Bursa Tabip Odası 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle, Bursa’da basın açıklaması, yürüyüş ve çelenk bırakma töreni gerçekleştirdi.
Saat 12.30’da Setbaşı’nda toplanan hekimler adına açıklamayı Bursa Tabip Odası Başkanı Dr. Levent Tufan Kumaş gerçekleştirdi. Açıklamanın ardından Heykel Atatürk Anıtı’na yürüyüş gerçekleştiren hekimlere destek verildi. Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından Dr. Levent Tufan Kumaş ve Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp fakültesinde Dekan yardımcısı Doç. Dr. Ayşe Melda Payaslıoğlu tarafından Atatürk Anıtı’na çelenk bıraktılar.
Dr. Levent Tufan Kumaş’ın okuduğu açıklamanın tam metni ise şöyle:
Zor günlerden geçiyoruz. Göğsümüzde hep bir ağırlık, yüreğimizde depremde yitirdiğimiz yurttaşlarımızın ve meslektaşlarımızın acısı var. Ulusumuzun başı sağ olsun. Bu şartlarda bir konuşma yapmak zor ama dertleşmeye, paylaşmaya ve hepsinden öte dayanışmaya ihtiyacımız var.
Her ne kadar modern tıp eğitiminin başlangıç tarihinden köken alsa da işgalcilere karşı yurdunu savunan hekimlerin başkaldırısıdır bizim gözümüzde 14 Mart. Yurdumuz için, yurttaşlarımız için, ulaşamadığımız, kurtaramadığımız canlar için dertleniriz biz hekimler. Bu nedenle, bir yandan yaralarımızı sararken diğer yandan bu büyüklükteki bir yıkımı neden önleyemediğimizi, neden bu kadar çaresiz kaldığımızı anlamak için bir sorgulamaya ihtiyacımız var. Sorular sormak ve yanıtlar aramak mesleğimizin doğasında var. Hastalıkları önlemek, doğru tanıyı koymak, doğru tedaviyi uygulamak ve esenleştirmek için doğru yöntemleri belirlemek, doğru soruları sormayı gerektirir her zaman. Kastettiğim jeoloji, mühendislik, mimarlık, çevre ve şehir planlamaya ilişkin sorular değil elbette. Hepimiz, depremin büyük bir afetle sonuçlanmasının, tüm bu akademik alanlardaki mesleki ve bilimsel uyarılara kulak tıkayan, hukuku hiçe sayan ve eleştiriye tahammülü olmayan bir yönetim anlayışından kaynaklandığının farkındayız.
Ben sağlığa ilişkin sorular sormakla yükümlüyüm. Bu noktada meslek örgütümün görev tanımını bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyorum: “Türk Tabipleri Birliği (TTB); tabipler arasında mesleki deontolojiyi ve dayanışmayı korumak, tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak ve meslek mensuplarının hak ve yararlarını korumak amacıyla kurulmuş kamu kurumu niteliğinde mesleki bir kuruluştur (Kanun No: 6023, 31.01.1953).”
Nasıl bir sağlık ortamında yakalandık depreme? “Meslek mensuplarının hakları” ne durumda? Tabiplik ne ölçüde kamu ve kişi yararına uygulanabiliyor?
Kamu kurumlarında topluma sağlık hizmeti veren hekimlerin çalışma koşulları, özlük hakları ve mesleki saygınlıklarına ilişkin iyi şeyler söylemek ne yazık ki mümkün değil. Şiddet hala en önemli sorunumuz ve adeta sıradanlaşmış durumda. Sağlık Bakanlığı Beyaz Kod verilerine göre 2016-2022 yılları arasında 20.000’den fazla “fiziksel şiddet” bildirimi yapılmış durumda. Artarak devam eden sağlıkta şiddeti önleme konusunda bir kararlılık göremediğimiz gibi, 3-5 dakikada bir hasta bakmaya zorlanan hekimler, karşılanamayan “kışkırtılmış sağlık talebinin” sorumlusu olarak hedef gösteriliyor. Ağır çalışma koşulları, liyakatsizlik ve mobbing nedeniyle tükenmişlik yaşayan hekimler kamu kurumlarından ve hatta ülkelerinden ayrılmak zorunda kalıyorlar. Yurtdışına gitmek için TTB’den alınan iyi hal belgelerine bakıldığında, giderek artan, korkutucu ve bir o kadar da üzücü bir hekim göçü gerçekliğiyle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz (2012: 59, 2017:482, 2022: 2685). Bu koşullarda, karşılanamayan sağlık talebi nedeniyle hekime başvuru sayıları da yıllar içerisinde bir kısır döngü şeklinde artıyor (2022 için 10,2). Bu konuda dünyada utanç verici bir başka rekora da sahibiz: Yıllık Acil Servislere başvuru sayısı ülke nüfusunun 1,5-2 katı kadar!
Sağlığı ticari bir meta olarak gören, bütüncül olarak toplum sağlığını hedeflemeyen Sağlıkta Dönüşüm Programı iflas etmiş durumda. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında hastalar ilaca ulaşamıyor, önceliği koruyucu sağlık hizmeti olan birinci basamak sağlık hizmetlerinde gebe ve çocuklara aşılar yapılamıyor.
Çözmesi gereken bunca sorun varken Sağlık Bakanlığı, mesleğimizin en temel hakkı olan serbest çalışma hakkını ve mesleki bağımsızlığımızı, hastalarımızın hekim seçme özgürlüğünü, tıp öğrencilerinin ve tıp mesleğini seçecek olan gelecek nesillerin mesleki bağımsızlığını engelleyen yönetmelikler yayımlayarak hekimleri, çokuluslu şirketlerin zincir hastanelerinde ucuz işgücü olarak çalışmaya zorluyor.
Böyle bir ortamda yaşadığımız depremin etkileri de tahrip edici oldu. Böyle bir felakette ilk ve en çok ihtiyaç duyulan hastaneler ve sağlık kuruluşları da yıkıldı ne yazık ki. İlk günden itibaren gönüllü olan çok sayıda meslektaşımız olmasına rağmen yardımları ihtiyaç duyulan bölgelere ulaştıracak bir koordinasyon göremedik. TTB Merkez Konseyi, Tabip Odaları, TTB ODSH Kolu ilk günden itibaren ulaşabildiği bölgelerde, diğer meslek örgütleri ve STK’larla birlikte koordinasyon ve yardım sağlamaya çabaladı. Halen bölgede gözlem ve değerlendirmeler yaparak raporlar yayımlamaya devam ediyor. İzlenimlerimiz, bir aydan uzun bir süre geçmesine rağmen sorunların hala devam ettiği yönünde. Her ne kadar gönüllü giden/görevlendirilen hekimler olsa da, aslında kendileri de birer depremzede olan meslektaşlarımız sağlık hizmeti vermeye devam ediyor. Barınma, hijyen, su ve gıda ihtiyaçları çözülmüş değil. Eğitimleri aksayan Tıp Fakültesi öğrencileri ve asistan hekimler için de bir an ön önce çözüm bulunması gerekiyor.
Bir yandan deprem yaralarını sarmaya çaba gösterirken diğer yandan bir deprem coğrafyasında yaşadığımız gerçekliğiyle yüzleşmemiz ve yaşadığımız felaketten dersler çıkarmamız gerekiyor. Kaçınılmaz bir Marmara depremi düşünüldüğünde bölgemizde ve ilimizdeki kamu sağlık kurumlarının deprem performans analizlerinin yapılarak bir an önce gerekli önlemlerin alınması öncelikli talebimiz.
Bursa Tabip Odası adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yitirdiğimiz meslektaşlarımızı saygıyla anıyorum…