İNSAN VE VELAYET HAKLARINI ÇİĞNEMENİN BAHANESİ “ZORUNLU TOPUK KANI!”
Covit-19 sürecinden sonra bu konuda ciddi bir ihtiyaç olduğunu fark ettim ve tıp hukukuna ağırlık verdim, ailelere bu konuda hukuki danışmanlık yapıyorum ve bir süredir de ailelerden; “ Topuk kanını reddettiğimiz için bizi sürekli arayıp rahatsız ediyorlar, kapınıza polis yollarız, çocuğunuzu elinizden alırız…” şeklinde tehditler savuruyorlar veya “Topuk kanı ret formunu imzaladıktan sonra sosyal hizmetler görevlileri evimize geldiler, hiçbir eksiğimiz olmamasına rağmen mahkemeye verildik…” yahut “Topuk kanı alınması reddettiğimiz için güvenlikçileri çağırıp bizi hastanede alıkoydular…” şeklinde şikâyetler almaya başladım. (EK: 1) Bu şikâyetlerin sebebi birazda Sağlık Bakanlığının uyguladığı “Performans” sisteminden kaynaklanıyor, bu prosedürleri yerine getirmeyen sağlık çalışanlarının performans puanı düşüyor, bu da maaşlarına yansıyor, dolayısı ile kimi görevliler amacı aşan bir gayret ortaya koyabiliyor.
Ama bu şikâyetlerin asıl kaynağı Sağlık Bakanlığı 05.01.2024 tarihli, E-67414668-234.01.02-233296476 Sayılı, Prof. Dr. Sedat Kaygusuz imzalı bir talimat (EK:2) bu talimatın konusu kısaca; “Önce topuk kanı vermeyen ailelerin ikna edilmeye çalışılmasını, ikna edilemezler ise, mahkemeye sevk edilmesi, mahkemelerden verilecek tedbir kararı ile bebekten zorla topuk kanının alınması…” şeklinde özetlenebilir
Bu talimat da; yeni doğan bebeklerden ailenin rızası hilafına (Zorla) topuk kanı alınmasının hukuka uygun olduğunu…” belirtiliyor, pekiyi gerçekten öylemi, mevcut kanunlar ve Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmelere göre ailenin rızası olmadan yeni doğan bebeklerden (48 Saat içinde) kan alınabilir mi?
Velayet hakkını düzenleyen Türk Medeni Kanunu 335 ve devamı maddeleri gereğince çocuğun bakımı, dolayısı ile ona uygulanacak tedaviye karar verme hakkı anne-babaya aittir.
1219 sayılı Tababet Ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un m.70/f.I, c.1 hükmü ise; “Tabipler…..yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatını alırlar…” demektedir.
Hasta Hakları Yönetmeliği m.24/f.I hükmü; “Tıbbi müdahalelerde hastanın rızası gerekir. Hasta küçük veya mahcur ise velisinden veya vasisinden izin alınır…” demektedir.
1999 tarihli Hekimlik Mesleği Etik Kuralları 42. Maddesi; “Reşit ve/veya mümeyyiz olmayan kişiler yönünden veli veya vasisinin aydınlatılmış onamı gerekir…” demektedir.
1981 tarihli Lizbon Bildirgesinin 5. Maddesi; “….Hasta çocuk ise veya yasal ehliyeti yok ise yasal temsilcisinin (veli veya vasisinin) onayının alınması gerekir…” demektedir.
1984 tarihli Avrupa’da Hasta Haklarının Geliştirilmesi Bildirgesi 3/5 maddesi; “Yasal temsilcinin (veli-vasi) onayı gerektiği zaman, hastalar (Çocuk veya erişkin olsun) durumlarının izin verdiği ölçü de karar alma sürecine dâhil edilmelidir.” demektedir.
1995 tarihli Bali Bildirgesinin 5. Maddesi; “Hasta çocuk ise veya yasal ehliyeti yoksa bir yasal temsilcinin (veli-vasi) onayının alınması gerekir…” demektedir.
2003 tarihli Bioetik Sözleşmesinin 6/2. Maddesi; “Kanuna göre bir müdahaleye muvafakatini verme yeteneği bulunmayan bir küçüğe, sadece temsilcisinin (Veli-vasi) veya kanun tarafından belirlenen makam, kişi veya kuruluşun izni ile müdahalede bulunabilir…” demektedir.
1964-2023 Dünya Tıp Birliği Helsinki Bildirgesi 25. Maddesi; “ Yasal olarak yetersiz (İncompetent) kabul edilen bir denek, örneğin reşit olmayan bir çocuk, araştırmaya katılmaya onaylama (assent) verebilir ise, araştırmacı yasal temsilcisinin (Veli-vasi) onamına ek olarak ondan da onaylama almalıdır…” demektedir.
Ayrıca kan ve DNA (6698 Sayılı KVKK m.6/1 ve devamı anlamında) insana ait en önemli kişisel veri olduğu için kanuni temsilci (Veli-vasi) izni olmadan alınamaz ve işlenemez.
Pekiyi topuk kanı alınması tıbbi bir müdahale değil midir?
Kan ve ayak topuğu birer organdır, topuğun 3 yerinden delinerek, en az 2 defa topuk kanı alınması, (Daha sonra gerek görülmesi halinde) tüp tüp kan alınması basbayağı tıbbi bir müdahaledir. Kimse; “Birkaç damlacık kan alıyoruz…” vs. diyerek bebek üzerinde psikolojik ve patolojik etkileri olan böyle işlemi basite indirgeyemez, hele yeni doğan bebeklerde bağışıklık sisteminin henüz oturamadığı, kanı geç pıhtılaştığı, enfeksiyon riski daha yüksek olduğu düşünülür ise. (Prof. Dr. Alişan Yıldıran) (EK:3)
TOPUK KANI ALINMASI AY.17 MADDE ANLAMINDA TIBBİ BİR ZORUNLULUK MUDUR?
Yukarıda kanunlarda saydığımız, anne-baba veya vasi gibi bir kanuni temsilciden alınması gereken muvafakat (izin) hasta ve tedaviye muhtaç çocuklar için söz konusudur, topuk kanı ise;
1.Çocuğun yakalanması ihtimali çok zayıf olan, üstelik genetik, sadece 5 hastalığı teşhis etmek için (6000 genetik hastalık vardır.) istenmektedir. (Fenilketorüri, Konjenital Hipotiroidi, Kistik Fibrozis, Biyotinidaz Eksikliği, Konjenital Adrenal Hiperplazisi- yenileri de eklenebilir.)
2.Topuk kanı alımı ile bu hastalıkların teşhis edileceği kesin değildir. (Uygulamada topuk kanının incelenmesi sonucu hastalık tespit edilemeyen bebeklerin daha sonra hasta olmasına rastlanmaktadır.)
- Hastalık tespit edilmiş ise, tedavi edileceği kesin değildir. Sağlık Bakanlığınca topuk kanı vermeyi reddeden ailelere imzalatılmak istenen belgede (Ki ben ailelerin aleyhine kullanılabilecek bu belgeyi imzalamalarını tavsiye etmiyorum, bunu imzalamalarını gerektiren hiçbir hukuki sebep ve zorunluluk mevcut değildir.) “KistikFibrozis’in kesin tedavisi olmadığını…”açıkça söylemektedir, ancak bunun her hastalık için geçerli olduğu da hayatın bilinen gerçeğidir.
4.Topuk kanı alımı sağlıklı çocuktan, genel sağlık taraması, koruyucu hekimlik kapsamında uygulanan (Tıp tarihi dikkate alındığında) yeni başlamış bir uygulamadır, bir tedavi değildir!
Yani topuk kanı alınmayan (Ve aşı olmayan) çocuk; 5395 sayılı (Çocuk Koruma Kanunu) anlamında bedensel gelişimi tehlikede olan, acil veya zaruri tedavi ihtiyacı olan (Hali hazırda hasta olan) bir çocuk değildir.
AY.17 maddesi; “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında… Vücut bütünlüğüne müdahale edilemeyeceğini…” belirtmiştir:
Tıbbi zorunluluklar (Tıbbi zaruret halleri) kapsamında kanuni temsilcisinin (Velisinin veya vasisinin) rızasının alınmadan tıbbi müdahalenin yapılabileceği haller, örneğin: Trafik kazası sonucu ağır şekilde yaralanan (Ve ailesine ulaşılamayan) çocuğun ameliyat edilmesi veya kan kaybından ölmesini engellemek için (Kan örneği alınarak) kan gurubunu belirlenmesi…” gibi durumlardır, burada acil bir durum ve tıbbi müdahale yapılmaz ise kaçınılmaz bir zarar söz konusudur.
Kanunda yazılı haller (Kanunda belirtilen zaruret halleri) “Bir ceza davasında suçu (Ve suçsuzluğu) ispat etmek için veya babalık davasında babanın belirlenmesi için çocuktan kan-DNA örneği alınması…” gibi çeşitli kanunlarda açıkça belirtilen zaruri durumları kapsamaktadır.
Yukarıda saydığımız sebepler ile genel sağlık taraması-koruyucu hekimlik çerçevesindeki topuk kanı alımından AY.17 maddesi anlamında bir tıbbi zorunluluk (Zaruret) çıkartılamayacağı açıktır.
Sayılan bu 5 genetik hastalıktan başka 500 metabolik, 6000 genetik hastalık mevcuttur. (EK: 4) Pekiyi bakanlıkça belirlenen bu 5 genetik hastalık haricindeki diğer hastalıklar ne olacaktır? Mesela ülkemizde çok görülen; Down sendromu, FMF (Ailevi Akdeniz Ateşi), Talasemi (Akdeniz Anemisi) bunlar çocuklarımız için tehlike arz etmemekte midir?
Üstelik bu tür hastalıkların bazılarının tedavisi çok pahalıdır ve devlet bu pahalı tedavileri karşılamamaktadır, 1987 yılından beri topuk kanı alınmasına rağmen ortalık bu tür hastalıkların tedavisi için halktan yardım isteyen (Dilenen) aileler ile doludur (?) Bu da birilerinin söz konusu tedavilerden ciddi para kazandığı anlamına gelmektedir! Devlet kurumlarının tamamen karşılamadığı tedaviler için, yeni bir prosedür ekleyerek veya bir genelge-talimat yayımlayarak zorunluluk icat etmesi ise abes bir durumdur.
Pekiyi Sağlık Bakanlığının saydığı bu beş hastalığa yakalananlar aşı olmamış-topuk kanı vermemiş çocukları mıdır? Hayır, Şu anda hastalığa yakalanan veya bu hastalıklardan ölen çocuklar topuk kanı alınmış çocuklardır. (1987) yılından beri tüm yenidoğanlardan topuk kanı alınmaktaydı! Topuk kanı verilmesine direnç Covit-19 sürecinden sonra (Son 1-2 yılda) başlamıştır.
Yani ortada bazı televizyon doktorlarının; “Ölümü engelliyoruz, hastalığın ilerlemesini engelliyoruz…” gibi garanti verilmeyen, ihtimale dayalı, ancak aileleri ajite eden açıklamalarından başka bir şey yoktur. Kaldı ki topuk kanı alınmasının zararlı yönlerinin bulunduğunu belirten Prof. Dr. Alişan Yıldıran (Çocuk hastalıkları ve immünoloji uzmanı) gibi doktorlar da vardır. (EK:3)
SAĞLIK BAKANLIĞININ DAYANDIĞI ANAYASA MAHKEMESİNİN TOPUK KANI HAKKINDAKİ (29.06.2016 tarih, 2014/4077 Numaralı ) KARARI HERKESİ BAĞLAR MI?
Ben Sağlık Bakanlığının Prof. Dr. Sedat Kaygusuz imzalı (05.01.2024) tarihli talimatı (EK:2) incelediğimde hukuki değeri olan tek şeyin (29.06.2016 tarih, 2014/4077 Numaralı Anayasa Mahkemesi Kararı) olduğunu gördüm (EK:7), talimatta sayılan diğer kanun ve uluslar arası anlaşma maddeleri doğrudan konu ile ilgili olmayan, özellikle suça itilen çocukların korunmasına yönelik genel maddeler.
Öncelikle şunu söylemeliyim ki Anayasa Mahkemesi de bir mahkemedir ve mahkeme kararları; sadece kararda adı geçen kişiler hakkında hüküm ifade eder. Elbette yüksek mahkeme kararları yeni davalarda emsal olarak sunulabilir, ancak alt mahkemeler (Aile, Sulh Ceza vs.) “Bu karar ile bağlıdır” denilemez, çünkü Anayasa Mahkemesi gibi yüksek mahkemeler yeni bilgiler ışığında her zaman genel görüşünü değiştirebilir.
AYM’si genel görüşünü değiştirmese dahi, önüne gelen olayın farklı özellikler taşıması sebebi ile (O olaya özel) farklı bir karar verebilir, örneğin; “Ağır Kombine İmmün Yetmezlik (T hücre eksikliği) teşhisi koyulmuş bir bebekten topuk kanı alınması, normal bir bebeğe kıyas ile çok daha ciddi enfeksiyon ve hatta hayati tehlike riski taşır, bu gibi rahatsızlıkları olan bebeklerin sağlıklı bebekler ile bir tutulmayacağı açıktır.
Anayasa Mahkemesi yukarıda zikrettiğimiz topuk kanı hakkındaki kararını iki gerekçeye dayandırmıştır, birincisi;“Kanuni dayanak olduğu”, ikincisi; “Çocuğun zarar görmediği” gerekçesine. Pekiyi AYM’sinin bu gerekçelerinin gerçekten altı dolu mu?
1-) KANUNİLİK ŞARTI
Birinci gerekçe; 3359 Sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun 3. Maddesinin (I) bendine dayanmaktadır, burada; “Engelli çocuk doğumlarının önlenmesi için, gebelik öncesi ve gebelik döneminde tıbbi ve eğitsel çalışmalar yapılır. ….Yeni doğan bebeklerin metabolizma hastalıkları için gerekli olan testlerden geçirilerek risk taşıyanların belirlenmesine ilişkin tedbirler alınır…” Demektedir.
Bu adı üzerinde sağlık personelinin hizmetlerini nasıl yapacağını düzenleyen bir kanundur ve bu kanun lafzından (Sözcük anlamından) anlaşılan; “Sağlık Bakanlığı yetkililerinin bu testler için gerekli imkân ve altyapıyı sağlaması ve ihtiyaç duyanların hizmetine sunmasıdır.” Bu kanun metninden; “Vücut bütünlüğünü koruyan tüm mevzuatın, anne-babanın tıbbi müdahaleye izin ve ret haklarının yok sayılabileceği, topuk kanı vermek istemeyen ailenin kolluk tarafından etkisiz hale getirileceği, bebeğin anne kucağından zorla kopartılıp, bebekten topuk kanı alındıktan sonra aileye iade edileceğine…” dair bir anlam çıkarmak mümkün değildir.
Ayrıca AYM’sinin bu kararı; aynı kanunun “Tedavi ve tıbbi araştırmaları” düzenleyen 10. Maddesindeki;
“Bu araştırmalarda, bireyin hakları… her şeyin üstünde tutulur… araştırma yapılanın yazılı rızası alınır, …muavafakatını her aşamada geri çekebilir…” gibi insan onur ve rızasını koruyan hükümleri ile çelişkilidir.
Eğer maddenin; “Şu, şu hastalıkları (Hastalıklar tek tek sayılmalı) belirleme/önleme amacı taşıyan şu numaralı topuk kanı testine (Testler tek tek sayılmalı) rıza göstermeyen aileler hakkında şu şu cezaların uygulanacağı, direnen ailenin etkisiz hale getirilerek, topuk kanı alınması işleminin cebren uygulanacağı…” şeklinde bir metni olsaydı, bu gerekçenin bir dayanağı olabilir idi, ancak böyle bir kanun maddesi meclisten geçmiş olsaydı dahi, Anayasa ve diğer mevzuat ile çeliştiği için iptale tabi olurdu! Çünkü Devlet bir toplumsal sözleşmedir ve amacı Millete hizmet etmektir, efendilik yapmak değildir, Millete rağmen kanun kural olmaz.
Üstelik Anayasaya uygun olarak da çıkartılmış (Yukarıda saydığımız ve sayamadığımız) diğer kanun maddeleri bostan korkuluğu değildir, ne yazık ki Anayasa Mahkemesi bu kanunlar yokmuş gibi, emredici hükümler içermeyen, muallak bir kanuna dayanarak; “Ben zorla topuk kanı alınmasını mümkün kıldım…” demiştir. Bu aynı zamanda Anayasa Mahkemesinin; TBMMM yetkilerini devralması, onun yerine geçerek zorunluluk ve suç icat etmesi anlamına gelir! Kısaca AYM’sinin bu kararında “Kanunilik şartı” gerçekleşmemiştir.
2-) ANAYASA MAHKEMESİNİN “TOPUK KANININ ALIMININ BEBEĞE ZARAR VERMEDİĞİ” İDDİASI DOĞRU MU?
Anayasa Mahkemesinin ikinci gerekçesi; “Başvurucunun zorunlu uygulamasının sağlık açısından bir soruna yol açtığına ilişkin bir iddiası olmadığı… Söz konusu işlemin (Topuk kanı alınması) başvurucunun sağlığı açısından olumsuz bir etkisinin olduğuna dair bir bulguya rastlanmadığı…” dır.
a-) Topuk kanı alımının hiçbir zarar vermediğini kabul etsek dahi; anne-baba (Ve kanuni temsilciler) sağlıklı çocuk üzerinde uygulanmak istenen, genel sağlık taraması kapsamındaki, hakkında hiçbir garanti verilmeyen bu testi “Zararı yokmuş” diye kabul etmek zorunda değildir. Anne-baba hasta çocuğuna önerilen (Ve çoğunluk ile faydası görülen) bir tedaviyi dahi reddedip, alternatif bir tedaviyi uygun görebilir. (Hasta Hakları Yönetmeliği 24-25 ve devamı.)
b-) Üstelik topuk kanı alımının çocuğa zarara vermeyeceği iddiası da doğru değildir. Yeni doğan bebeğin savunma sistemi henüz yeterince gelişmemiştir, kanı kolay pıhtılaşmamaktadır, normal insana göre enfeksiyon kapma riski yüksektir, ona bu dönemde dışarıdan yapılacak her müdahale risk arz etmektedir. Hele hemofili veya Kombine İmmün Yetmezlik (T hücre eksikliği) gibi bağışıklık yetmezliği olan bir çocuktan 2-3 kez topuk kanı alınması, ardından gerek görülmesi halinde tüp tüp kan alınması hayati tehlike arz edebilir. (Prof. Dr. Alişan Yıldıran/Bebeklerde topuk kanı neden verilmemeli.) (EK:3)
Tıp hukukunda öncelikli kural “Zarar verme ”dir, günümüz Türkiyesi sağlık sisteminde kaş yapayım derken göz çıkartmak, tedavi edeyim derken daha çok hasta etmek az rastlanan bir durum değildir. AYM’si sağlık sisteminin ve devlet görevlilerinin hiç yanılmayacağı, hiç hata yapmayacağı, yetkilerini hiçbir koşulda kötüye kullanmayacağı inancına dayalı bir karar vermiştir, halbuki mahkeme arşivleri bunun aksini ispat eden kararlar ile doludur.
Çocukların topuk kanı alımında dolayı “Acı çekmediği, az acı verdiği için kanın topuktan alındığı…” ise uydurulmuş bir şehir efsanesidir, aksine yeni doğmuş bebek acıya karşı daha duyarlıdır ve bunun psikolojik olarak çocuğu olumsuz etkilendiğini söyleyen doktorlar vardır. (Prof Alişan Yıldıran-Bebeklerde topuk kanı neden verilmemeli) (EK:3)
Bu gün herhangi bir doktora; “Topuk kanı alınması halinde enfeksiyon riski var mıdır?” diye sorduğunuzda “Var ama küçük bir ihtimal…” diye sizi yanıtlamaktadır, pekiyi bu ihtimalin oranı nedir, mesela önlenmeye çalışıldığı iddia edilen 5 genetik hastalığa çocukların yakalanması ihtimalinden daha mı azdır? Çünkü topuk kanı reklamı yapan televizyon doktorları tarafından dahi bu hastalıklara yakalanma ihtimalinin çok düşük olduğu söylenmektedir. Sağlık Bakanlığının topuk kanı ve sonrasındaki kan alımlarının verdiği zarar ile ilgili yaptığı bir çalışma ise yoktur! Ama bir şeye yok muamelesi yapılması, zararlarının araştırılmaması, onun olmadığı anlamına gelmemektedir!
3-) ANAYASA MAHKEMESİ KARARI ÇELİŞKİLER İÇERMEKTEDİR
a-) Anayasa Mahkemesinin zorunlu çocukluk aşıları uygulanmasını ret edip, zorunlu topuk kanı uygulamasını kabul etmesi bir çelişkilidir. İkisi de vücut bütünlüğüne müdahale içermektedir, ikisi de AY.17 madde anlamında tıbbi zorunluluk (Zaruret) kapsamında olmayan, koruyucu hekimlik olarak nitelenen tıbbi müdahalelerdir. Birisinde vücuda bir şey zerk edilmesi, diğerinde vücuttan bir şey çekilmesi bunun hukuki mahiyetini değiştirmez.
b-) Anayasa Mahkemesinin bulaşıcı hastalıkları önlemek için vurulduğu iddia edilen aşılar hakkında olumsuz karar verip, genetik olduğu iddia edilen (Yani bulaşmayan) hastalıklar konusunda kamu sağlığı gerekçesi ile “Zorla topuk kanı alınabileceği” yönündeki karar vermesi ise başka bir çelişkidir.
c-) Hasta çocuk hakkında aileye; istediği tedaviyi-doktoru tercih etme, tedaviyi ret etme hakkı (HHY 24-25) tanınır iken, sağlıklı çocuktan, genel sağlık taraması-koruyucu hekimlik kapsamındaki topuk kanının aile rızası hilafına alınmaya kalkılması da büyük bir çelişkidir.
d-) Yüksek yargıda her konuda (Kimisi yayınlanmasa da) bir karar bulmak mümkündür, bu gün herkes kendi lehine olan bir yüksek mahkeme kararını bulup kendi davasını desteklemek için çaba sarf etmektedir. Üstelik Anayasa Mahkemesinin Zorunlu topuk kanı alınamayacağına dair kararı da mevcuttur. (Ek: 5)
Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanımız hukuka aykırı bulduğu bir AYM kararı hakkında; “Anayasa Mahkemesi Kararına uymuyorum, saygı da duymuyorum…” demişti, (EK:6) pekiyi biz niye AYM’nin şahsen bizim hakkımızda verilmemiş olan, insan haklarına, Anayasaya ve yasalara aykırı “Hatırı sayılır” bu kararına uymak zorunda kalalım?
MAHKEMELER ZORLA (Cebren) TOPUK KANI ALINMASI YÖNÜNDE TEDBİR KARAR VEREBİLİR Mİ?
Velayet hakkını düzenleyen MK. 335 ve devamı maddeleri (Ve yukarıda saydığımız kanun ve uluslar arası anlaşmalar) gereğince çocuğun bakımı ve dolayısı ile üzerinde tıbbi müdahaleye izin verme hakkı (0-15 yaş arasında çocuk için) anne-babaya (Ebeveyn’e) aittir, bu yukarıda saydığımız kanunlarda da yer alan anayasal bir haktır.
Velayet anne babadan alınmadan, genel sağlık taraması kapsamındaki bir testi kabul etmiyor diye mahkemeler; “Ailenin evinin kapısı kırılır, direnen aile üyeleri yere yatırılıp kelepçelenir, bebek cebren anne kucağından alınıp topuk kanı alınır, sonra aileye iade edilir…” babından bir tedbir kararı veremezler!
Koruyucu hekimlik-genel sağlık taraması kapsamında uygulanan, tıbbi zorunluluk (Zaruret) arz etmeyen, faydasına ve zarar vermeyeceğine garanti verilmeyen “Topuk kanı alınması- çocukluk aşıları yapılması gibi” tıbbi müdahalelere izin verilmemesi sebebi ile de anne sütü ve sevgisine muhtaç bebeğin velayeti anne babadan alınamaz.
Yetki ancak sorumluluk ile birlikte var olabilir. Topuk kanı alınmasına; velayetin anne babadan haklı sebep ile alınması halinde, mahkeme kararı ile atanan kanuni temsilcisi (Vasisi) verir. Velayetin anne-babadan alınabilmesi ise MK m. 348′ e göre; “Anne babanın çocuğa karşı yükümlülüklerini ağır şekilde savsaması…” halinde mümkündür.
Bu ise “Anne-babanın akıl veya bedeni hastalığı sebebi ile çocuğa ilgisiz kalması, çocuğa terbiye sınırını aşacak şekilde sürekli şiddet göstermesi, sürekli aç bırakması, uyuşturucu kullanmaya veya suça teşvik etmesi…” gibi ağır hallerdir. Böyle bir durumda konu komşunun, akrabanın şikâyeti-tanıklığı ile yapılan tespit sonucu, yine toplum (Türk Milleti) adına mahkemeler bir tedbir kararı verebilir, ancak bu istisnai bir durumdur, topuk kanı ise her yeni doğan bebekten istenmekte, rızası olmayan her aile hakkında da (istisnasız) tedbir kararı talep edilmektedir!
Topuk kanına karşı çıkan aileler ise cahil olmayı-ihmalkârlığı bir yana bırakın, araştıran ve bu araştırma neticesinde topuk kanı alımını daha riskli buldukları için tercih etmeyen, çocuklarına düşkün ailelerdir, bu dikkat ve özenleri sebebi ile ailenin sürekli aranıp rahatsız edilmesi, “Çocuğunun elinden alınması ile…” tehdit edilmesi, ikide bir mahkemeye dikilmesi bir zulümdür, ailelere (Özellikle kadınlara) uygulanan psikolojik şiddettir!…
Bu arada bakanlık genelgesi veya bakanlık talimatı ile (Vücut bütünlüğüne müdahale anlamına gelen) böyle bir uygulamanın yapılamayacağını da söylemeden geçemeyeceğim, Devletin vatandaş ile muhâtabiyeti ancak (Anayasaya ve diğer kanunlar ile çelişmeyen) bir kanun ile olur. Genelgeler amirlerin memurlara verdiği yazılı talimatlardır ve bir kanuna dayanması gerekir, veli veya vasilerin rızası hilafına, zorla (Cebren) topuk kanı alınabileceğine dair (Doğrudan-açık) bir kanun ise yoktur.
TCK 21. maddesi “Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz…” demektedir. Ancak bir idari talimatla, topuk kanı vermek istemeyen ailelere suçlu muamelesi yapılmak istenmektedir.
Hâkimler ise siyasi veya bürokratların emri, talimatı, genelgesi ile hareket etmezler, onlar hiçbir kurumun memuru değildirler, onların vazifesi Türk Milletini ve adaleti korumaktır. Adalet ise Mülk’ün (Devletin) temelidir, milletin adalete güvenini yıkanlar bu vatana en tehlikeli terörist den daha fazla zarar verirler.
Yani özet ile aşı-topuk kanı alımı gibi koruyucu hekimlik veya genel sağlık taraması kapsamındaki uygulamaları ret etmesi sebebi ile aileler hakkında “Zorla çocukluk aşısı vurulması- zorla topuk kanı alınması” yönünde tedbir kararı verilmesi hukuken mümkün değildir, bu kararlar yok hükmündedir, bir hukuk devletinde bu yapılamaz.
Hele bazı mahkemelerin topuk kanı ve çocukluk aşıları konusunda verdiği tedbir kararlarında yazan; “İtiraz sonucu beklenmeden tedbir kararının uygulanması…” kısmı akıllara ziyandır, çünkü karar üst mahkemeden bozulur ise, ne vurulan aşı şırınga ile geri çekilebilir, nede alınan topuk kanı geri iade edilebilir, bunlar telafisi olmayan zararlardır.
Ayrıca Aile ve Sağlık Bakanlıklarının ısrarına rağmen “Zorla topuk kanı alınması yönündeki” tedbir talebini reddeden çok sayıda hâkim de vardır, şablon gerekçeler ile hâkimlerin önüne gelen, bu tedbir kararlardaki farklılık dahi vahameti ortaya koymaktadır.
Dolayısı ile böyle bir tedbir kararına dayanarak ne aile rahatsız edilebilir, ne cebir kullanılarak topuk kanı alınabilir, ne de aile hastane de hapis tutulabilir, bunları yapanlar suç işlemiş olur, çünkü Kan ve DNA 6698 Sayılı KVKK madde 6 ve devamı maddelere göre bir insanın en önemli kişisel verisidir, izinsiz veya zorla alınması, işlenmesi, paylaşılması: TCK m. 86 (Kasten yaralama 1-3 yıl hapis cezasını.), TCK. m. 90 (İnsan Üzerinde Deney 1-3 yıl hapis cezasını.), TCK m. 135-139 (Kişisel Verilerin izinsiz alınması, yayılması kapsamında 2-4 yıl arası hapis cezasını.) gerektirir. Ailenin hastanede hapis tutulması TCK m.109 (Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçu/ 1-5 yıl arası hapis cezasını), sağlık sektörü çalışanlarının aşı-topuk kanı uygulamasını reddeden aileleri sık sık arayıp rahatsız etmesi ise; “TCK m. 123/1 (Huzur ve sükûnunu bozmak suçu, Cezası; 3 aydan- 1 yıla kadar hapis cezasını) gerektirir.
Bu suçları memurlar işler ise ceza yarı oranında arttırılır. Tehdit, cebir kullanılması, bir den fazla kişi tarafından veya silahlı bir şekilde işlenmesi suçun cezasını 1 kat arttırır. Devlet Memurları Kanunu (657/5)’e göre ise: Memuriyet sırasında işlediği kasıtlı suç nedeniyle bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına mahkûm olan memurun görevine son verilir.
Bence “Zorla topuk kanı alınması-zorunlu aşı” gibi uygulamalara, (Çocukluk aşıları ve topuk kanı alımına) rızası olan aileler dahi tepkisini göstermelidir, çünkü koruyucu hekimlik-genel sağlık taraması bahanesi ile sağlıklı bir bebekten zorla topuk kanı alabilen bir sistem, hasta çocuğa zorla tedaviyi haydi haydi uygulayabilir. Bir de bakmışsınız “Ben Sağlık Bakanlığının uygun gördüğü tedaviyi uygulamak istemiyorum, kendi özel doktorumun bana önerdiği tedaviyi uygulayacağım…” deme hakkınız elinizden alınmış, sonra çocuğunuza zorla bir tedavi uygulamışlar, 15-20 yıl sonra; “Bilim ilerledi, bunun faydası yokmuş, zararı varmış…” deyip işin içinden sıyrılmışlar… Olmayan şeyler mi (?)
Anne-babanın rızası olmadan, zorla topuk kanı alınmasının hukuki anlamı; çocuklarımızın velayetinin bize değil, devlete (Yani onun memurlarına ve onları yönlendirenlere) ait olduğudur, bu ise aile-velayet kavramlarının yerle bir edilmesi, anlamına gelir. Zaman içinde bu tip uygulamaların (İlaç şirketlerinin faydasına) kanunlaşma tehlikesi de mevcuttur, çünkü günümüz dünyasında Ulus Devletler ile Global Şirketleri birbirinden ayıran çizgiler incelmiştir.
Av. Cüneyt Bülent Şeker
(EK:1) https://twitter.com/hakikatbilgisi/status/1759659721294786894
(EK:2) https://twitter.com/ErkanTrukten/status/1746817477986635986
(EK: 3) https://vitamingiller.com/besikden-mezara-saglik-yenidogan-tarama-testi-topuk-kani/
(EK: 5) https://www.haberturk.com/anayasa-mahkemesi-aile-rizasi-olmadan-topuk-kani-alinamaz-1782444
(EK: 5) https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2014/4255
(EK: 7) https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2014/4077