Demokrat Zafer

Ahmet Koçak Yazdı; İKİZ DEPREM (1)

Köşe yazarımız Ahmet Koçak, yaşadığımız acı olayı kaleme aldı. Koçak;

Nerede bir can ölse, Oralı olur yüreğim, olmalı zaten; Olmasa İNSAN olmaz yüreğim…

Ahmet Arif

Kentte büyümüş bir memur benim yaşadığım köye atanır. Babamla birlikte bir köylünün evinde sedirde çay içerken yerin sarsıldığını hissedince hemen çayını koyup pencerenin önüne çıkar oturur, depremin geçmesini bekler. O sırada ev sahibi: “Korkma memur bey deprem değil bizim oğlan evin damını loğluyor” der ve geri sedire oturmasını sağlar. (loğ, Anadolu’da toprak damları pekiştirmekte kullanılan taş silindir)” Bilmek de bilmemek de bazen insanı zor durumlarda bırakır.

Deprem sözcüğünü ilk kez o olayla duymuştum.

Anımsadığım; ilk depreme 1970 yılında ortaokulda dersteyken yakalanmıştım. Panikle dışarı kaçarken öğretmenimizin bir yandan dışarı kaçıp bir yandan “not defterimi getirin.” diye bağırdığını anımsıyorum.

İkinci yaşadığım deprem, 1983 Erzurum depremiydi. Tekman ilçesine bağlı Gümüşlük Köyü’nün Taş duvarlı köy okulu lojmanının salonunda dört öğretmen uyurken yakalanmıştık. Sabah yedide olan depremde ilk ben uyanıp neler olduğunu anlamaya çalıştım. Okul müdürünü uyandırıp neler olduğunu sordum. Uyku sersemi müdür: “Deprem oluyor “ deyip yorganı kafasına çekerek uyumaya devam etmişti. Onun sözleri bizi sakinleştirmiş olmalı ki karlı ve ayazlı havada dışarı hiç birimiz çıkmamıştık. Deprem mi, soğuk mu ikileminde sıcak yatağımızı tercih etmiş uyumaya devam etmiştik. Sabah uyandığımızda depremin Erzurum’da çok yıkıma neden olduğunu öğrenmiştik radyodan.

Yaşadığım üçüncü deprem olan 1999 Gölcük merkezli depremdi ve beş katlı apartmanın dördüncü katında yakalanmıştım. Dairenin içinde panikle bir sağa bir sola gidip gelirken “çocukları uyandırsak mı?” ikilemi yaşamıştık hanımla. Deprem geçtikten sonra arabaya binip bir parkın kenarına park edip içinde sabahlamıştık.

Radyodan depremin çok hasar verdiğini öğrendim. Bir şey yapmalıydım Öğleye kadar arabanın bagajına kazma, kürek, balyoz ne buldumsa doldurdum. Bagajı ve arabanın içini su, ekmek, kuru gıda ile doldurup yola çıktım. Öğleden sonra Karamürsel’deydim. Gördüğüm manzara karşısında nutkum tutuldu. Enkaz başlarında can kurtarmaya başlamışlardı. Benim gibi eli ayağı tutan insanlar kurtarıcıları izliyorlardı. Asker ve polis tıkanan yolları açmaya çalışıyordu. Bir koordinasyon merkezi kurulmuştu. Merkeze gittim. Çalışmak istediğimi, arabayla kazma kürek, su ve gıda getirdiğimi söyledim. Getirdiğim şeyleri merkeze bırakıp hemen geri dönmemi, kalabalık etmememi söylediler. Haklılardı. Boşuna trafik sıkışıklığına neden olmuştum. Denileni yapıp hemen geri döndüm.

6 Şubat’ 04.17’de olan Kahramanmaraş Pazarcık merkezli büyük deprem gecesi uyanıktım. Deprem olur olmaz haberim oldu. Haberler dışında pek televizyon izlemem. Hemen televizyonu açtım. Deprem haberlerini izlemeye başladım. Normal programlar sürerken alt yazı geçiliyor, depremin 7,4 şiddetinde olduğu yazılıyordu. Hiçbir bilgi yoktu henüz. Gölcük merkezli depremden daha şiddetliydi ve çok can ve mal kaybına yol açacağı belliydi.

O günden sonra hep dikkatim depremzedeler üzerindeydi ve duygudaşlık yaparak onlarla birlikte acı çektim, çekiyorum.

Bu felaket depremde de orada olmak insanlara yardım etmek isterdim her insan gibi. Depremin şiddeti 7,7 olarak düzeltilince yıkım maalesef daha fazla, İntikal de geç olacaktı. Yollar, pistler, demir yolları depremden dolayı hasar almıştı. Sabahleyin depremin verdiği hasar şimdiye kadar olanların en fecisiydi. Artçılar devam ederken dokuz saat sonra 7,6 şiddetinde bir deprem daha olunca ayakta kalan hasarlı binalar de yıkıldı. O bölgede küçük bir kıyamet kopmuştu. Kahramanmaraş, Hatay tamamen yıkılmış, ayakta kalan binalar da ağır hasarlı ve yan yatmış vaziyetteydi.

Sosyal medya ve televizyonun başından ayrılmadan depremin verdiği hasarın büyüklüğünü anlamaya çalıştım. 1999’dan sonra yapılan, hatta yakın tarihte yapılan binaların da yerle bir olduğunu dinlediğimde depremlerden hiç ders almadığımızı anladım.

Depremin bir imtihan olduğu doğrudur ama din imtihanı değil mühendislik imtihanıdır. Nietzsche Hani inşaatlara C35 den aşağı hazır beton verilmiyordu. Yeni binalar sekiz, dokuz şiddetinde depremlere dayanıklı yapılıyordu ne oldu, nasıl oldu da yıkıldılar? Bu durum bize Deprem Yönetmeliği’ne uygun olmayan binalar yapmaya devam edildiğini gösteriyor.

Yapı denetim şirketleri ücretini müteahhitlerden alıyorsa, belediyelerde çalışan denetçilere amirlerince baskı yapılarak onay vermek zorunda kalmışlarsa sonuç elbette böyle olacaktı. Direnen mühendisler ya işten atılıp, ya da pasif görevlere gönderilirse olacağı budur. Aylıkları devlet tarafından ödenen bağımsız denetçilik sistemine geçilmelidir.1999 depreminden sonra müteahhitler İnşaat mühendisi veya mimarlardan olacaktı, ne oldu? Neden olmadı?

Olan başını sokacak bir ev sahibi olmak için varını yoğunu ev almaya veren vatandaşa oldu. Hem evi gitti hem canı. Çok çok yazık! Bir kadın: “Evime birinci sınıf eşyalar, otomatik süpürgeler aldım. Depremde yalınayak dışarı kendimiz zor attım” yazmış. İçi birinci sınıf eşya dolu, dışı süslü binalar yapmak yerine sağlam zemine sağlam binalar yapsaydık bu başımıza gelmeyecekti.

Ülkemiz günü birlik yaşamaya çalışan, yoksulların çoğunlukta olduğu bir ülkedir. Konut gereksinimi çok fazla olunca bolca ucuza konut yapıp vatandaşa başını sokacağı bir konut sağlamak gerekiyordu. Öyle de yapıldı. Depreme dayanıklı bina yapmak pahalıydı ve ucuza yapıp siyasi rant da elde edilmeliydi. Edildi de.

Enkaz altında kalan vatandaşları kurtarma telaşı başladı. Uzaklardan ekipler hazırlanıp deprem bölgesine gelmeye başladılar. Gecikmeler oldu. İlk günde koordinasyon bozukluğu yaşandığı söylendi. Bölgede olan asker ve polis harekete geçemedi. Yağma görüntüleri televizyonlara yansıdı.

Eskiden kışla ve okullarda yangın köşesi olurdu; kırmızı renge boyanmış kazma, kürek, kanca ve içi kum dolu kovalar duvarlarda asılı dururdu (Şimdi var mı bilemiyorum). Kışla ve karakollarda böyle bir oda olmalı ve orada, jeneratör, hilti, elektrikli testere, demir kesme makası, kazma, kürek gibi araçlar hazır olmalıydı. Ayrıca her kentteki AFAD ile işbirliği halinde olmalılardı. Birim amirinin emriyle hemen harekete geçmeliydiler. Belediyelerin itfaiye elemanları da aynı konuda eğitilip hazır halde tutulmalıydı. Yerinden müdahale çok yaşamsaldır aslında. Polis ve askerler arama kurtarma konusunda da eğitilmeli, hemen bölgesinde arama kurtarmaya başlayacak şekilde örgütlenmeliydi. Diğer ekipler gelene kadar ilk müdahaleyi onlar yapmalıydı. Çünkü o bölgede onlar var. Ulaşım sorunu yaşamazlardı. Yollar kapalıysa yaya olarak enkaz başına gidebilirlerdi. Olmadı. Bu deprem şimdiye kadar yaşadıklarımızın en kötüsüydü ve on vilayeti yıkmıştı.

ahmet.kocak16@hotmail.com

 

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ