ANAYASAYA VE İNSAN HAKLARINA AYKIRI SANSÜR YASASINA HAYIR
Bilindiği üzere Anayasamızın 25. maddesinde “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz” demektedir.
Aynı zamanda 26. maddede “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar” denilmiştir. Bunları tamamlayan maddeler olan “Bilim ve Sanat Hürriyeti” başlıklı 27. maddede ise “Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir” denilmektedir. Son olarak düşünce ve ifade özgürlüğünün somut ve yaygınlaşmış hali olan “Basın Hürriyeti” başlıklı 28. maddede de “Basın hürdür, sansür edilemez” denilerek basın özgürlüğü teminat altına alınmıştır.
TBMM’ne getirilen, kamuoyunda “basına ve sosyal medyaya sansür yasası” olarak da yansıyan yasa ile tüm bu haklar “dezenformasyon” bahanesi ile Anayasa ve AİHS’ne aykırı sınırlayıcı kavramlar ve düzenlemeler ile ortadan kaldırılmak istenmektedir.
Cumhuriyet tarihine baktığımızda 1950’lerin 2. yarısında iktidarda bulunan hükümet 1956’da radyo ve yayın yoluyla işlenen suçlar kanununa “Kötü niyetle ya da özel maksada dayanan yayında bulunmak, hükümetin dışarıdaki itibarını mübalağalı ve özel maksada dayanan haberlerle sarsmak” gibi muğlak ifadelerle getirdiği yasaklara, 1958’de ABD Doları’nın 2,8 TL’den 9,0 TL’ye çıkmasıyla yaşanan devalüasyondan sonra ağır ekonomik bunalımı örtmek ve basın tarafından verilen haberleri sansürlemek için özel bir kanunla Meclis’te bir de Tahkikat Komisyonu kurmuş, komisyon her gün yeni yasaklar koyarak basın özgürlüğünü neredeyse yok olma noktasına getirmişti.
Maalesef ki geçen iki sene içinde üç katına çıkan döviz, altı ay içinde dört katına çıkan enerji fiyatları ve bunun yarattığı ağır yoksulluk sebebiyle tarih, 60 yıl sonra tekerrür etmektedir. İfade ve düşünce özgürlüğü, bilim özgürlüğü, basın özgürlüğü 60 yıl önceki şekilde; “Gerçeğe aykırı bilgi, haber saiki, kamu barışını bozmaya elverişlilik” gibi önceden öngörülemez, belirlenemez kavramlarla kısıtlanmaya çalışılmaktadır.
Bu yasaya baktığımız zaman; bilginin gerçeğe aykırı olduğuna kimin karar vereceği belli değildir. Gerçek muhtemeldir ki “yürütmenin gerçeği” olacak, yürütmenin gerçek dediğinin dışındaki gerçekler gerçek sayılmayarak kanun kapsamında sansüre uğrayacak, üstelik bu bilgiyi veren ve yayan örneğin; bir twit atan ve bunu retwit eden ceza tehdidine maruz kalacaktır.
Aynı muğlaklık “haber ya da bilginin hangi saikle yayımlandığı” hususun da ortaya çıkacak “Kamu barışını bozmaya elverişlilik” gibi diğer muğlak bir kavramın eklenmesi ile de; örneğin TÜİK rakamlarından ayrı ve hepimizin gerçek olduğunu adımız gibi bildiğimiz, ancak yürütmenin resmi gerçek kabul etmeyeceği bilim adamlarının yaptığı araştırmalar bu kapsamda kabul edilecek, çarşı pazar dolaşan basın muhabirlerinin yaptığı haberlerden, kamuyu ilgilendiren tüm haberler bu kapsama sokularak yukarıda bahsettiğimiz en temel anayasal özgürlüklerimiz askıya alınmış olacaktır.
TBMM’ne hatırlatmak isteriz ki, Anayasanın 14. maddesinin 2. fıkrasında “Anayasa hükümlerinden hiçbiri, devlete veya kişilere, anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz” hükmüne amirdir.
Bu sebeplerle TBMM yasama yetkisini Anayasa’daki sınırlar içinde kullanmalı “Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasa’da belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı” mümkün kılacak bu yasayı reddetmelidir. Yoksa ağır bir anayasa ihlali gerçekleşmiş olacaktır.
Açık, erişilebilir, öngörülebilir olmayan, bireyin yaptığı bir eylemin sonuçlarının ne olacağını önceden açıklıkla görebilmesi anlamını taşımayan, hukuk devletinin ve demokrasinin temel taşı olan ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü ve bilim özgürlüğünü ortadan kaldıracak, hakikati iktidarın belirlediği, mutlak bir rejimi çağrıştıran, anayasanın temel niteliklerine aykırı, açıkça halkın bilgi alma hakkını engelleyebilecek, bir yıl sonra yapılması planlanan genel seçimi etkileyerek, seçimin de manipüle edilebileceği kaygılarını arttıran ve seçimin meşruiyetine de gölge düşürebilecek olan yasa teklifine en yüksek perdeden tarih önünde itiraz ediyor ve yasa teklifinin geri çekilmesini talep ediyoruz.