bu Han yani Sinema Hanı, 12.09.1974 Perşembe günü çıkan bir yangınla tamamen yanmış ve yerinde şimdi boş arsası, otopark ve büfe gibi küçük işletmeler tarafından kiralanmıştır.
Un fabrikatörü Muharrem Hasbi, Bursa Caddesi üzerinde 1928 yılında bir un fabrikası hizmete sokar. 1930 yılında ise bu yer Halkevi binası olarak hizmete açılır. Bu bina da 1948 yılında sinemacı Nurettin Aksoy tarafından Çiçek Sineması isimle, hem kapalı salon ve locaları ile vatandaşlara hizmet verir. Ayrıca yan tarafında bulunan bahçede ise yazlık olarak yine Çiçek Sineması faaliyet gösterirdi. Burası da 1957 yılında kapatılarak, Sanat Enstitüsü ağaç işleri atölyesi olarak hizmete sokuldu.
Daha sonraları ise Şevketiye Mahallesi Birlik Süt şirketi binası üzerinde bulunan salon kapalı sinema olarak işleve başladı.
Aynı yıllarda yani 1962 yılında ise, belediye tarafından, Bursa caddesi üzerinde belediye binasına bitişik olarak Belde Şan Sineması özel bir işletmeci tarafından yıllarca tek ve konforlu bir salon olarak halkın hizmetine sunuldu. Birkaç yıl önce yeniden inşa edilen belediye binasından sonra Belde Şan sineması da yıkıldı.
1957 yılından sonra bir takım kişiler tarafından sinemanın eksikliği hissedilip, ilçe de bulunan bazı kapalı mekânlarda Atlas Sineması, İbrahim İnci tarafından, Lalaşahin türbesinin altında bulunan Öğretmen Evi salonu ile Buzhane karşısında bulunan kapalı bir mekânda Atlas Sineması işlevini sürdürdü. Daha sonra ise Hallaçoğlu Sinema ve Düğün Salonu yer sahipleri tarafından hizmete sokuldu.
Atlas Sinema müsteciri İbrahim İnci, değişik yıllarda ise Derecik Pasajı üzerinde ve Birinciel Pasajı üzerinde yazlık sinema ihtiyacını bir nebzede olsa karşılamış oldu. Garaj arkasında şimdi Etibank parkında belediye meclis salonu olarak inşa edilen salon, sinema salonu yapıldı. İşleve devam ediyor.
İlçemizde çekilen ilk film, Atıf Yılmaz yönetmenliğinde, Fikret Hakan, Pervin Par, Ahmet Tarık Tekçe oyunculuğunda, ilçemizin Debboy Bayırı ile değişik mekânlarda çevrilen “Gelinin Muradı (Kısmet)” isimli filmdir.
İkinci film ise 1964 yılında hemşehrimiz Orhan Aksoy yönetmenliğinde Hülya Koçyiğit – Ahmet Mekin – Danyal Topatan ve Hüseyin Zan’ın oyunculuğunda çevrilen “Vurun Kahpeye “isimli filmdir.
Burada enterasan olan husus hemşehrimiz, Türkiye çapında yönetmen olan ve Eski Çiçek Sineması işletmecisi Nurettin Aksoy’un kardeşi Orhan Aksoy tarafından çekilmiştir. Orhan Aksoy Ağabeyimiz, 1930 yılında ilçemiz Hamzabey Mahallesinde doğmuş. Babası ilçede tahrirat kâtipliği yapan Orhan Ağabey, ilk defa İstanbul Beyoğlu Melek Sinemasında makinist olarak bu işe başlar. 1952 yılında ise İpek Film Stüdyosunda, montaj ve senkron işlerine başlar. Daha sonra Hulki Saner, Orhan Ağabeyi yanına alarak ona senaristlik ve reji asistanlığı işi verir. Birkaç yıl sonra yani 1962 de Ayhan Işık ve Ajda Pekkan oyunculuğunda Şıp Sevdi filmini çekerler. Daha sonra ise Ermen Film’de çalışmaya başlar ve Türkiyenin sayılı yönetmenlerinden birisi olur.
Orhan Ağabeyin yönettiği filmler ise. Hıçkırık – Kadın Asla Unutmaz – Kezban Roma’da – Yeryüzünde Bir Melek – Hayal mi Bu – Ayrı Dünyalar – Aile Şerefi – Neşeli Günler – Altın Şehir – İstanbul 79 ve İsyan filmleridir.
***
Sinemayla ilgili başka bir anım. Büyük Dedem, Mustafakemalpaşa’nın ilk mucidi M.Hüsnü Okumuş’un birkaç senaryo yazması ve birinden para almasıydı. Kendisi tiyatro oyunu yazmış ve tiyatro kurmuş gençlere yönetmenlik yapmıştı.
Ekrem Hayri Peker
Kimya Mühendisi /Yazar