Demokrat Zafer

HRANT YÜRĞİMİZDE BİR SIZI VE UTANCIMIZDIR.

Geçmiş dönem CHP Parti Meclis Üyesi Güler Buğday makalesinde;

“Kanı kandan üstün tutarak kardeşlik olmaz.”
“Evet bu topraklarda gözüm var. Ama alıp koparmak için değil, onun altında yatabilmek için”
Bu yazı Hrantı kaybettiğimizde yazıldı.
Tek kelimesine dokunmadım okuyun bakalım hiç ders almış mıyız?
Bu yazıma çok daha çarpıcı ve dikkat çekebilecek farklı bir başlık atabilirdim. Hatta bu başlık slogan olacak, akıllarda kalabilecek nitelikte olabilirdi. Ama ne işe yarardı?
Oysa bu başlığı ülkemizdeki 70 milyon insana hatta tüm dünyaya insanlık dersi veren bir hanımefendinin yüreğinden çıkardığı çığlığından aldım.
Daha önce tanımadığım, yüzünü görmediğim, sesini hiç duymadığım bir yiğit kadını, bir bilge kadını, hoşgörüyü ve insan sevgisini tüm hücrelerinde hisseden ve tüm dünyaya hissettiren, herkese insan olmayı, onurlu olmayı, yurtsever olmayı, millet olmayı hatta nasıl milliyetçi olunabileceğini öğretecek kadar yürekli, milyonları ağlatan ama kendi gözyaşlarını içine akıtan cesur bir kadını, Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm yurttaşları gibi ben de bu acılı günde tanıma fırsatını buldum.
Evet bu kadın, 19 Ocak 2007’de İstanbul’da uğradığı silahlı saldırı sonucunda yaşamını yitiren Agos gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in sevgili eşi Rakel Dink…
32 yıllık hayat arkadaşını, çocuklarının babasını, torunlarının dedesini, sevgilisini, yaşam mücadelesindeki yol arkadaşını uğurlarken, son mektubunu yüz binlerin önündeki kürsüden milyonların yüreklerine ulaşarak okudu.
Daha doğrusu tüm dünyaya haykırdı. Özellikle de dünyayı kan gölüne çevirenlere, karanlıktan medet uman ruhu kirleniş, benliği öfke ve nefretle iğfal edilmiş tüm insanlık düşmanlarının yüzüne okudu.
Benim gibi ağlamamayı meziyet ve güçlülük sanan bir insanı bile saatlerce ağlatan, düşünemediklerimi düşündüren, bir kez daha kendimizle ve vicdanımızla yüzleşmemizi sağlayan bu hanımefendinin, bu anlamlı sözünü bu nedenlerle başlık olarak kullanma gereği duydum.
On binlerin yürüdüğü, üst kimliği insan olan herkesin acı duyduğu Hrant Dink’in cenaze töreninde “sevgiliye mektup” olarak okunan ağıtta Rakel Dink,
“Nefretle, hakaretle, kanı kandan üstün tutarak güzel gelecekler olmaz kardeşlerim ”derken, sözlerini ve ne ifade ettiğini acaba herkes doğru anlayabildi mi?
Yine; “Sevgilim, sevdiklerinden ayrıldın, çocuklarından ayrıldın, torunlarından ayrıldın… Sizlerden ayrıldı. Kucağımdan ayrıldı, ama vatanından ayrılmadı…” sözlerindeki gerçek milliyetçiliği acaba insan olan, vicdanı olan, ülkesini gerçekten seven insanların unutmasına olanak var mı?
Milyonlar alkış ve karanfillerle kendisini uğurlarken “O bizim evladımızdı, o bir yurtseverdi” diye gözyaşı döken Tüm halkların dünyaya örnek olan tavrını görüp, bu milletin bir ferdi olmaktan gurur duymayan, ruhu kirlenmiş ve milliyetçiliği ırkçılık temelinde algılayıp linç kültürünü meşrulaştırmaya çalışan zavallılara bu sahip çıkış bir tokat değil miydi?
Yine Türk halkının, Ermeni asıllı yurttaşımız Hrant Dink’in hunharca öldürülmesine karşı koyduğu tavır ve sahip çıkışındaki “Hepimiz Ermeni’yiz, hepimiz Hrant” sözlerindeki büyüklük, derinlik, emperyalistlere karşı kurtuluş savaşının kazanılmasını sağlayan ruhun bir kez daha ortaya koyduğu birlikteliğin tesadüf olmadığını anlamak istemeyen karanlık güçlere göstermedi mi?
Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin ne kadar sağlam atıldığını gösteren bir milletin haykırışı, dik duruşu ve insanlık dersi verişinin sembolü değil miydi?
Cenazedeki sessiz çoğunluğun sesi ve içtenliği: Her fırsatta Türkiye’yi hedef tahtasına oturtan, insanlık dersi veremeye kalkan Avrupa’nın ve diğer dünya devletlerin kendi ikiyüzlülüklerini ve defolarını görmeleri için ders alınası bir örnek olmadı mı?
Fanatik Ermeni terörüne kurban verdiğimiz diplomatlarımıza sahip çıkmayan, yapılan katliamlara seyirci kalan hatta üstünü örtüp katilleri koruyan Avrupalılar, acaba bu cenazedeki birliği ve bütünlüğü görüp, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve halkının verdiği insanlık dersinden nasiplerini almışlar mıdır?
Hiç kimse bu katliamı farklı mecralara çekmesin. Yöneticiler kendi yarattıkları iklimin sonucundan korkup gerçekleri maniple etmesin. Çünkü Hrant Dink’in göstere göstere katledilmesi planlı, örgütlü ve siyasi amaçlı bir terördür.
Bu cinayet: “Biz güvercinleri de vururuz” diyen, kanla beslenen, kana doymayan, kan üzerinden siyaset yaparak güç ve servet sahibi olan kirli ellerin, ister planlayarak, ister azmettirerek, isterse tetikçilik yaparak sahneye koyduğu insanlık dışı bir katliamıdır.
İster Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak isteyen dış güçlerin, ister yabancı istihbarat birimlerinin tertibi, isterse kendi karanlık dünyalarına yaşama alanı yaratmak isteyen, fanatik, şoven, kaba milliyetçilik zırhıyla hakkı hukuku yok sayıp terör estiren çetelerin işi olsun. Bu cinayet affedilemez. Bu barbarlık ve ilkelliğe kılıf ve mazeret uydurulamaz. ‘Ama’lar arakasına saklanılamaz.
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti farklı kimliklere, farklı inanışlara, farklı düşünce ve yaşam tarzlarına tahammülü olmayan, hoşgörü göstermeyen, barbar ve ilkel insanların yaşadığı hukuku hiçe sayan bir kabile devleti ve faşist dürtülerle yönetilen bir ülke değildir.
Son yıllarda giderek artan, yaşamın tüm alanlarına egemen olan şiddet kültürünü Türk halkı benimseyemez. Cehalet ve feodalitenin kıskacında tutsak olanların uyguladığı aile içi şiddette, çocuk tacizlerine, ensest ilişkilerdeki barbarlığa, töre cinayetlerine, mahkeme ve adaletin yerine geçen infaz timlerinin hoş görüldüğü, arka çıkıldığı, korunup kollandığı bir ülke olamaz.
Hrant Dink’e sahip çıkan, onun arkasından gözyaşı döken tüm yurtseverler, aydınlar, siyasi düşünceleri, inançları ve kimlikleri birbirinden farklı olan tüm halk kesimleri, etnik ve dinsel ayrımcılığı reddettiklerini dosta düşmana anlatmışlardır.
Türkiye’nin gücünün ve büyüklüğünün farklı kimliklerin zenginliğinden kaynaklandığının bilinciyle, farklı düşüncelere tahammül ve hoş görü ile birlikte yaşamanın erdemi ve Allah’ın buyruğunun da böyle olduğunun bilinciyle büyük bir sınav vermişlerdir.
Türk halkı dün gerçek milliyetçiliğin ne olduğunu, 301. maddeyi kılıf gibi kullanan kendi korkularının esiri olmuş yöneticilerin yüzüne “Hepimiz Ermeni’yiz, hepimiz Hrant” diyerek fiilen kaldırmışlardır.
Düşünceden ve ifade özgürlüğünden bu ülkenin bölünmesinin mümkün olmadığını anlatmanın yolunu hep birlikte bulmuşlardır.
Çünkü Hrant Dink’in sağlığında söylediği gibi: “Evet bu topraklarda gözüm var. Ama alıp koparmak için değil, onun altında yatabilmek için” sözlerinin ne anlama geldiğini, kimliklerden korkmadan birlikte yaşamanın yolunun bulunabileceğini anladıklarını kendilerini yönetenlere de göstermişlerdir.
Türk halkı, asıl bölücülüğün, kaba ve bağnaz milliyetçilik kisvesi ile kendi komplekslerine esir düşmüş, kirlenmiş ruhlu korkak insanların tavırlarından olacağını görmüştür
Halkımızın korkması ve özen göstermesi gereken durumsa: Dış dünyanın özellikle Türkiye üzerinde emelleri olan emperyalistlerin oynamak istediği oyuna, tıpkı 12 Mart ve 12 Eylül öncesindeki gibi ayrılıkçı tohumları ektirip, milli duyguları, milli değerleri, din gibi kutsalları kaşıyarak tahrik etmek isteyenlerin oyununa gelmektir.
Hrant Dink, bu topraklarda hep birlikte, barış, kardeşlik içinde ve özgürce yaşayabilmek için hapse değil ama mezara girdi. Ne yazık ki sağlığında yapamadığını ölümüyle başardı. Bu nedenle hepimize sorumluluklarımızı ve görevlerimizi anımsattı.
Gereksiz korkulardan, ülkesini seven, toprağına bağlı, bu milletin değerlerine sahip çıkan kendi insanımızın farklı kimliğinden dolayı kuşku duymadan, paranoya oluşturmadan yaşayabileceğimizi bize gösterdi.
Bunu yaparken; Ortadoğu’yu enerji koridoru olarak gören, 40 yıl sonrasının su politikalarına sahip olmak için şimdiden Türkiye üzerine oyunlar kuran karanlık güçlere karşı sağlam ve birlikte olmayı başararak yapmamız gerektiğini anlattı.
Bizi zayıflatmaya çalışanlara karşı etnik, ırkçı, dini, mezhepsel ya da inanç farklılıklarına bakmadan, kadın erkek ayırmadan kardeşlik bağlarımızı daha da sağlamlaştırarak, vatandaşlık bilincimizi daha da yükselterek karşı koyma bilincine ulaşmamıza sebep oldu.
Bunun için öncelikle durumdan kendilerine vazife çıkarıp Türkiye’yi dış dünyaya rezil eden, zora sokan gençlerimizi ölüm timlerine dönüştüren anlayışlara karşı hakkı hukuku işletmeliyiz. Rakel Dink’in dediği gibi, bir bebekten katil yaratanları ve arkalarındaki karanlığı sorgulamadan bunları başaramayız.
Uğur Mumcu’yu bir kez daha anıyoruz.. Sorarım sizlere, ona ne diyeceğiz? Türkiye’de hâlâ en ucuz şeyin insan yaşamı olduğunu mu? Hele ki o insanlar barıştan, özgürlüklerden yana, insanca yaşanası bir dünya yaratmak isteyen, ülkesini gerçekten seven, ülkesinin tam bağımsızlığını savunan yurtsever ve onurlu insanlarsa…
Not: Bu yazımı okurken insanların bir gerçeği bilmesini istiyorum.
Benim ailemin anne tarafındaki atalarını Erzurum’un Hasankale ilçesinde Ermeniler hunharca katletmiş ve anneannemin yoksulluk ve yoksunluk içinde bir yaşamı acılar içinde geçirmesine sebep olmuşlardır.
Ancak bu çekilen acılar bizlere ders olmalı ve bizler bu olaydan fayda sağlamak isteyen odakların piyonları olmamalıyız. Bağnaz milliyetçiliğin ve ırkçılığın yaratacağı iklimde gençliğimiz zehirlenip, vurucu timlere ve yalnız kurtlara dönüştürülmemelidir.
Hrant Dink, içte ve dışta bu tehlikeyi görüp engel olmak isterken “Ne İsa’ya ne Musa’ya” yaranamadan ve yaşarken doğru anlaşılamadan katledilmiştir.
Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı, tüm dostlarına sabır dilerim. Ayrıca bir ferdi olmaktan onur duyduğum Türk halkına; gösterdiği uygar, insana değer veren duruşunu dosta düşmana ders vererek gösterdiği için teşekkür ederim.
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ