Hayri Ekrem Peker; “ABD İstedi Türkiye Sorgusuz Sualsiz Teslim Etti! Zenginleşirken Fakirleştik!”
Nisan 2012’de ABD, Türkiye’den nükleer tıp araştırmaları için kullandığı yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyumu istedi. Atom bombasında kullanılabilecek düzeydeki 5 kilo 400 gram uranyum Ankara tarafından teslim edildi. İran’ın atom bombası programı ile ilgili olarak en büyük kaygı Tahran yönetiminin elindeki yüzde 20 oranında zenginleştirilmiş uranyumu daha da zenginleştirmesi. Çünkü yüzde 20’lik uranyum enerji üretiminde kullanılırken, uranyum yüzde 90’a kadar zenginleştirildiğinde bu elinde bir atom bombası şeması olan bir ülkenin o anda nükleer bomba sahibi olması anlamına geliyor. Washington Post gazetesinin önceki gün yayınladığı haberde ABD yönetiminin Seul’de yapılacak olan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılacağı nükleer güvenlik zirvesi öncesinde Türkiye’ye ‘elindeki yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyumdan feragat ettiği’ için teşekkür ettiği belirtildi. Washington Post’a göre Türkiye; Romanya, Libya, Şili ve Sırbistan’la birlikte 30 atom bombası üretebilecek miktardaki yüksek derecede zenginleştirilmiş uranyumu ABD’ye teslim etti. Bunun karşılığında da araştırmalarda kullanılmak üzere daha az düzeyde zenginleştirilmiş uranyumu aldı.
Dünya Bülteni’nin haberinde belirtildiğine göre nükleer uzmanlar bir terör örgütünün atom bombası üretmekte en çok zorlanacağı şeyin, bu kalitede uranyuma erişebilmek olduğunu ifade ediyor. Bu nedenle ABD, El Kaide dahil birçok terör örgütünün bu tür uranyuma sahip olan ülkelerden bu materyali çalmasını engellemek için bu tür girişimlerde bulunuyor. Daha önce de Yunanistan, Brezilya, Bulgaristan, Portekiz, Slovenya, İspanya, İsveç ellerindeki uranyumu ABD’ye teslim etmişti. Türkiye’de bir nükleer santral yok ancak Küçükçekmece Nükleer Araştırmalar Merkezi’nde ve İTÜ laboratvarlarında nükleer tıp alanında çalışmalar yürütülüyor. Uranyumun enerji maliyetlerini düşüreceğini belirten Bursa’da kültürel tarih zenginliğine katkı koyan birçok kitabın yazarı Kimya Mühendisi Hayri Ekrem Peker konuyla ilgili açıklamalarda bulundu.
Peker; “Ağustos ayında Alman Cumhurbaşkanı “Nükleer santralleri kapattık. En büyük enerji kaynağımız artık güneş” diye açıklama yaptı. Aynı ay benzer bir açıklamayı Danimarka başbakanı yaptı.
Şaşırdım ve kıskandım. Güneşi, günü bizden çok az olan bu iki ülkenin güneş enerjisiyle nükleer santrallerden daha fazla enerji elde etmelerini kıskandım.
Hollanda’nın “Küçük depremler yaratıyor” diye doğalgaz üretimini “Kötü günlerde kullanırız” diye sonlandırdığını biliyordum. Adamlar küçük sarsıntıları dert edip doğalgaz kaynaklarını kullanmazken biz Konya Ovası’nın altındaki denizi bitirdik. 1000 obruk oluştu ama zerre kadar dert etmeyip sulu tarıma devam ediyoruz. Üstelik bu obruklar başka vilayetlerde de devam ediyor.
HES yani hidroelektrik santrallerini hesapsızca teşvik ederek doğal dengeyi bozduk. Dereler kurudu. Yetmedi pınarları
Kaynakları, gözeleri de su satan şirketlere hediye ettik. Çoğu bir alıp iki kullanıyor. “Kaçak kaynak suyu kullanan var mı” diye kontrol edilmiyor.
Avrupa kömür santrallerini kapatırken biz teşvik ediyoruz. O da ayrı bir sorun.
Gelelim nükleer enerjiye? Türkiye’nin 1970’li yıllarda 2 nükleer santrale ihtiyacı vardı. Ufku olan bir iktidar olsaydı soğuk savaş yıllarının ikliminden faydalanıp bunu yapabilirdi.
Türkiye nükleer enerjiyle uzun yıllar önce tanıştı. Amacıyla Küçük Çekmece’de Nükleer araştırma merkezi kuruldu. Bu kuruma yazının sonunda tekrar değineceğim.
1990’larda Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı döneminde bir adet Nükleer enerji santrali kurulması gündeme geldi ve bazı adımlar atıldı. Yer olarak Akkuyu seçildi.
Konunun geçmişine gelirsek:
14 Aralık 1998 tarihinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile beraber Marmara Ereğlisi’nde doğal gaz çevrim santralinin açılışını yapan Başbakan Mesut Yılmaz;
Enejide dışa bağımlılıktan kurtulabilmek için alternatif enerji kaynaklarının kullanılması gerektiğini söyleyen Başbakan Mesut Yılmaz, en kısa zamanda nükleer enerji santrallarının tamamlanması gerektiğini vurguladı. Yılmaz, bütçeden ayrılan kaynaklarla Türkiye’nin enerji yatırımlarının tamamlanmasının mümkün olmadığına dikkati çekti.
Törende konuşan ABD’nin Ankara Büyükelçisi Mark Parris ve ABD Başkanı Bill Clinton’ın Enerji Danışmanı Richard Morningstar da Türkiye’de çok uluslu şirketlerin gerçekleştirdiği, Türkiye’nin enerji yatırımı için gelecekte de ideal bir ülke olduğunu söyleyerek Mesut Yılmaz’a destek verirler.
Nükleer enerji santrali kurmak için 1997 yılında başlayan süreç ihale iptal edilmesiyle biter ve yeni bir tartışma süreci başlar.
“Nükleer hayali pahalıya patladı.”
- 07.2000 tarihli ve Zülfikar Doğan imzalı bir haber iptal sürecini ayrıntılarıyla anlatır.
Türkiye nükleer santral ihalesinden vazgeçti. Ancak kararın alındığı önceki günkü Bakanlar Kurulu’nda ANAP lideri ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz’ın teklifi ve koalisyon ortaklarının sıcak bakmasıyla ihaleye katılan şirketlere harcamalarının karşılığı olarak 30 milyon dolar ödenmesi düşünülüyor. TEAŞ yetkilileri ise böyle bir ödeme yapılmasının hiçbir hukuki, yasal temeli bulunmadığını belirttiler.
TEAŞ yetkilileri, ödeme ile ilgili olarak şu değerlendirmeyi yaptılar:
“İhaleyi bitirip, yapım kontratı veya başka bir şey imzalamadık ki, tazminat veya başka bir ad altında ödeme yapalım. Bu doğrultuda ihalenin başlangıcından bir talebi yok. Olmadı da.
… Enerji Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili, 1972 yılında 1993 yılına kadar proje çalışması, müşavirlik ücreti, personel gideri eskalasyon ve incelemeler için 150 milyon dolar harcandığını kaydetti.
Bölgeye giden yolların yapılmış, altyapı, su getirilmesi ve Akkuyu’daki TEAŞ sosyal tesisleri, lojmanları ile birlikte bölgede ciddi bir altyapının kurulmuştur. Akkuyu’da mevcut altyapı üzerine bir doğalgaz, ya da ithal kömüre dayalı termik santral kurulmasını da gündeme gelmiştir.
ANAP lideri Yılmaz, nükleer enerji ile elde edilecek enerjinin kilovatt saatinin 6 cent olduğunu, doğalgazdan sağlanacak enerjinin ise 4.2 cente geldiğini de hatırlattı.
(O dönemde Avrupa’da nükleer enerjinin kilovat saati 2.5-3 centti).
Milleti de hazırlamak için de ara ara plansız kesintiler yapılıyordu. İhaleyi kazanmak isteyen Kanadalı bir firmanın 50 milyon dolar rüşvet dağıttığı çok yazılıp çizildi.
İhaleyi alamayan Kanadı firmasının iflas ettiğini basından okuduk.
“2012”
Kanadalı Candu şirketi ile ve Elektrik Üretim AŞ (EÜAŞ) arasında Sinop Nükleer Santrali Projesi için imzalar atıldı.
Çırağan Sarayı’ndaki imza törenine katılan Enerji Bakanı Taner Yıldız, burada yaptığı konuşmada, ”Bugünkü imza Türkiye’nin nükleer güç santralleri ile alakalı ortaya koymuş olduğu kararlılığın altını yine kalın çizgilerle çizen bir imza olacak” dedi.
Türkiye’nin bu konuda kendisine gelen herhangi bir teklifi, istekli olan bütün firmaları dikkate aldığını anlatan Yıldız, şunları söyledi:
”Türkiye, hiçbir teklife kayıtsız kalmadığını göstermektedir.
Yıldız, ”Türkiye büyüyen gelişen yapısı ile nükleer güç santrallerinde en az üç ana santralde 12 ünitelik bir yapıyı kurgulamak durumundadır” dedi. (Anadolu Ajansı 20 Nisan 2012)
“Filmin sonu…”
Nükleer santral kurmanın çok karlı olduğunu Kanada firması örneğinde gördük. Doksanlı yılların dolarının alım gücünü hesaplarsak günümüz parasıyla dağıtılan rüşvetin 150 milyon dolar olduğunu diyebiliriz.
Avrupa başta olmak üzere nükleer enerji gözden düşerken, santraller tek tek kapatılırken ülkemizi yönetenler birdenbire çoştular ve Ruslarla anlaştılar. Ruslar iki nükleer santral birden yapılıyorlar ve bunlar bizim diyorlar. Üçüncü için zemin yoklanıyor. Peki bu santrallerde üretilecek elektriğin kilovat saati ülkemiz sanayicisine kaça satılacak biliyor musunuz? 12.5 CENT
Gelelim ülkemizdeki 1959 yılında kurulan nükleer reaktöre: Çekmece kurulan Nükleer Araştırma Merkezi’ne:
Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi (ÇNAEM) 1959 yılında Küçükçekmece Gölü’nün kıyısında kurulmuştur. TR-1 nükleer araştırma reaktörünün açılışıyla 1962 yılında araştırma faaliyetlerine başlanmıştır. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’na bağlı olarak çalışmaktadır. Nükleer konularda araştırma, geliştirme, uygulama, eğitim ve bilgilendirme faaliyetleri yürütmektedir. ÇNAEM’ deki alt bölümlerde çevre radyasyon analizi, izotop üretimi gibi birçok önemli bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetleri yapılmıştır. Araştırmalar 1984 yılında TR-1’in beş katı gücündeki TR-2’nin faaliyete geçmesi ile hız kazanmıştır. 2018 yılında adı değiştirilerek Teknoloji Geliştirme ve Radyoaktif Atık Yönetimi Dairesi olmuştur.
Buraya niye değindim. Çok insan nükleer santraller sayesinde atom bombası yapılacağını sanıyor. Oysa yıllar önce bu kurumda zenginleştirilen 14-15 atom bombası yapılabilecek uranyum yaptığımız antlaşma gereği ABD’ye teslim edildi.” ifadelerini kullandı.