Demokrat Zafer

Ahmet Koçak yazdı; COVİT-19 İLACI İCADIM (2)

Köşe yazarımız Ahmet Koçak makalesinde;

Bu önemli(!) bilgileri not defterime yazıp arka cebime koyduktan sonra bahçemde olan, yeni çiçek açmış elma ağacına yöneliyorum. Ağacın iki metre yüksekteki dallarında çiçekleri var. Çiçeklere yetişemeyeceğimi anlayınca ayaklı metal merdiveni getirip, ayaklarını açarak en üstteki basamakta konuşlandım. Merceğimi çiçeğin üzerine tutarak incelemeye başladım. Çiçeği incelerken öğretmenlik yıllarımda uygulamalı anlattığım fen bilgisi derslerim aklıma geldi. Çocuklara önce kitaptan sonra tahtaya çizdiğim çiçek resminden bitkilerde üreme konusunu anlattım. Sonra öğrencilerimi okul bahçesine çıkararak yine bir büyüteçle çiçeğin çanak yapraklarını, taç yapraklarını göstererek tekrar anlattım. Büyüteç için sıraya geçirip tek tek hepsine erkek organları ve dişi organı gösterdim.

İşte çocuklar bu erkek organların tepesinde bulunan spermler, rüzgâr ve arılar yardımı ile dişi organın tepeciğine taşınır. Dişi organın tepesinden aşağı doğru inen erkek üreme parçacıkları dişi organın içindeki yumurtaya girerek döllenmeyi gerçekleştirir. Döllenen meyve gelişmeye başlar.”  Hınzır erkek öğrencinin biri:

“Öğretmenim insanlar da mı böyle ürüyorlar?”

Evet, benzer şekilde ürerler evladım.” deyip konuyu kapatmaya çalıştım.

“Peki , “döllenme için tozlaşma gerekli” dediniz. İnsanlarda tozlaşmayı arılar yapmıyor herhalde?”

Yok. Arılar yapmaz tabi ki.

“Ya nasıl oluyor?”

Bu soruya kadar rahattım. Bende bir gerilme başladı. Yüzüm kızardı. Ter bastı birden.  Bir yandan “ohm!” ohm! “ derken zaman kazanıyordum. “ Kadınla erkek yatağa girerler döllenme olur,” demişim yavaşça. Bir yandan da, “bu çocuk konuyu nasıl buraya getirdi. Şimdi nasıl çıkacağım bu girdiğim bataklıktan. Allah vere de sürdürmese,” diye düşünmeye başladım. Hınzır erkek çocuğu bu durur mu: “Yorganı çırparak mı tozlaşmayı gerçekleştiriyorlar?” dedi, başladı kahkaha eşliğinde ellerini birbirine vurarak gülmeye. Zaten dara düşmüş, debelendiğim durumda bu yanıta “evet, evet” diyerek geçiştirmeye çalıştım.

Neyse elma çiçeğine dönelim. Ben dalmış çiçeğe doğru bakarken aniden kulağımın dibinde bir sesle irkildim:

“Hoca ne yapıyorsun orada?” diye bir ses duydum. Duyduğum bu ses bende; yolda dalgın giderken koca bir kamyonun arkanızdan yaklaşıp havalı kornasına bastığındaki gibi bir etki yarattı. Birden irkildim, peş peşe zincirleme sıçramalar yaşadım. Merdivenin üzerinde sağa sola yalpaladım. Tam yere düşmek üzereyken ağacın dalına can havliyle sarılmamla düşmekten son anda kurtulabildim. Bacaklarım titrerken merdiveni de titretip ritmik gıcırtılar çıkarmaya başladı.  Aslında doğruyu söylememem gerekirdi ama boş bulundum, bacaklarımla uyumlu titreyen sesimle:

Araştırma yapıyorum. Korona virüs ilacını bulmak istiyorum da,” der demez dediğime pişman oldum.

İki aydır evde hapis olan, aşçılıktan emekli bitişik komşum Remzi bahçeye bir aydır ilk kez gezmeye çıkmış, benim garip halimi görünce beni epey bir zaman sessizce izledikten sonra şaşırıp sormuştu beni panikleten o soruyu.

“Hoca sen şimdi elma çiçeğine büyüteçle bakarak virüse ilaç bulmaya mı çalışıyorsun?”

Evet

“Bırak allasen!”

Niye şaşırıyorsun ki? Büyük buluşlar, küçük adımlarla olur. Bir yerlerden başlamak lazımdır.”

“Hoca sen iyi misin? “sorusundan sonra benim yanıtımı beklemeden evine doğru bir şey unutmuş gibi uzaklaştı. Belli ki, benden zarar göreceğini, hızla uzaklaşması gerektiğini düşünmüş olmalı. Şöyle bir düşününce adam haklıydı. Kaldıramayacağı bir durumla karşılaşmıştı.

Ben de merdivenin üçüncü basamağında adama –hiç de gereği yokken– olanı biteni olduğu gibi anlatmanın üzüntüsü ile kalakaldım. Ya diğer komşulara anlatırsa? Arka cebimden not defterimi, kulağımdan kalemimi alarak yazdım: “Komşu komşunun Covit-19 ilacını bulmasını istemezmiş. O ilaç kendisinin de işine yarasa bile.

Korkumun geçmesi için basamakta otururken komşudan gelen seslere kulak kabarttım.

Karısı hemen dönen kocasına:

“Bahçede kimle konuşuyordun herif?”

Ahmet Hocayla.”

“Eee, bir aydır evden ilk kez bahçeye çıktın. Biraz konuşsaydın adamla.”

Yok ya. Adam kafayı yemiş evde dura dura!”

“Niye ne oldu ki kele?”

Baktım, elinde bir ufak mercek. Merdivenin tepesine çıkmış elmanın çiçeğine bakıyor.”

“Baksın ne olacak ki?”

Baksın, baksın da, Şu lanet virüsün ilacını bulacakmış güya elma çiçeğine bakarak.”

“Herif adam koca öğretmen. Belki bulur ne biliyorsun? Hem bulsa fena mı olur?”

Git kız şurdan sen de mi kafayı yedin hoca gibi.”

“Daha evi süpürmeyi bitirmeden hemen geldin. Ne varsa evde?”

Ha anlaşıldı senin derdin başka. Sen süpüre dur. Ben üst kata çıkarım.” dedikten sonra basamak çıkma sesleri geldi. Sonra elektrikli süpürge sesi duyuldu. Onların konuşmalarını gülümseyerek dinlerken ben de normalleşip merdiveni yerine koyup evde her zaman oturduğum köşedeki yerimi aldım. Bu olaydan sonra buluş yapma isteğim köreldi. Bir daha elime bilimsel bir araç alamadım.

İşte İslam ülkelerinde bilim insanına verilen değer bu kadardır. Bilimin neden gelişmediğinin yanıtı bu yazıdadır. “Hayatta en hakiki mürşit; ilimdir fendir.” M. Kemal ATATÜRK

ahmet.kocak16@hotmail.com

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ