Ekrem Hayri Peker yazdı; AVRUPA DİLLERİNİN GİZLENEN KÖKÜ: TÜRKÇE
Kimya mühendisi, araştırmacı yazar, STK yöneticisi Ekrem Hayri Peker makalesinde;
Dünya Dillerini Kavramanın Şifresi
Kaan Arslanoğlu’nu birkaç yıl önce Odatv’de yazdığı yazılardan tanıdım. Birkaç yıl önce “Erken Türk ve Ön Türk Tarihi üzerine çalıştığım için yazdıkları ilgimi çekti.
Çalışmalarımda taş anıtlar ve kurganlardan yola çıkıp bu alanda birkaç kitap yazdım. Ben Erken Türklerin yayıldığı alanları taş anıtlar ve kurganlarla göstermeye çalıştım. Ama, Kaan Arslanoğlu cepheden hücum ediyor.
Kaan Bey’in farkı matematikçi beynine sahip bir tıp doktoru olması. Kaan Arslanoğlu’nun tezleri önce şaşırtıcı geldi ama inceledikçe, daha önce incelediğim Kızılderili dillerindeki bazı sözcükleri görünce tezine inanmaya başladım.
Arslanoğlu, “Türkçe ‘Hint-Avrupa’ denen dillerin köküdür. Çünkü bu dilleri konuşan halkların kökü Proto-Türk ve Turanlıydı. Bu gerçek 20. Yüzyıla kadar batılı önemli bilim insanınca ifade edildi. Ama ne zaman Hint-Avrupa kuramı uyduruldu ve dilbilimde mutlak egemen hale geldi, bunlar unutulmaya yüz tuttu.”
Bu tezin doğruluğunu kendi çalışmalarımdan biliyorum. Ernest Renan müdahale edene kadar şarkiyatçılar, “Avrupa’da ve dünyanın her tarafındaki devasa taş anıtların Turani kökenli olduğunu, Başta Fransa ve İngiltere başta olmak üzere çok sayıda yer adının Turani kökenli olduğunu (Türkistan’daki yer adlarını örnek göstererek), Avrupa’da Turani kökenlilerin yaşadığını yazıyorlardı.
Renan’ın müdahalesinden sonra Ana Britanica Ansiklopedisi’nin bazı maddeleri bile değiştirildi.
“Ama bazı bazı bilginler unutmamış görünüyorlar ve aynı doğrultuda yayın yapmaya devam ediyorlar. Biz bu çalışmaları çok daha yukarı düzeye getirdik. Elimizde bu paragrafın ilk iddiayı kanıtlayacak fazlasıyla kanıt var. Tüm bu bilgiler genetik çalışma sonuçlarıyla ve kültürel, tarihi verilerle güçlü biçimde desteklenmektedir.”
Taş anıtlar, kurganlar, pars/leopar kültü, taş baba ve analarla devam eden kültürel izler bugün başta Avrupa, Urallar, Kafkasya, Anadolu ve Türkistan’da görülmektedir.
“Hint-Avrupa” tezinin en zayıf yanı bu halkın ne atalarının ne de ana vatanlarının belli olmamasıdır. Neyi seçseler “Hititler ve Anadolu” örneğinde olduğu gibi araştırmalar derinleştikçe boşa çıkmaktadır.
“Hint-Avrupa” tezi emperyalistlerin sömürge politikalarının örneği olmuştur. Hindistan’ı işgal eden sömürgeci İngilizler tarafından sömürülerini meşrulaştırmak için kullanmışlardır.
Gen teknolojisinde gelişmeler Kaan Arslanoğlu’nun ve benim tezlerimi desteklemesi hiç de sürpriz olmadı.
“Öte yandan dilin gerçek köklerini araştırmamız insan düşünce kodlarını konusunda, dil ve düşüncenin gelişimi konusunda önemli bilimsel açılımlar sağlayabilir. Bunun için en eski ve en gelişmiş dillerden birisi olan Türkçeyi diplemesine araştırmak şarttır. Bu alanda bir ilerleme sağlamak Batı emperyal ideolojisinde koca bir gedik açabilir.”
Sözün özeti bu. Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu bu amaçla kurulmuştu. Ama Türklerin kurduğu binlerce kenti bilmeyen tarihçilerimiz Türkler için GÖÇEBE deyip geçtiği sürece emperyalist batı tezleri daha çok tarih olarak okutulmaya ve anlatılmaya devam eder.
Ekrem Hayri Peker