AHMET KOÇAK YAZDI; SAKINCALI PİYADE AHMET İLBAŞ İLE SÖYLEŞİ (2)
Köşe yazarımız Ahmet Koçak’ın kaleme aldığı yazıda; ”
Telefon ettim. Abdal Fırın’ında saat, 15.00’te buluşmak üzere iki abdal randevulaştık.
(abdal: eskiden oradan oraya dolaşarak tarikatını yaymaya çalışan dervişlere verilen ad. Biz öğretmenler de Atatürk’ün aydınlığını yaymaya çalışan modern dervişleriz.)
AHMET KOÇAK: (Söyleşimize hazır bir tarzla başlayalım. Ben, buna Zeki Baştürk tarzı diyorum. Hazırı varken yenisini aramaya ne hacet?)Sayın İlbaş, sizi, kendi ağzınızdan, kendi kaleminizden tanıyalım. Kendinizi anlatır mısınız? Nerede doğdunuz? Nerelerde okudunuz? Nasıl bir ailede ve ortamda büyüdünüz?
AHMET İLBAŞ: Yozgat-Çandır ilçesinde doğdum. Dört kardeşiz. Babamın görevi nedeniyle İskenderun’da ilkokula başladım. Sonra Kırşehir’e taşındık. İlkokulun kalanını, ortaokulu ve öğretmen okulunu orada okudum. 1971 yılında öğretmen okulundan mezun oldum.
KOÇAK: Meslek yaşamınızdan bahseder misiniz?
İLBAŞ: İlk atamam Van-Çaldıran nahiyesine bağlı İran sınırında Direkli Köyü’ne yapıldı. O köy ilkokulunda iki yıl çalıştıktan sonra aynı ilin Çatak ilçesinde üç yıl daha görev yaptım. 1974 yılında Bursa Eğitim Enstitüsünü kazandım. Bursa’yı seviyordum. Olaylardan dolayı 1978 ortalarında okulu zor bitirdim. İlk tayinim Bursa İmam Hatip Kız Lisesine çıktı. Düşüncelerimizden dolayı o okulda sıkıntılar yaşadım. Milli eğitimden tayinimi başka bir okula yapmalarını istedim. Oradan Hürriyet Ortaokulu’na atandım. Olaylar iyice artmış, can güvenliği tehlikesiyle karşılaşmıştım her öğretmen gibi. Yaşamak adına askerliğimi isteyip, 1980’de askere gittim. On altı ay yedek subaylık yaptım. Askerden döndükten sonra bir yıla yakın görev vermediler. Gelen yazıda; “durumunuz incelenmiş olup, öğretmenliğe uygun olmadığınız anlaşılmıştır.” denmişti.
KOÇAK: Siz böyle anlatınca aklıma hukuk fakültesi mezunu askerlik döneminde doçent olan ve sakıncalı bulunduğu için yedek subay yapılmayıp, er olarak askerlik yapan Uğur Mumcu geldi aklıma. Yanlış anımsamıyorsam “Sakıncalı Piyade” adlı bir kitabı da vardı. Size de 2. Sakıncalı Piyade diyebilir miyiz?
İLBAŞ:Olur. Deyin.
KOÇAK: Devam edin lütfen.
İLBAŞ: Epeyce bir boş gezdim. Yeni evliyim; kira, evin masrafları derken baya zorluklar yaşamaya başladım. Biraz resim yeteneğim vardı. Portre ressamlığı, kadın bluzu pazarlaması yapıp ekmeğimi çıkardım. Biriyle Setbaşı’nda televizyon tamir dükkânı açtık. Ortağımın başka bir dükkânı daha vardı. Gelen televizyon, radyo, teyp gibi cihazları kendi işyerine götürüp tamir eder parasını alırmış. Böyle olunca para kazanamadık tabii. Ortaklıktan ayrıldık. As Çini adını vererek çini dükkânına çevirdim işyerini. Çini tabaklara insanların portrelerini çizerdim. Yazma, bluz, Kırşehir vazoları, Şile bezinden elbiseler, Gönen örme çorapları satarak ekmeğimi çıkarmaya çalıştım.
KOÇAK: Kaç yıl meslekten uzak kaldınız?
İLBAŞ: Bir yıl. Darbeci askerlerden birinin yakını vasıtasıyla atamam Kestel Ortaokulu’na yapıldı. Kestel’den sonra etkili bir yakınımın önermesiyle kirada oturduğum eve yakın Değirmenlikızık Ortaokulu’na geldim. Orada altı yıl çalıştım. Beni teftiş eden bakanlık müfettişi çalışmalarımı beğenmiş olmalı ki; “hocam siz böyle kıyıda, köşede çalışacak öğretmen değilsiniz” dedi. Onun yardım ve önerisiyle Kız Lisesi’ne atandım. Kız lisesine 1989 yılından itibaren on yıl görev yaptım. 1999 Eylül ayında emekli oldum.”
KOÇAK: Meslek yaşamınızda unutamayacağınız anılarınız mutlaka olmuştur. Birini anlatır mısınız?
İLBAŞ: Direkli Köyü’nde çalışırken uzak mezradan gelen bir öğrencim son iki ay okula gelmedi. Kızdım, devamsızlıktan sınıfta bıraktım. Kafama takıldı ve mezradaki evlerini ziyaret ettim. Yolda giderken karla kaplı yol birden biter, bir evin üzerinde yürüdüğümü o zaman anlardım. Orada dam evler yerin altındaymış gibiydi. Çocuğun evine gittim. Aile çok perişandı. Yoksulluk ilk bakışta anlaşılıyordu. Yakacakları, yiyecekleri tükenmiş durumdaydı. Öğrencim on üç on dört yaşlarındaydı ve evde yoktu. Çocuğu çobanlık yapsın, üç beş kuruş kazansın diye başka köye yollamışlar. Küçük çocuklar ayaklarını tandıra sallandırıp oturmuşlar, ısınmaya çalışıyorlardı. Yakacak olmadığından evin içinde olan üç beş keçinin sıcağı ile ısınmaya çalışıyorlardı. İçim parçalandı. Çocuğun durumunu bilmeden sınıfta bırakmıştım. Tayinim Çatak’a çıkmıştı. Çatak’ta çalışan bir öğretmeni de benim yerime vermişlerdi. Onunla birlikte sınav kâğıdı hazırlayıp doldurduk. Çocuğu bir üst sınıfa geçirip öyle ilişiğimi kesmiştim. O yoksul aileyi hiç unutamam. (Devam edecek)
ahmet.kocak16@hotmail.com