İYİ YILDIRIM MECLİS; SOSYAL YARDIM DAĞITIMINDA SKANDAL
Kendisi de eğitim ordusundan emekli İYİ Parti Yıldırım Belediye Meclis Üyesi ve Gurup Sözcüsü Mehmet Yılmaz, eğitimin içler acısı halini kaleme aldı. Sözcü Yılmaz;
Okulların açılmasıyla “Derin yoksulluk!” kendini daha fazla hissettirmeye başladı. Çocuğunun okul ihtiyaçlarını bin bir güçlükle karşılamaya çalışan dar gelirli anne babaların canı daha fazla yandı.
Bunula birlikte kendini devlet sanan ideolojik akıl, bütün kurumlarda olduğu gibi okullarda da kendini iyiden iyiye hissettir oldu. Müdürlerin ekseri çoğunluğu ayırıyor, kayırıyor, buyuruyor… Skandalların ardı arkası kesilmiyor.
SOSYAL YARDIM DAĞITIMINDA SKANDAL
Yolsuzluklar o kadar kanıksandı, o kadar sıradanlaştı ki, Bursa Büyük Şehir Belediyesinin Muhtarların tespit ettiği yoksul ailelere dağıtılması gereken “Eğitime sosyal destek çekleri” alenen AKP mahalle başkanları tarafından kendi partililerine dağıtılıyor.
Bu duruma, vicdan sahibi her insan gibi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la çektirdiği fotoğrafı gururla paylaşan muhtar Hayrettin Aygün de isyan ediyor. Aygün sosyal medya paylaşımında “Hacivat Mahallesi’nde Bursa Büyükşehir Belediyesi eğitim yardımı çekleri Ak Parti mahalle temsilcisi tarafından dağıtılmaktadır. Mahalle muhtarlığımızın bir alakası yoktur mahalle halkımızın bilgisine arz ederim.” ifadelerini kullanıyor. Görüştüğüm diğer muhtarların ifadeleri de bu iddiayı doğrular nitelikteydi. Peygamber efendimiz, “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” diyor. Dindarlık konusunda mangalda kül bırakmayan bu arkadaşlara soruyorum. İhtiyaç sahiplerine dağıtılması gereken “Eğitime sosyal destek çeklerini” partinizin mahalle temsilcileri vasıtasıyla yandaşlarınıza dağıtılması dindarlığa sığıyor mu?
İYİ Parti İl Başkanı Selçuk Türkoğlu konuyla ilgili olarak, “Vatandaşlar arasında ayrımcılık yapmak, kendinden olmayanları ötekileştirmek, bunların topunun fıtratında var. Sayın Aktaş’ın, ‘Bizden olmayanlara su yok!’ anlayışını şiddetle kınıyorum. Bunun adı tek kelimeyle vicdansızlıktır” diyerek tepki gösterdi.
EĞİTİMDE NİCELİK VE NİTELİK FARKI!
Cumhurbaşkanı Erdoğan “İstenen eğitim alınabilen bir Türkiye inşa ettik. Onların iyi dediği Türkiye üst üste yığılı şekilde eğitim alınan bir Türkiye’ydi. Derslik sayımızı ikiye katlayarak kalabalık sınıf sorununu çözüme kavuşturduk” diyor.
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, “Okul öncesinden ortaöğretime, ortaöğretimden yükseköğretime bu ülkenin evlatlarının eğitimin tüm kademesine çok rahat bir şekilde erişebilmeleri için devasa yatırımların yapıldığı bir dönem. 300 bin civarındaki dersliklerimizin sayısı bugün itibarıyla 857 binlere çıktı. Yani bir milyona yakın” diyor.
Erdoğan’a göre derslik sayısı 2 katına, Bakan Özer’e göre de 3 katına çıkmış. İki açıklama birbiriyle çelişiyor olsa da iktidar cephesinde her şey yolunda. Hiçbir eksik yok. Ders kitaplarını da yardımcı kitapları da devlet veriyor.
1970’lerde nüfusun yüzde 76’sı köylerde yaşıyor ve Türkiye gıda üretiminde kendi kendine yeten 7 ülkeden biriydi. Özellikle son 20 yılda yanlış tarım ve hayvancılık politikaları yüzünden köyler giderek daha fazla boşaldı. Fazla geriye gitmeyelim. 2000’lerin başında tam kadro eğitim veren yüzlerce köy okulu bu gün kapalı. Eğitime ulaşamama ve köylerde hayatın giderek zorlaşması sonucu köyden şehre göç iyiden iyiye arttı.
Şehirlerdeki nüfus artışına paralel olarak da okul ihtiyacı arttı. İlkokulun 4, Ortaokulun 4 ve liselerin 4 yıl olarak eğitim vermeye başlaması, yeni okulların açılması ihtiyacını ortaya çıkardı. Öte yandan depreme dayanıksız riskli okulların yıkıldı. Yerlerine yenileri yapılmadı. Bursa’da 4 yıldan beri inşaatı başlamayan okullar var. Çelebi Mehmet Lisesi bunlardan biri. Yıldırım Beyazıt Lisesinde zor şartlarda eğitime devam ediyor. Öğrenciler okula ulaşım konusunda maddi ve manevi olarak zorlanıyor.
Merinos İlkokulu Atatürk Lisesinde eğitim görüyor. 6 yaşındaki bir çocuk ana yolu aşarak okula gidiyor. 18 yaşındaki gençlerin oturduğu sıralarda oturuyor, onların kullandığı tuvaleti kullanıyor. Bir başka konu 35 kişilik sınıflarda 25 Suriyeli öğrenciye karşılık 10 Türk öğrenci. Veli itiraz ettiğinde yönetici, “İyi ya kaynaşır, birbirlerinin kültürlerini öğrenirler” diyor. Bu durum ve yaklaşım pedagojik ve fiziki açıdan bakıldığında doğru mu?
Esenevler Mahallesindeki İlkokul yok. Okula yeni başlayan çocuklar ya Erikli Caddesini geçerek batıdaki Şehit Bülent Aslan İlkokuluna ya da doğudaki Yiğitler Mustafa Dörtçelik İlkokuluna gitmek zorundalar. Her iki okula trafiğin yoğun işlediği caddeleri geçerek ulaşmak zorundalar. Veli ve çocukların mağduriyeti diz boyu.
Okul ve derslik sayısının 2’ye 3’e katlandığı söyleniyor ama Dün Bursa’da bir öğretmen arkadaşım, “2016 doğumlular çok, bire başladılar. Mevcutlar 40’a dayandı. Eski günlere döndük sanki. Okullara çok ihtiyaç var” diyor.
Velev ki derslik sayısını ikiye üçe katlayarak nicelik olarak büyüdük. Nitelik açısından neredeyiz? Çocuklarımız 20 yıl öncesinden daha mı iyi yetişiyor? 20 yıl öncesine göre mesleki açıdan daha donanımlı daha nitelikli insan yetiştirebiliyor muyuz?
Mesela, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) “Tek Bakışta Eğitim” adlı yıllık raporunda, Türkiye, OECD ülkeleri arasında geçmişe göre daha üst sıralarda yer aldı mı? En altta kaçıncı sırada? Türkiye hangi ülkeleri geride bıraktı? PISA testi sonuçlarına göre neredeyiz? Okuma, matematik ve fen bilimleri gibi temel alanlarda daha yukarılara çıktık mı? Okuduğunu anlayan çocuklarımızın sayısı arttı mı? Üniversite sınavlarında 96.500 kişi sıfır çekti. Öğrenciler daha önceki üniversite sınavlarında bu oranda sıfır çekmiş miydi?
OKUL KAYITLARINDA SKANDAL
Açıklamalara göre okullar kendi bölgeleri dışında kayıt alamıyor. Ancak, ne yazık ki durum hiç de söylendiği gibi değil. “Okullar bölge dışında kayıt alamayacak” dense de, okul ihtiyaçlarını karşılamak için müdürler, bu bölge dışı kayıtlara umut bağlamış durumda. Öte yandan Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, “Kesinlikle okula kayıtlarda bağış alınmayacak” diyor. Ardından “Bir veli isterse okulun güçlenmesi için okul aile birliğine bağış yapabilir ama kayıtla kesinlikle ilişkilendirilmeyecek.” dedi.
Bursa’da okul bölgesi dışındaki kayıtlar dudak uçuklatıyor. 30 bil liraya kadar talep edildiğini duyuyoruz. Pazarlık yapıldığında bu rakamın 15 bin liraya kadar indiği söyleniyor. Ancak bir şartla. Bu bağışı yapan kişi öğrenci velisi veya soyadı tutan bir yakını olmayacak. Soyadı tutmayan bir akrabanın TC kimlik numarası isteniyor ve bağış makbuzu bu isme kesiliyor. Bu durumda, bakanın tabiriyle “Bir veli!” isteyerek okula bağış yapmış oluyor. Çocuğunun iyi eğitim alması uğruna bazı veliler borçlanarak kayıt yaptırmak zorunda kalıyor.
Bir başka konu, Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü okullara gönderdiği genelgeyle “Temel Eğitim çağında bulunan ve eğitime devam etmek üzere okullara müracaat eden Suriyeli öğrencilerin kayıt işlemlerinin adres şartı aranmaksızın yapılması gerekmektedir” diyor. Vatandaş bin bir güçlükle istediği okula kayıt yaptırmaya çalışırken misafire(!) gösterilen anlayış ev sahibine neden gösterilmez?
KIYAFET TEMİNİNDE SKANDAL
Bazı okul yöneticileri de kıyafetlerde her yıl küçük değişiklikler yaparak yönetmelikleri baypas etmekte ve anlaştıkları firmaları alternatifsiz hale getirmektedir.
Bazı okul müdürleri “Okula gelir temin etme” gerekçesiyle yönetmeliklere aykırı davranıp, bir firma ile yasal olmamasına rağmen anlaşıyor, anlaştıkları firmayı alternatifsiz hale getiriyorlar. Bazen de küçük değişikliklerle her yıl kıyafetin bir parçasını değiştiriyorlar. Böylece veli yeni kıyafet almaya mecbur bırakılıyor. Ellerine tutuşturulan kartvizitlerle yönlendirildikleri mağazaya giden veliler, burada kıyafeti emsallerinin çok üzerinde bir fiyatla almaya zorlanan veli satıcının insafına terk edilmekte, buraya mahkûm edilerek adeta soyulmaktadır. Bu kural tanımaz yaklaşım, tek kelime ile görevde yetkiyi kötüye kullanmaktır.
Çınar Lisesini COVİT 19 salgının zirve yaptığı, okulların kapalıyken sene ortasında kıyafet değişimine gitti. Okula gittiğimde oradaki yönetici “Kıyafet okulda satılıyor” dedi. Bazı okullar kıyafeti kendileri satıyor. Hatta dışarıda kıyafet almış olacağı gerekçesiyle öğrencinin ensesinde kıyafet etiketini kontrol eden müdürler duyuyoruz. Yeni değişen ve okul açılmasına birkaç gün kala kıyafetin asılmadığı bir ortaokulda ara sınıflara da yeni kıyafet almaları konusunda baskı yapıldığı duyumu alıyoruz.
Okullar açılmasından hemen önce yönetici, kıyafet almak isteyenlerin eline tutuşturduğu kartvizitle sözüm ona okulun anlaşmalı olduğu firmalara yönlendiriliyor. Veli kıyafet soruyor, “Kıyafet bitti, gelecek” cevabını alıyor. Yalan söylüyor. Sadece ellerinde müşteriye gösterecekleri numune var. Yeni değişen kıyafetler henüz üretilip mağazaya gelmemiş. Öğrenci değişen kıyafeti bulursa şanslı.
Kıyafet değişimi gizli tutulduğu için elinde daha önceki kıyafeti bulunduran esnaf zarar etmekten dertli. Vatandaş da rekabet olmadığı için istediği kıyafeti daha yüksek fiyata mal etmekten dertli. Kıyafet değişiminde üç kuruş gelir elde etmek için bu yolu seçen müdürün orman yakma riskini göze alarak mangal yakan magandadan farkı nedir?
Asgari ücretle geçinmek zorunda olan bir baba ne yiyip içeceklerini mi, geçim derdini mi, çocuğunun okula ulaşım ve kırtasiye giderlerini mi düşünecek? Çocuğuna bir simit parası harçlık veremeyişini mi? Yoksa tekel oluşturulduğu, rekabet ortamı bilinçli olarak ortadan kaldırıldığı için ederinin çok üstünde bir fiyatla almak zorunda bırakıldığı kıyafeti mi?
Bazı kişiler haksız kazanç elde etmekte, tekel oluşturularak, kıyafetler öğrencilere daha pahalıya mal olmakta ve veliler mağdur edilmektedir. Rekabet ortadan kalkarak vatandaşın tercih hakkı elinde alındığı için kalite düşecek, buna karşılık fiyat yükselecektir. Kayırılan firmalarla haksız rekabete zemin hazırlanmış olacaktır.
Sonuç olarak; kıyafet değişimi ve kıyafeti gizlediği için önceki kıyafeti satın alan esnafın elindeki mallar adeta çöp olur. Bu kıyafetleri maliyetinin % 5’i fiyatına dahi satamazlar. Bu milli servet düşmanlığıdır. Milli servetin heba edilmesidir. Birkaç kişiye kazandırmak için herkesin kaybetmesini göze almaktır. Bu bir skandaldır.
Yetkililerin gerekli denetimi yapmaları, kural tanımayan bu yöneticilere hakkında gerekli kovuşturmaları yapmaları bu tür idarecileri yüreklendirmekte, daha da azdırmaktadır.
DERS DAĞILIMINDA SKANDAL
Okul müdürlerinin keyfi uygulamalarına bir başka örnek de, öğrencilerin sınıflara dağılımı ve öğretmenleri görevlendirme sırasında yaşanan ayrıcalıklar. Burada mesleki başarı ve tecrübe yerine kuralları hiçe sayan yandaş kayırma öne çıkıyor. Yetiştirme kurslarında adaletsiz davranıldığı, yandaş öğretmenlere daha fazla kurs verildiği iddiaları var.
Bir okul müdürü sırf kendisi gibi düşünmediği için, mesleki kariyeri kendi yaşından büyük, başarılı projelere imza atmış, birçok ödül almış öğretmene, “Canım kiminle çalışmak istiyorsa onunla çalışırım. Size soracak değilim ya!” diyor. Seviye sınıfları yapmak yönetmenliklerce yasak olmasına karşılık, el altında seviye sınıfları yapıyor. Başarılı sınıflara sırf yandaş olduğu için tecrübesiz öğretmenleri, velilere çok başarılı diye lanse ederek görevlendiriyor. Liyakatli öğretmenleri seviyesi düşük sınıflara vererek veli ve öğrenci nezdinde değersizleştiriyor. Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkün.
Görülen o ki, tepede işi doğru yapmak yerine kendince doğruyu yapma, yani minareye kılıf uydurma anlayışı tabanda katlanarak kendini hissettiriyor.
“Öğrencilerimizi adeta bir elmas gibi sabırla özenle işleyen öğretmenlerimize şükranlarımı sunuyorum.” Bu sözlerin eylemde de kendini hissettirmesini diliyorum.
Ancak ne var ki muasır medeniyetler seviyesine çıkmamız, “Benim istediğim gibi!” nesiller yetiştirmekle değil ancak ve ancak “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür!” nesiller yetiştirmekle mümkün olacağına inancım tamdır. Bu da Milli Eğitimin parti politikaları yerine devlet politikası olmasıyla mümkündür.