Demokrat Zafer

LİBYA SICAĞINDAN SİBİRYA SOĞUĞUNA -5 İç Savaştan Kaçış -2

Köşe yazarımız Ahmet Koçak genç mühendisin hayatını kaleme almaya devam ediyor. Koçak; “Cüneyt Gültekin, oğlumun Yıldırım-Mücelleddin Mahallesi’nden arkadaşıdır. Oğlum Hakan Bursa Anadolu Lisesi’nde okurken o da Ulubatlı Hasan Anadolu Lisesi’nde okuyordu. Her ikisi de başarılı çocuklardı ve ikisi de mühendis oldu. Halen arkadaşlıkları devam eder. Libya ve Rusya’da çalışan Cüneyt’i aradım yurtdışı şantiyelerde yaşadıklarını anlatmasını istedim. Sağ olsun beni kırmadı Kaplıkaya’da bir kafeteryada buluştuk. O anlattı ben dinledim ve yazdım.

“Altı gündür oradan oraya götürüldük. Aç, sefil, yorgun düşmüş vaziyetteydik hepimiz. Okul bahçesinde ortaya koliler attılar. Koliler tanıdıktı. Kızılay’ın ramazan kolileriydi. Birbirimizi ezerek kolileri parçaladık. Kolilerden bildiğimiz şeyler çıkıyordu; bir kiloluk Ayçiçek yağı, pakette kuru fasulye, mercimek, nohut, salça, bulgur, makarna, bisküvi vardı. Ben bir paket bisküvi kaptım. Ali de bir paket kuru fasulye alabilmiş. Bisküviyi bölüştük. Dişimizin kovuğuna yetmedi.

“Ali, niye aldın ki bu fasulyeyi? Ne işe yarayacak?” diye sordum.

“Cüneyt, ağzımızda bekletiriz yumuşayınca çiğner yutarız” dedi. Adamın cebi para doluydu ve biz açlıktan ölmek üzereydik. Paranın yenmediğini o zaman daha iyi anladım. Ağzımıza biraz fasulye attık yumuşamasını bekledik. Yumuşamıyordu bir türlü. Ali: “Cüneyt tek tek hap gibi yutalım” dedi. Yuttuk.

AHMET: “Cüneyt, fasulye yumuşatmak dedin de aklıma bir fıkra geldi. Anlatayım sen de biraz soluklan istersen. Bektaşi’nin biri ramazanda avurdu şiş bir şekilde çarşıda dolaşıyormuş senin Ali’nin cebi gibi.  Zaptiye yakalamış; “nedir ağzındaki? Yoksa sen oruç tutmuyor musun? Çıkar bakalım ağzındakini!”  demiş. Bektaşi çaresiz çıkarmış. Bakmışlar kocaman bir erik kurusu. “Niçin ağzına aldın bu eriği?” diye sorunca; “İftara kadar yumuşasın da iftarda yiyeceğim.” demiş. Güldüğüne göre Bektaşi fıkralarını seviyorsun. Bir tane daha anlatayım;

Oruç tutan Bektaşi pek fena susamış. Gürül gürül akan çeşmeyi görünce de dayanamayıp ağzını dayayıp kana kana çeşmeden su içmiş. Bu sırada oradan geçen komşusu seslenmiş:

“Aman erenler ne yaptın? Oruç gitti!”

Bektaşi, ağzının iki yanından süzülen sular bağrına doğru inerken yanıt vermiş:

“Oruç gitti ama fakire de can geldi.” demiş. Şimdi bu moralle devam edebilirsin Cüneyt. Tuvalet gereksiniminizi nasıl karşılıyordunuz?”

CÜNEYT: “Zaten bir şey yemediğimizden ihtiyacımız fazla olmuyordu. Ufak su dökme işini de geceleri etrafta gideriyorduk.

Ertesi gün bizi yine sıraya sokup limana götürdüler. Limanda Bursa’dan İstanbul’a giderken bindiğim Orhangazi feribotunu görünce çok mutlu oldum. Kurtulacağımızı anladım.

Feribotla birlikte savaş gemisi ve yeterli sayıda komando da gelmişti. Biz bilmiyorduk ama İsyancılarla sıkı pazarlıklar yapılmış, uzun süre anlaşamamışlar. Bizi limanda çok bekletmelerinin nedeni buymuş. Bizim askerler operasyon yaparak rehineleri (yani bizi) kurtaracaklarını söyleyince korkmuşlar bizi öyle teslim etmişler. İki feribot gelmişti. Tüm Libya’da çalışan Türkler oraya getirilmişti. Mahşeri bir kalabalık vardı limanda. Feribota bindik. Beş bin kişi birine, beş bin de diğerine toplam on bin kişi dönüş yoluna geçtik. Çok açız. Susuzuz. Hiçbir yiyecek vermediler bize. Feribot açık denizdeyken ufak bir isyan çıktı. Açık denize uygun olmayan feribot sallanmaya başladı. Birer tane Eti Cici bebe dağıttılar. Yedik. Ben yaşamım boyunca öyle güzel bir şey yediğimi anımsamıyorum. Ne kadar aç kalmışsam artık gerisini siz düşünün. Eti Cici bebe isyanı bastırmaya yetmeyince komutan: “Arkadaşlar aslında biz hazırlıklı gelmiştik. İsyancılar tüm yiyecekleri kendilerine vermemiz karşılığında sizi bıraktılar. Biz de tüm yiyecekleri onlara verip sizi aldık.” deyince zaten cılız olan isyan söndü gitti. Ali’ye: “Ali şimdi bir tabak dolusu İskender olsa fiyatı da bin dolar olsa alır mısın?” diye sordum. Hiç tereddüt etmeden: “Alırım.” dedi.

Feribot Marmaris Limanına yanaştı. Bizdeki sevinci bir görmeliydin Ahmet amca!”

AHMET:Cüneyt, Sizi getiren feribot limana yanaştığında televizyonlar canlı olarak yayınlamışlardı. Ben de inenler arasında seni aradım. Sen sırtında laptopunla kameranın önünden geçmiştin çok mutlu olmuştum. Yine yoruldun sanıyorum. Son olarak şantiyedeki Afrika kökenli kadın ve erkek işçilere ne olduğunu öğrenebildiniz mi?

CÜNEYT: Hayır öğrenemedik. Büyük olasılıkla bizim şantiye de yağmalanmış, çoğu öldürülmüş, sağ kalan kadınlar da köle yapılmışlardır.

AHMET: Senin süslü şoförün de ölmüş olabilir. Neyse Cüneyt, istersen Rusya serüvenini anlatman için iki gün sonra yine buluşalım. Ne dersin?”

CÜNEYT: Çok iyi olur. Yine çok yoruldum. Belki beni bu kadar yoran, tekrar o günleri anımsamam olabilir.(Devam edecek)

ahmet.kocak16@hotmail.com

 

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ