CUMHURİYET’TEN BUGÜNE DEĞİŞEN EDEBİYAT VE SANATI KONUŞTULAR
Nilüfer Belediyesi’nin düzenlediği “Cumhuriyet Ve…” temasıyla düzenlediği Kütüphane Günleri’nde konuk olan A. Ömer Türkeş, Mine Söğüt ve Turgay Erdener, Cumhuriyet’in edebiyatı ve sanatını konuştu.
Nilüfer Belediyesi Kütüphane Müdürlüğü’nün bu yıl Cumhuriyet’in 100. yılına özel olarak
“Cumhuriyet Ve…” temasıyla düzenlediği Kütüphane Günleri, A. Ömer Türkeş, Mine Söğüt ve Turgay Erdener ‘in katıldığı söyleşi ile devam etti.
Nâzım Hikmet Kültürevi’nde gerçekleştirilen söyleşiye, ilgi büyük oldu. Cumhuriyet’in sanatı ve edebiyatının ele alındığı söyleşiyi Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem ile eşi Zeynep Terzioğlu Erdem’in yanı sıra çok sayıda vatandaş ilgiyle takip etti.
Cumhuriyet romanının, cumhuriyetle birlikte başlamadığını belirten A. Ömer Türkeş, 1970’de Osmanlı’da ilk roman yazıldıktan sonra Cumhuriyet’e kadar geliştiğini ve olgunlaştığını söyledi. Cumhuriyet tarihinde yaşanan pek çok olayın Cumhuriyet romanı içinde karşılığını bulduğunu ifade eden A. Ömer Türkeş, “Türkiye’deki pek çok toplumsal ve tarihsel mesele, romanların konusu olmuştur. İlk Osmanlı yazarlarının da niyetlerinde, ‘Osmanlı nasıl kurtulur’ meselesi vardı ve kurtuluş yöntemlerinden biri, kültürel olarak batılılaşmaydı. Bunun aracı da romandı. Cumhuriyet’in ilk romanlarına baktığınızda o dönemin gerilimlerini olmadan ele almak mümkün değil. Tarih romanlarıyla da bir biçimde siyasi alandaki kavgaların edebiyat üzerinde başka yansımalarıyla sürdüğünü söyleyebiliriz. 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde ne yazık ki edebiyatın eleştirilen damarını sürdürenlerin de çeşitli baskılarla karşılaşmasını görüyoruz” dedi.
1950’li yıllarda köy romanları ve kentteki modern bireyin bunalımının anlatıldığı iki temel akım görüldüğünü belirten Türkeş, 12 Eylül darbesiyle muhaliflik zihniyeti ezildiği için siyasetle edebiyat arasındaki ilişkinin yavaş yavaş azaldığını söyledi. Türkeş, 2000’lerden sonraki edebiyatın değişimini de şu sözlerle paylaştı: “Yeni akımların gelmesi, yeni hayat tarzlarının gelişmesi, tüketim kültürünün yükselmesiyle birlikte ana akım edebiyat, gündelik olaylardaki hafif şeyleri anlatıp, hoşça vakit geçirmek diye bileceğim tarzda bir edebiyat bir yandan da eskinin hala reflekslerini taşıyan bir edebiyat aynı anda görülüyor.”
Cumhuriyet ile birlikte ana akım müziklerde yozlaşma olduğunu söyleyen Turgay Erdener de, “Cumhuriyet’ten önce müzik, evde değildi başka bir yerdeydi. Sarayda Abdülhamit vals yazabiliyordu. Ama Türkiye’de başka müzik vardı. Biri, divan edebiyatı destekli saray müziği, diğeri de halk müziği. Cumhuriyet ile beraber aslında ana akım müziklerde yozlaşma oldu. Saray müziği saraydaki olağanlığını yitirdi, başka ticari yükler bindi üstüne. Gazino müziği, piyasa müziği haline geldi. Halk müziği de yurttan sesler topluluğu gibi doğal olmayan bir takım şeylerle yapılır oldu. Koro diye bir şey yok. Cumhuriyet’te üretilen, doğru olmayan şeylerin başında geldiğini düşünüyorum. Bu, bölgelerin kendine has özelliklerini de törpüledi. Çünkü tek bir şey yaratılmak isteniyordu. Geleneksel müziklerimizde bir yenileşme düşüncesi belki de cumhuriyetle birlikte ortaya çıkıyor. Müzik, olması için şiir ve roman gibi basılması düşüncesindeyim. Nadir notaların nadir olarak basıldığı yerlerden biri de Nilüfer. Koro eserleri yazılmıştı Orhan Kemal ve halk şairleri zamanında. O zaman o notalar basıldı ve müzisyenlere ulaştırıldı. Çölde vaha gibi bir konumda görüyorum Nilüfer’i” ifadelerini kullandı.
Cumhuriyet’in en büyük kazanımlardan birinin kişiye her şey olma özgürlüğü tanıdığını söyleyen Mine Söğüt de, Cumhuriyet’in edebiyatçılara, sanatçılara, düşünürlere ve medyaya tanıdığı tartışma alanı olduğunu, ancak bunun doğru kullanılamadığını belirtti. Söğüt, “Asıl tartışmamız gereken şeyleri tartışmayıp, kimlikler, kökler, inançlar, gelenekler gibi çoktan aşılmış ya da aşılmaya çalışan ana şeyler olması gereken meselelerin üzerinde oyalanarak, bugünkü sonucu elde ettik. Çok kötü şeyler yaşansa da ileri doğru hayal kurabiliyordunuz bu coğrafyada. Bugün geleceğe yönelik kurduğunuz bütün hayaller sansürlü, daha korkuncu otosansürlü oluyor. Edebiyatın ya da sanatın, kültür ortamının bir yüzyıl içinde yaşadığı bu artı ve eksilerin, bugünden yaptığımız bütün değerlendirmelerin, eksik kalacağını düşünüyorum” dedi.
Söyleşinin sonunda Nilüfer Belediyesi Kütüphane Müdürü Şafak Baba Pala, konuklara teşekkür etti.