Geçmiş dönem CHP Parti Meclis Üyesi Güler Buğday; vatandaşın son durumunu ve siyasilerin tavırlarını kaleme aldı. Buğday;
“Bir şeyin olumsuzluğunu anlatırken “Karabasan” gibi yâda “Kabus” gibi deriz.
Tüm objektif yaklaşımıma karşın özellikle Tek Adam diktatoryasında yaşadıklarımız bunlardan beter olduğunu gösteriyor.
Mağdur halklara umut olacağını vaat ederek gelen ama kendilerine biat etmeyen halklara cehennem azabı yaşatan bir despot anlayışın kurbanları olarak yıllardır çile çekiyoruz.
Endişe ve güvensizlik içinde yaşıyoruz.
22 yılda her gün sabah akşam algı ile, yalanlarla, tüm değerleri yok ederek, geleceğimizin garantisi olarak kurulmuş olan tüm kurumları talan ederek, yok ederek varsıllaşan kan emicilere kurban ediliyoruz.
Bu kirli karanlığın, soygun düzeninin temsilcileri ülkemdeki tüm değerleri de kirletip yozlaştırdılar.
Atmosfer öyle kirlenip, haksızlık, eşitsizliğe ve acımasızlığa dönüştü kü maalesef bu anlayış çoğunluğa da egemen oldu.
Masum ve namuslu insanlar çaresizlik ve mağduriyet içinde yaşıyorlar.
Bazı vicdanı tatilde olanlar; tehlikeleri, güçlükleri atlatarak güce ve despotizme maşa ve kul olarak işlerini iyi bir sonuca ve kendilerini garantiye alabildiler.
Tıpkı “Gemisini kurtaran kaptan” sözünde olduğu gibi!!!!!
On yıllardır “siyaset, mafya ve ticaret” bermuda şeytan üçgeni olup ülkemizin ve halkların başına bela oldu.
Bu kirli düzenin egemen olmasına sebep, ülkedeki yönetenleri ve sorumluları koruyan, kollayan Yargının siyasallaşması ve Adaletin işlevsizleşmesidir.
Ülkede artık her şeyin ters orantılı olanı makbul sayılır veya egemen oldu.
İyilik yerine kötülük, dürüstlük yerine ahlaksızlık, sevgi ve saygı yerine nefret ve kumpas, eşitlik ve barış yerine, ötekileştirme ve savaş egemen oldu.
Bu bozulan atmosfer ülkede çoğunluğa da egemen oldu.
Hatta öyle etkili oldu ki solda veya sosyal demokrat olan insanları da etkisi altına alabildi.
Kendi evrensel değerlerini artık savunamaz, hatta birbirlerine bile anlatamaz konuma geldiler.
En sorumlu yerde olanlarda inanılmaz bir “EGO- BEN” savunusu ve övünmesi egemen oldu.
Kötüler, vicdan fakirleri, sevgisiz, saygısız, hadsiz ve yapılan iyiliğin kıymetini bilmeyen yetersiz muhterisler her şeye sahip olup masum insanlarla alay edercesine “İnadına Yaşamak…” sloganıyla bencilliği Nirvana’ya ulaştırdılar.
Ülkedeki adaletsizliğin tavan yapmasına sebepte:
Altta kalanın canı çıksın benzeri eşitsizlikleri savunanlarda ne yazık ki halkın seçtikleri ve kendilerini temsil yetkisi verdiği insanlar oluyor…
İşte bunun için diyorum ki:
Yazsan anlamıyorlar, sussan hakka- hukuka ve vicdanlara sığmıyor.
Ülkedeki gelir adaletsizliğinin acımasızlığını ve kabul edilemez olduğunu anlatmak için iki hatta üç yazı yazdım.
Günlerdir uykularım kaçtı ve gelen özel açıklamalardan dolayı sıkıntıdan alerji döker oldum.
Son derece iyi niyetle, en azından millet ittifakı hatta olmazsa sol/sosyal demokrat milletvekillerimize bir sembolik öneri olarak “son yapılan zamları kabul etmediğinizi beyan edin” dedim.
Sadece bu son yapılan zamları bir fona aktarıp çok çaresiz insanlara yardım olarak verin dedim.
İnanın Watsaptan, Mesıncırdan, telefonla veya farklı yöntemle bana ulaşarak; yaptıkları yardımları anlatmalarından, masraflarının ne kadar çok olduğunu anlatmalarından inanın ruh sağlığım bozuldu.
Vazgeçtim kardeşim her şey sizlerin olsun…
Parada, pulda, itibarda, imtiyazda, saygınlıkta, gelecek güvencesi de yeter ki beni aptal bir insanmışım gibi görmeyin!!!
Hatta 75 yaşıma kadar hiç ihanet etmediğim sol ideolojimi bana yeniden öğretmeye kalkmayın!!!!
Dostlar, Yoldaşlar ve Canlar, ben kimseyi fakirlikte eşitlemeye çalışmadım.
Bu önerimde de bu adaletsizlik ve haksızlık yani sömürü düzeni ortadan kalkar demedim…
Milletvekillerinin masraflarını da bilecek kadar birçoğunu yakın tanıyorum.
Ancak ısrarla şunu belirttim:
3500 TL’ye yani açlığa da değil ölüme terk edilen emeklilere ve açlık sınırı altında kalan asgari ücretli yurttaşlar için sembolik bir fedakârlık yapın ve Tek Adam Faşizmine daha fazla dikkat çekin istedim.
Vekillerimizin büyük çoğunluğu emeklide olduğu için her ay 80.000-90.000TL maaş alırken bu fark vicdanlara sığmıyor dedim.
Vazgeçtim…. Pişman oldum… Hatta suçlu oldum!!!!
Günlerdir vekillerimizin ne kadar yardımsever, iyiliksever ve fedakâr olduklarını dinliyorum.
Veya bana yazdıkları listelerinden; düğünlere gönderdikleri çiçeğinden, takılan altınına, yedirdikleri yemeklerden, çocuklara verdikleri bursa, hastalarına bakanından, otel parasını ödemelerini anlatmalarını okuyarak bunalıyorum.
Yazmayayım diyorum ama bu kıyaslamalarla vekillerimize ne kadar boşa güvendiğimizi anlıyor ve bir anımsatma yaparak bu konuyu kapatmak istiyorum.
Saygıdeğer vekiller halkın temsilcileri, kimse sizlere illa bizlere vekil olun demiyoooorrrr.
Bana daha fazla olanaklarınızı yazdırtmayın:
Telefon paralarınızın önemli kısmından, her türlü kırtasiyenize kadar karşılanıyor…
Ne yapıyorsunuz, işlevsiz TBMM de bulunurken ne danışıyorsunuz ki en az 3 danışmanınıza bizlerin vergileri ile maaşlar ödeniyor.
Ananızın babanızın ve aile efradınızın en lüks ve en donanımlı hastanelerde bakımı tedavisi, ameliyatları hatta ağızlarındaki implant dişleri bile yapılıyor.
Her yerde VİP muamelesinden tüm aile bireyleriniz yaralanıyor.
Bana bunları neden yazdırmak zorunda kaldınız.
Zaten o vazgeçemediğiniz zamlar siz muhalefet edip TBMM’de kendinizi yerlere atsaydınız da Tek Adamın askerleri ve yansıcısının kullarının kararı ile çıkacaktı.
Sizler halka en azından güven ve umut vermek için sembolik bir reddedişle içimizi ferahlatacaktınız.
Bu konu artık kabak tadı verdi ve ben nokta koydum.
Bu arada bir başka sorunu da fark ettim.
Benim bu samimi uyarımı fırsat bilip gerçekten ciddi emek veren, çalışan elinden gelen duyarlılığı gösteren vekillerimizi karalamak için kullanan fırsatçılara da kızdım ve üzüldüm.
Bilip görüp üzüldüğüm bir konuda ne kadar haklı olduğumu anladım.
Çünkü 22 yılda ülkenin tüm değerlerini yok ettiler.
Emperyalist faşistlere maşa olup soyup soğana çeviren, yandaşlarına, biat edenlere haksız yere 4-5 hatta 10 maaş ödeyen ve güç zehirlenmesi yaşayan bir anlayış ülkede egemen.
Kendi çocuklarının kurdukları vakıflara akıl almaz paralar aktaran mülkler bağışlayan ve kendine muhalefet edenleri ezen, yok eden ceberut bir sistem ülkeyi karanlığa mahkûm etti.
Tüm bu olumsuzluklara karşın çaresiz değiliz.
“Özgür birey, örgütlü toplum ve demokratik devlet” anlayışından vazgeçmeyeceğiz.
Kim kırılırsa kırılsın, kimler kudurursa kudursun bizler sol/sosyal demokratlar ve namuslu vicdanlı insanlar gerçekleri haykırmaktan korkmayacağız.
Muhalefet bilincimizle, oportünizmden ve popülizmden uzak davranacağız.
Halkların refahı için, çocuklarımızın güvenli geleceği için hak- hukuk- adaletten ve laik sosyal hukuk devleti anlayışından ödün vermeden bu karanlık düzene “DUR” diyeceğiz.
Sevgiyle saygıyla, eşit yurttaşlar olarak barış ve kardeşlik duyguları ile insanca, onurluca, özgürce, haksızlıklara ve hukuksuzluklara izin vermeden yaşayalım ve yaşatalım.”