Ahmet Koçak yazdı; OTOBÜS-1
Köşe yazarımız Ahmet Koçak makalesinde;
Sevmesem de sık sık otobüsle yolculuk yapıyorum. Bursa’dan bindiğim otobüs yolcuları genelde yanındaki ile bile konuşmaz. Konuşursa da yavaş konuşurlar. Yanımda oturan kişi ile ilkten selamlaşır, ‘iyi yolculuklar’ diler yolculuğa başlarım. Öyle otobüsün arkasından önüne laf yetiştiren pek olmaz Yanımda oturan kişi telefonla konuşurken kulak kabartmama rağmen tek kelime anlayamam. Anlasam birin yanına beş katıp yazacağım ama maalesef duyamıyorum.
Canım Yozgat insanı öyle mi? Öyle yüksek sesle konuşur ki herkes rahatlıkla duyar. Kimseden gizlisi saklısı yoktur. Her bir derdini herkesle paylaşır. Bursalılar psikologlara giderken, Yozgatlılar psikolog nedir bilmezler. Dertlerini bağıra çağıra paylaşır, deşarj olur, rahatlarlar.
Geçen hafta İşlerim nedeni ile Sarıkaya’ya gittim. Dönüşte bindiğim otobüs, bir tarafı ikili, diğer tarafı tekli koltuğu olan bir otobüstü. Yanımda tekli koltukta yetmiş yaşında gösteren bir kadın oturuyor ve sık sık muavine, “Ankara’da ışıklarda ineceğim. Sakın unutma!” diye tembihte bulunuyordu.
Arkasında oturan Ankara’da yaşadığı anlaşılan kırk yaşlarında erkek yolcu:
-Teyze nerelisin? diye sordu. Kadın:
-Sarıkaya’nın ……. Köyü’ndenim.”
– Bu ramazanda evinde niye oturmadın? İftarını evinde yapardın, böyle sefil olmazdın.
-Ah yavrum, kimse kimsenin derdini bilmez. Ameliyat oldum. Bazı yerlerimi kesip aldılar bir ay önce. Kansersin dediler. Yarın için kontrole gel dediler de kontrole gidiyorum. Oğlum beni karşılayacak. Orada inemezsem kaybolurum. Doktor da, oğlum da oruç tutma dediler ama ben yine de tutuyorum. Ölürsem de oruçlu öleyim.
-Sen merak etme ben, seni ışıklarda indirtirim. Allah kabul etsin de tutmasan sana bir günahı yoktu ama yine de sen bilirsin. Teyze senin kocan ne iş yapar?
-Benim kocam vurguncuydu!. Zenginden alır, fakire verirdi.” deyince konuşmaları önüne bakarak dinleyen tüm yolcular kadına doğru baktılar. ‘Benim kocam memurdu’ diyormuş gibi rahat söylemişti vurguncuydu sözünü. Bu duruma alışık olduğu umursamazlığından anlaşılan kadın, sözlerine devam etti:
– Kocamın garibanlarla hiç işi olmazdı. O zenginlere zarar verirdi. Fakir fukaraya destek olurdu, deyince ben kocasının yaşayıp yaşamadığını, öldüyse nasıl öldüğünü merak ettim ve adama, “sorsana teyzenin kocası yaşıyor muymuş? Öldüyse nasıl ölmüş” dedim. Adam kadına sordu:
-Teyze kocan yaşıyor mu?
-Kocam öleli yirmi yıl oldu. O ölmeden önce çok bolluk içindeydik. O ölünce ben çalışmaya başladım. Çocuklarımı büyüttüm.
-Teyze kocan nasıl öldü?
-Vurdular! Su testisi, suyolunda kırılır. Silah kaçakçılığı yapardı. Birine silah satmış. Parasını istemeye gidince kendi sattığı silahla vurmuş, dedi yine aynı umursamaz tavırla.
Bir ara sessizlik olunca yorulan kadın uykuya daldı. Ben de arka taraflarda konuşan koltuk komşusu kadınları daha iyi duyabilmek için yarısı boş otobüsün arka koltuklarına geçtim. Zira kadın uyuyunca burada bana ekmek kalmamıştı.
Arkada, yanında kendi gibi iki esmer kızı olan başı bürülü kadınla, karşısında başı türbanlı, yalnız oturan bir kadın sohbet ediyorlardı. Esmer kadın kırk beş yaşlarında, kilolu, burnu büyük, yüzünde çopurları olan bir kadındı.(Sima ile alay olmaz şirke girer de kadın gerçekten çirkin biriydi) diğeri otuz yaşlarında, beyaz tenli, orta güzellikte bir genç kadındı. Genç kadın:
– Bacım yolculuk nereye? Nerelisin?
– Sorgunluyum. Yolculuk Ankara’ya.
– Kocan ne iş yapar?
-Kocam rahmetli oldu. Boylu poslu, yakışıklı, dünyalar iyisi biriydi rahmetli. Çok mutluyduk. O öldükten sonra perişan olduk. ‘İyiler çok yaşamaz’ derler kocam da iki yıl önce öldü. Memurdu. O ölünce devlet bize maaş bağladı. Çocuklara hem analık hem babalık yapıyorum( genç kadının bakışlarından, ‘ O boylu poslu, yakışıklı adam seni nasıl almış, şikirsiz, nemrut kadın!’ der gibi baktığını gördüm.)
-Allah rahmet eylesin. Bizde nerede o şans. Benim kocam hiç benim kıymetimi bilmez. Pat vurur küt üzer. Sen kısa da olsa mutlu olmuşsun. Bizde nerede o şans? (Devam edecek)
ahmet.kocak16@hotmail.com