Çankaya Köşkü’nü yok etmeye çalışanlardan Dolmabahçe Sarayı’nda bayram yapması beklenemezdi.
Zafer Partisi Sözcüsü Uğur Batur, Türkiye gündemine ilişkin partimizin görüşlerini paylaştı.
Uğur Batur: Bildiğiniz gibi geçtiğimiz günlerde Cumhuriyetimizin 100. yılını kutladık. Pek çok sanatçı 100. yıl anısına şarkılar besteledi ve seslendirdi. Televizyonlarda kurumlar, kuruluşlar ve şirketler birbiri ile yarışırcasına 100. yıla yakışan ve Atamıza özlemimizi hatırlatan reklam filmleri yaptılar. Belediyeler, hepsi olmasa da şehirlerinde ve ilçelerinde çok coşkulu gösterilere imza attılar. Yani kısacası Atamızın kurmuş olduğu bu Cumhuriyete bağlı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, silah arkadaşlarına ve tüm şehitlerimize vefa duygusunu içinde barındıran herkes bu bayramı bayram gibi kutladı.
Sayın Erdoğan da bu bayramı kutladı. Ama sanırım istemeye istemeye olacak ki Cumhuriyetin 100. yılı gibi önemli bir kutlamayı İstanbul’da bir vatan hainin ve soysuzun köşkünde kutladı. Vahdettin’e vatan haini ve soysuz diyen Atatürk’tür. Nutuk’ta özellikle Vahdettin hakkında böyle söylüyor. İngiliz yük gemisinin ambarında saklanarak bu ülkeden kaçan bir vatan haindir. AKP hükümeti olarak sizler ise Cumhuriyetin 100. yılında Türk donanmasına Vahdettin gibi bir vatan hainin köşkünü selamlattınız. Zaten Çankaya Köşkü’nü yok etmeye çalışanlardan Dolmabahçe Sarayı’nda bayram yapması beklenemezdi. Nasıl ki Çankaya Köşkü yerine kendilerine bir saray yaptılar tabii ki Dolmabahçe Sarayı’nın da bir alternatifi olmalıydı. O da Vahdettin Köşkü’ydü.
Bu kutlama bir konuşma ile de taçlandırılmalıydı. O da oldu. Cumhuriyetimizin 100. yılında 1923 Türkiye’si ile 2023 Türkiye’si kıyaslandı. Kurtuluş Savaşı öncesi limanlarımız, bankalarımız, ticarethanelerimiz, demiryollarımız, madenlerimiz, ağır sanayimiz hep yabancıların elindeydi. Toplam sermayenin sadece yüzde 10’u Türk’tü. Ticaret gayrimüslimlerin elindeydi. Türkler herhangi bir meslek grubunda çırak bile yapılmıyordu. Bankacılık işlemleri bile Fransızca yapılıyordu. Türkiye’de Türksüz bir sistem kurulmuş durumdaydı.
Sonrasında Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde verilen bir Kurtuluş Savaşı başlatıldı. Kurtuluş savaşı sonrası 13 milyon nüfusun 11 milyonu köylerde yaşıyordu. 40 bin köyün 37 bininde okul yoktu. 30 bin köyde cami yoktu. Salgın hastalıklar almış başını gitmişti. 1 milyon kişi frengi, 2 milyon kişi sıtma olmuştu. Sadece 554 doktor, 69 eczacı vardı. Bu eczacıların ise sadece 8’i Türk’tü. O durumda bile Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve beraberindekiler yılmadı. Bu vaziyetteki bir ülkeyi ayağa kaldırdı. Savaştan yeni çıkmış ve bitik denilen bir ülkede 14 yılda 46 tane fabrika kurdu. Hem de başka devletlerden tek kuruş para almadan. Ülke öyle bir hale gelmeye başladı ki Almanya’dan bilim adamları, mühendisler bizim ülkemize gelip çalışmaya başladı. O tarihlerde bizim ülkemiz cazibe merkezi olmaya başlamıştı. O zamanlar atılan her temel o kadar sağlammış ki ne değerler bozulabildi ne de satmayla o zaman inşa edilenler bitirilebildi.
Evet sata sata bitiremediniz…
2003 yılında TEKEL’İ sattınız; 292 milyon dolara. İçindeki boş şişeler bile daha fazla ederdi, etti de. Onu alan ve kendini uyanık sanan müteahhitlerimiz bunu 810 milyon dolara Amerikalılara sattı. Amerikalılar da bunu 2,1 milyar dolara İngilizlere sattı.
Seydişehir Alüminyum’u sattınız. Seydişehir Alüminyum deyip geçmeyin. Varlıkları arasında fabrikalar, cevher barajları, su havzaları, ruhsatlı boksit sahaları, 792 adet lojman, sosyal tesisler, turizm teşvikli arazi, Oymapınar barajı, Antalya’da liman, yükleme tesisleri, makineler ve kasasında 10 bin ton külçe alüminyum, 17 trilyon lira para, binlerce ton boksit vardı. Siz bunu 305 milyon dolara sattınız. Karşı çıkan da ya vatan haini ya komünist oldu.
Bankaları sattınız. Dışbank’ı Hollandalı Fortis’e, Türk Ekonomi Bankası’nı Fransız BNP Paribas’a sattınız. Finansbank, Tekfenbank, Denizbank, Şekerbank hepsi satıldı. Oyakbank’ı sattınız. Alan Hollandalılar ING bank yaptı. Sonrasında da yayınladıkları iktisadi raporun kapağına elinde yolunmuş hindi olan bir kadın fotoğrafı koydu. Hindi yani İngilizcesi “Turkey.” İşte sizin iktisadi raporunuz diyordu yolunmuş hindiyle.
O tarihlerde Ekonomi Bakanı Ali Babacan, “Gelecek nesillere borçsuz Türkiye bırakacağız.” dedi. Limanları sattınız. İzmir Limanını, Mersin Limanını sattınız. 16 Mayıs 2008’de Bandırma Limanını ve Samsun Limanını sattınız. Bakın şu tesadüfe ki 16 Mayıs 1919 tarihinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Bandırma Vapuruyla Samsun’a doğru yola çıkmıştı. Şimdi karşımıza geçmiş elinizde bu kadar imkan varken 2023 Türkiye’si ile 1923 Türkiye’sini karşılaştırıyorsunuz.
Ne yaparsanız yapın nafile. Atatürk gençliği Atasının izinden gitmeye devam edecek. Bu 29 Ekim’de olduğu gibi genci, yaşlısı, rockçusu, popçusu, dindarı, ateistiyle bu Cumhuriyeti kutlamaya devam edecek. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, silah arkadaşlarına ve tüm şehitlerimize duyduğu minneti unutmayacak. Siz de unutmayın. Unutmayın ki 19. yüzyılda yapmış olduğu devrimler sayesinde 21. yüzyılda hala bir Türkiye Cumhuriyeti var. Unutmayın Ki sizler o cumhuriyet sayesinde o makamlarda oturup özgürce konuşabiliyorsunuz.
Şimdi 10 Kasım geliyor. Bakalım 10 Kasım’da neler yapacaksınız. Bu arada 10 Kasım’da yaptıklarınızı da unutmadık. 10 Kasım 2007; yine başka gün kalmamış gibi ne tesadüf ki tam o günde Sudi Arabistan Kralı Ankara’ya geldi. Anıtkabir’e gitmeyi reddetti ve siz o Kral’a Çankaya Köşkü’nde madalya takıp Türkiye Cumhuriyeti Devlet Nişanı verdiniz. Kral da boş durur mu o da bizim Başbakanımıza ve Cumhurbaşkanımıza madalya taktı ve Cumhuriyet tarihin bir ilke imza atarak Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız, Suudi Kralının oteline kadar gidip beraber poz verdi.
Biz Zafer Partisi olarak unutmadık. Sonsuza kadar da unutmayacağız. Ne Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptıklarını ne de sizlerin yaptıklarınızı…