Ahmet Koçak yazdı; EVLER DE ÖLÜR -1
Köşe yazarımız Ahmet Koçak makalesinde; “Evler de tıpkı insanlar gibi doğar, büyür, yaşar ve ölürler. Ben yaşadığım sürede iki evin öldüğünü, bir evin de tarafımdan kurtarılıp, yaşamaya devam ettiğini gördüm. Onun da bir gün öleceğini biliyorum. Bu yazıyı okuyan, çocukluğundan beri kaç evin öldüğünü veya can çekiştiğini görmüş olmalıdır. Çocukluğunun geçtiği, binlerce iyi kötü anılar yaşadığı evinin şimdiki can çekişir halini ve ölmüş olduğunu anımsayıp, üzülmeyen yoktur. Kimi evler harabe halinde terk edilmiş, kimileri ise kepçelerin acımasız darbeleriyle yerle bir edilip, yerine yeni hayatların, yeni anıların yaşanacağı evlere dönüşmüştür.
Uludağ yaklaşık yetmiş km devam eden sıradağdır. Kışın yağan üç metrelik kar, havaların ısınmasıyla yavaş yavaş eriyerek yüzlerce dere halinde Bursa, Karacabey, İnegöl ve Kemalpaşa ovalarını sular; bolluk, bereket getirir.
1970’li yıllarda Bursa’nın doğusunda, Uludağ’ın eteklerinde ormanın bitiminde olan meyilli araziye yoksul insanlar için arsalar temin edilir. Kepçeler üzerini toprak kaplanmış kayalarla dolu, adına da Kaplıkaya denilen kuzey yamaçtan arsa çıkarmak için hummalı bir çalışmaya girişirler. Arazi teraslanır, yaklaşık sekiz yüz evlik arsalar hazırlanır. Üç yüz bin nüfuslu Yeşil Bursa’da yeni bir mahalle kurulmaktadır. Geceleri kurtların bastığı söylenen Kurtbasan Mahallesi’nden daha doğudadır bu mahalle. Arsaların dağıtımında çok çocuklu, dar gelirli aileler tercih edilir. Bu mahalle o kadar şehirden kopuktur ki, o mahallede oturanlara kız verilmek istenmez. Bursa merkeze günde iki belediye otobüsü kalkar berkitme yoldan. Yaya yürüyerek ancak kırk beş dakikada gidilebilir şehir merkezine.
Kirada oturan, çok çocuklu ailelere iki yüz metrekarelik bir arsa verilir. Arsa ile birlikte evin planı, yetecek kadar çimento, kum, demir de verilir. Teraslanan arsalara, çıkan taşlarla üç metrelik istinat duvarları da örülüp hazır edilir. Alt yapısı, yolları hazır halde arsalar teslim edilir dar gelirli sahiplerine. Zaten dar gelirli olan ailelerin gelirlerinin büyük çe bir bölümünü yeni evleri için ayırmaları gerekmektedir. İki oda bir salon altmış metre kare. Temel kazılırken çıkan taşlarla yetmiş santimetre genişlikte taş duvar yapıp üzerine tabliyeyi atarlar. Kısa sürede ev bitmiş taşınmışlardır. Böylece yeni bir evle birlikte Ertuğrulgazi Mahallesi içinde Bahçelievler doğmuş ve çocuk cıvıltıları ile dolmaya başlamıştır…
O cıvıldaşan çocuklar ilkokuldan sonra; ortaokul, lise ve üniversite yürüme mesafesinde olduğu halde çoğunluğu okumaz. Kenar mahallede kötü alışkanlıklar edinirler. Güvercin beslerler, Hint horozu yetiştirip, bahisle horoz dövüşü yaptırırlar. Evin yüz metrekarelik bahçesi kümeslerle, çok sayıda horoz sesleriyle dolmuştur. Tabiri caizse it taşlayıp gezerler. Bu bahislerde kumar oynamaya, içki içmeye başlarlar. Kızları da babaları başlarında durmadığından kimisi kaçıp evlenir, kimisi de ilk isteyene verilerek evden gönderilirler. İçlerimden okuyanlar çıkmışsa diğerleri onu kıskanır, dalga geçerler.
Oğlanlardan biri evlenince üzerine bir kat daha çıkarlar. Diğer oğlan da evlenince bir kat daha çıkılmalıdır. Üçüncü katı çıkmaya başlarlar. Duvarlar örülüp tabliye atılır, sıra sıvaya gelmiştir…
Dedeme babasından kalan eski ahır sekisi yetersiz gelmekte, altı erkek iki kız için artık yeni bir ev yapılması farz olmuştur. Ben ilkokuldayken bu evin doğuşuna tanık oldum. Evi baba oğul iki usta yapıyorlardı. Ben de keser, çivi, testere gibi şeyleri ustalara uzatarak eve yardım ediyordum. Ustalar; gayet sakin, işini iyi yapan insanlardı. Sofra kurulup yemeklerini yerken daha çok bana takılırlardı. Ben yufka ekmeği banak yapıp yemeğimi yerken büyük usta beni izleyip bana imrenirmiş. Onlar Bulgaristan muhaciri olduklarından somun ekmeğe alışıklar, yufka ekmeği bilmiyorlar.
“Şuna bak Hasan Ağa küçücük kalpazan bile benden iyi banak yapıyor.” diye beni övüyordu. Kerpiçten evi bitirdiler ev genç bir delikanlı gibi ortaya çıkıp yaşamaya başlamıştı. Evin doğum yılı 1967. Ev uzun yıllar, cıvıl cıvıldı. En ağır şartlarda çiftçilik yapılması, bolluk içinde geçen yılların sonunda 1970’li yıldan başlayarak yavrular bir bir uçtu kendi yuvalarını kurdular. Geride yaşlı, kendi öz bakımlarını dahi yapamayan bir Köroğlu, bir Ayvaz kaldı. O yıldan sonra ev can çekişmeye başladı. Ölümü kolay olmadı on beş yıl can çekişip daha sonra o ev öldü.
Benim lise okuduğum yıllarda, çok eski olan küçük, kerpiçten yapılı, toprak damlı evimize sığamaz olduk. Yeni bir ev yapmamız şart oldu. Babamın biriktirdiği sekiz bin lira, benim tuğla fabrikasından üç ayda aldığım dört bin lira, küçük kardeşlerimin de aynı fabrikada çalışıp aldıkları para ile evin parası çıkmış oldu ve eve başlandı. Temelini ben bin bir zorlukla kazdım. Bir taş duvar ustası temelini yaptı. Ben de ona harç yetiştirdim. Temelin ardından babam briketleri örerken ben yine harcını hazırladım. Üzerini de kavak cerekleriyle ve söğütten tahtalarla kapatınca sıra geldi çatı ve sıvasına. Çatıyı bir usta yaptı. İç sıvasını yine biz yaptık. Dış sıvasına para da zaman da kalmadı. Zira havalar soğumuş buzlanma başlamıştı.
O yıl köye elektrik geleceği söylentisi vardı ve biz elektrik tesisatını da yaptırmış, hazır etmiştik. Ev bitti elektrik de geldi. İlk alan biz olduk. Çünkü elektrik tesisatı hazırdı. O gün öyle sevinmiştik ki balkon lambası da dahil bütün odaların lambalarını yakıp uzaktan evi izlemiştim. Bir ev de böylece doğmuş oldu.
Evimizde kardeşlerim ve ben tahsilimize devam ettik. İşini bulan, evlenen evi terk etti. Biz ayrıldıktan sonra yirmi beş yıl annemle babam yalnız yaşadılar evde. Onların ölümü ile ev yalnız, ıssız kaldı. İçinde insan nefesi olmayınca evler de hızla yaşlanıyor tıpkı yalnız yaşayan insanlar gibi. Köye her gidişimde evlerin biraz daha eskidiğini gözlemliyorum. Bizim ev son yıllarda her ne kadar sık sık gidip tamir etsek de can çekişiyor. Eve gidip bir ya da iki hafta kaldığım zamanlarda gayet güzel vakit geçiririm. Her duvar, her eşya bana bir anıyı anımsatır. Dışarıdan bakan bir benim yalnız başıma evde nasıl vakit geçirdiğime şaşırabilir. Onların bilmediği çocukluğumu, gençliğimi tekrardan yaşadığımdır. (Devam edecek)
ahnet.kocak16@hotmail.com