Bir Fatiha’yı çok görmek ayıp değil mi? Yazıklar olsun hepinize!
İYİ Parti lideri Akşener, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Çanakkale Zaferi için camilere gönderdiği Cuma hutbesinde Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’e yer vermemesine sert tepki gösterdi..
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu.
Akşener’in konuşmasından satır başları:
*Geçtiğimiz cuma günü Çanakkale Zaferi’mizin 107. yılını idrak ettik. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere kahramanlarımızı bir kez daha rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.
DİYANET’E TEPKİ
*Her ne hikmetse milli günlerimize denk gelen cuma namazlarımızın hutbelerinde Diyanet yönetiminin aklına nedense Atatürk gelmiyor.
*Yani Elmalılı Hamdi Yazır’a Kuran-ı Kerim’in tefsirini yaptıran Gazi Mustafa Kemal’in adı bizzat kendisinin kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı’nın aklına gelmiyor.
*Onun adını anmamak için özel bir çaba harcanıyor. Bir Fatiha’yı çok görmek ayıp değil mi? Yazıklar olsun hepinize.
1915 ÇANAKKALE KÖPRÜSÜ
*Biliyorsunuz 1915 Çanakkale Köprüsü’nün açılışı yapıldı. Ülkemizde taş üstüne taş koyan herkesten Allah razı olsun. Ancak biz bu taşın nasıl konulduğuyla da ilgileniriz.
*İYİ Parti olarak sıklıkla bir şeyin altını çiziyoruz. ‘Biz projeye değil ranta karşıyız’ diyoruz. Milletimizin helal parası haramzadelerin cebine giriyor.
*Bay kriz proje görünümlü tezgahlar üzerinden milyonlarca doları rantın beş atlısına bir çırpıda ödüyor. İşte bizim karşı olduğumuz şey bu soygundur. Bizim karşı olduğumuz şey bu adaletsizliktir.
*Çelişkiler insanı bay kriz eskiden ‘Bu köprüler, yollar, tüneller için devletin yani milletin kesesinden 5 kuruş çıkmıyor’ diyordu. Bu arkadaşımız daha nice konuda yaptığı yine kendi kendini yalanladı.
*Köprünün geçiş ücretini 200 liracık olarak açıkladı. ‘Geçen 200 liracık verecek ama üzerini devlet olarak biz tamamlayacağız’ dedi. Nihayet gerçeği kendi sesinden itiraf etti.
* Çelişkiler insanı Bay kriz eskiden ‘Bu köprüler, yollar, tüneller için devletin yani milletin kesesinden 5 kuruş çıkmıyor’ diyordu. Bu arkadaşımız daha nice konuda yaptığı yine kendi kendini yalanladı.
* Köprünün geçiş ücretini 200 liracık olarak açıkladı. ‘Geçen 200 liracık verecek ama üzerini devlet olarak biz tamamlayacağız’ dedi. Nihayet gerçeği kendi sesinden itiraf etti.
* Vatandaşa verirken ‘lira’, yandaşa verirken ‘lira-cık’. Biliyorsunuz gemilerde ikiye ayrılıyor gemi, gemicik. Dahası var.
* Çanakkale’de, adalar hariç iki yaka arasında, feribotlar, günde 7 bin araç taşırken, bu köprüye, günlük 45 bin araç garantisi verilmiş.
“ALLAH ISLAH ETSİN”
* Şaka gibi, ama maalesef gerçek. Bu matematik üstadı arkadaşlar, günde 45 bin, yılda 16 buçuk milyon araçlık garanti verdiler.
*Yani, müteahhit firmalara, yıllık 246 milyon avroyu garanti ettiler. Bitmedi. Sözleşmeyi imzaladıkları gün, avro 4 lira 80 kuruştu. Bugünse, 16 lira 40 kuruş. Daha inşaat devam ederken, maliyet 3 buçuk kat arttı.
*İşte size, AK Parti’nin, bir yandan, vatandaşa “dövizini bozdur” çağrıları yaparken, öbür taraftan, yandaşının eline, “avrocukları” sayan, üstün yönetim anlayışı.
*İşte size, bitmeyen bir yerli ve millilik edebiyatı arasından, milletin hazinesini, dövizle borçlandırmakta hiçbir sakınca görmeyen, AK Parti zihniyeti. Allah ıslah etsin.
* Ben, “Neden köprü yaptınız?” demiyorum. Ben; “Hong Kong’la Çin’i bağlayan köprünün, kilometre maliyeti, 360 milyon dolarken, Bay Kriz’in yaptırdığı köprünün, kilometre maliyeti, neden 900 milyon dolar?” diyorum…
* Ben, “Neden yol yaptınız?” demiyorum. Ben; “Neden bir liralık işi, beş liraya yapıyorsunuz?” diyorum.
*Ez cümle ben; “Milletimizin alın teriyle, fedakarlıklarla doldurduğu hazineyi, neden müteahhitlerinize peşkeş çekiyorsunuz?” diyorum.
*Çünkü, biz bu filmi, daha önce de izledik. Osmangazi köprüsünün durumu ortada. İşte o nedenle, aynı soygun modeliyle yapılan Çanakkale Köprüsü’nü de, sanki hafızamızı yitirmiş gibi, görmezden gelemeyiz.
* İktidar mensupları, lüks salonlardan dışarı çıkamazken, biz, memleketimizi 2 yıldır, karış karış geziyoruz. Milletimizin sesine ortak oluyor, dertlerine çözümler geliştiriyoruz.
*Geçtiğimiz hafta da, İstanbul Şile’de ve Aydın’daydık. Gördük ki; İktidarın büyüme masalları, Şilelileri de, Aydınlıları da teğet geçmiş…
* Şile’deki pastaneci kardeşim, “Şeker bulamıyoruz.” diyor. Bir eczacı kardeşim, “Birçok ilacı bulamıyoruz.” diyor. “Fiyatlar sürekli artıyor, hastalar bize patlıyor.” diyor.
“BU İNSANLAR ÇARE ARIYOR”
*Sağlığın veresiyesi mi olur? Ama eczanelerdeki veresiye defteri, her geçen gün kabarıyor.
*Şarküteri sahibi bir esnaf kardeşim, “Dükkanın günlük gideri, 800 lira. Ama şu saate kadar, sadece 250 gram peynir satabildim.” diyor.
* Dört aydır kirasını ödeyememiş. Nasıl ayakta kalacağını soruyor. Bu sorular bana değil, sana Sayın Erdoğan. Sen sarayında rahatsın.
*Beş maaşlı, on maaşlı saray insanları da evlerinde rahat. Ama bu insanlar cevap bekliyor. Bu insanlar, çare arıyor.
*Bu insanlar, çile çekiyor Sayın Erdoğan! Turizmden tarıma, birçok imkâna sahip Aydın’da da; işsizlik, yoksulluk ve pahalılık almış başını gitmiş…
* Mesela; Nazilli’de karşılaştığımız bir anne, “Çare, çare, çare” diyerek, feryat ediyor. Diyor ki; “Kimine, 5 yerden maaş gidiyor. Benim çocuğumsa, delik deşik ayakkabıyla geziyor. Ben, sabahları çocuğuma harçlık veremiyorum.
“TÜRKİYE BÖYLE BİR REZALET GÖRMEDİ”
*Cumhuriyetle birlikte oluşan, devlet kurumsallığımızı, değerli bilim insanı, Şerif Mardin Hocamız; “Kişi otoritesine dayalı onur anlayışından, yasa ve kurallara dayalı onur anlayışına geçiş” olarak tanımlar. Peki bugün geldiğimiz noktada, AK Parti iktidarı, sizce hangi onur anlayışına sahip?
*Bu sorunun cevabını, daha geçtiğimiz hafta, ekonomideki uzmanlığından ziyade, sitkom repliklerini andıran, abuk sabuk demeçleriyle öne çıkan, Nebati Bakan’ın bizzat kendisi verdi.
*Bu arkadaşımız ne dedi? Kulaklarıma inanamadım! ‘Bir problem mi yaşadınız? Rahat olun.
*Bize hemen ulaşırsınız. Bürokrasiyi alaşağı ederiz. Arkamızda Cumhurbaşkanımız var. Mevzuatı da değiştiririz.’ Üstelik bunu kime dedi? Yabancı yatırımcılara dedi.
*Türkiye Cumhuriyeti tarihi, böyle bir rezalet görmedi. Türkiye Cumhuriyeti tarihi, böyle bir cıvıklık görmedi. Türkiye Cumhuriyeti tarihi, böyle laubali bir yönetim anlayışına hiç rast gelmedi. Yazıklar olsun!
*Bu açıklama; Ülkemizde bir devlet krizi olduğunun itirafıdır. Aslında Nebati Bakan diyor ki; “Biz, kanun, yasa, yönetmelik tanımıyoruz. Sizler de, Türkiye’ye yatırım yaptığınız takdirde; Türkiye Cumhuriyeti’nin kanunlarıyla veya kurumlarıyla, bir sorun yaşarsanız, bize gelin.
*Biz sizin adınıza, bütün yasal şartları ortadan kaldıralım. Yani, Türkiye’de kurumsal bir devletle muhatap olmayın, gelin doğrudan, kişilerle muhatap olun.” diyor.
*Neresinden bakarsanız bakın, içinde yaşadığımız bu ucube sistemin, ucubeliğinin, bundan daha net bir ifadesi ve tarifi olamaz.
“BİR TÜRLÜ ATATÜRK’Ü ANLAYAMADILAR!”
*Ama bunlara artık şaşırmıyoruz. Çünkü; İktidara gelişlerinin üzerinden, 20 sene geçmesine rağmen; Ne Sayın Erdoğan, ne de birlikte çalışmayı seçtiği, bu fevkalade nitelikli arkadaşlar; Bir türlü, devlet kavramını özümseyemediler.
*Bir türlü, cumhuriyet ile barışamadılar. Bir türlü Atatürk’ü anlayamadılar, O’nun büyük vizyonunu kabullenemediler.
*İktidarda oldukları süre boyunca; Devlet kurumları, Sayın Erdoğan’ın kişisel mülküne, Kanunlar ise, onun ağzından çıkacak iki kelimeye indirgendi.
*Hâlbuki devlet, onu yöneten kişilerden bağımsız, soyut bir kavramdır. Devletin ruhunu, kanunlar ve bu kanunları uygulamakla görevli, kurumlar oluşturur.Ve bir devlet, kendi egemenlik sahası içinde, kanunlarını uygulayabildiği kadar devlettir.
*İşte cumhuriyetin, “Kişi otoritesine dayalı onur anlayışından, Yasa ve kurallara dayalı onur anlayışına geçiş” dönemi, AKI Parti’nin becerikli ellerinde, tam tersi yönde işlemeye başladı. Devletimiz, olabildiğince zayıflarken, kişiler güçlendi.
*Meğerse, başörtülü olmak, dindar olmak, Müslüman olmak, Sayın Erdoğan’ın bacısı olmak için, yeterli bir kriter değilmiş. İşte biz Adana’da, tüm çarpıcılığıyla aslında bu gerçeği gördük.
*Adana’da yaşananlar, bize gösterdi ki; Sayın Erdoğan’ın bacısı olmak için, başörtülü olmaktan önce, kendisine tabi olmak gerekliymiş.
*Yani asıl mesele, dindar olmak değil, yandaş olmakmış. Başörtülü kadınlarımızın hukuku, AK Parti’ye oy verdikleri sürece kutsalmış… Yani; “Oyunu basarsan baş tacısın, itiraz edersen copu yersin”miş…
*Hey gidi hey… Yunus ne güzel söylemiş: “Zulm ile abad olanın, ahiri berbad olur.” Bu ülkenin dindar kadınlarının omuzlarında iktidara gelip, o kadınları, coplatarak iktidardan çekip gitmek…
“ŞU İRONİYE BAKAR MISINIZ?”
*Şu ironiye bakar mısınız? Geçekten ibretlik. Hani bağırıyor ya boğazından ses çıkara çıkara ‘Kimler kimlerle berabermiş… İşte burada görüyoruz. Demek ki ettiğini görmeden ahirete görmek yokmuş.
‘İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’ VURGUSU
*Anayasa’da belirlenen siyasi gücünün sınırlarını aşmayacak. Hukukun üstünlüğünden, asla taviz vermeyecek. Yani İstanbul Sözleşmesi gibi, uluslararası sözleşmelerden, bir gece ansızın çıkamayacak.
*İYİ Parti iktidarında devlet; Ekonomideki yetki ve sınırlarını aşamayacak. Yani kafasına göre, hazineyi rekor borçlara sokamayacak.
*İYİ Parti iktidarında devlet; Piyasa ekonomisinin işleyişine, ancak gerektiğinde, ve sınırlı olarak müdahil olacak.
*Yani Merkez Bankası’nı kukla gibi oynatamayacak. İYİ Parti iktidarında devlet; Yönetimi açık ve şeffaf bir şekilde yürütecek. Yani milletimiz, vergilerinin nereye gittiğini bilecek.
Devlet ile millet arasına, ticari sırlar giremeyecek.
*İYİ Parti iktidarında devlet; Sorumlu ve sosyal devlet bilinciyle hareket edecek. Yani sadece yardıma muhtaç vatandaşlarını korumayı değil,
*Vatandaşını yardıma muhtaç bırakmamayı da benimseyecek. Yoksulluğu yöneten değil, yoksullukla mücadele eden bir anlayış, yeniden hakim olacak.
*İYİ Parti iktidarında; Liyakat, devletin her kademesinde hayat bulacak. Vasatların vesayeti bitecek, milletine hesap veren ehillerin devri başlayacak.
“İKTİDARI UYARIYORUM”
*Devletimizi hak ettiği kurumsallığa da, itibara da yeniden kavuşturacağız. Satılan ya da işlevsiz bırakılan kurumlarımızı, yeniden canlandıracağız.
Cumhuriyet Türkiye’sinin onur anlayışını, yeniden hâkim kılacağız. Üstelik, öyle uzak bir gelecekten de bahsetmiyorum. Kimse merak etmesin, çok az kaldı.
İYİ Parti şafağı, artık ufukta görünüyor. İktidarı şimdiden uyarıyorum; Vaziyet alın, biz geliyoruz! Sorun çıkartan değil, sorun çözen siyaset anlayışımızla geliyoruz!
Ayırarak, kutuplaştırarak değil, Milletimizle el ele, kol kola, hep beraber geliyoruz! Siz tüm çirkinliklerinizle, tıpış tıpış giderken;
Biz; Ruhumuzda Cumhuriyetimizin izleri, Kalbimizde Ata’mızın sözleri, Omzumuzda milletimizin dertleriyle, Güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye için geliyoruz!