Demokrat Zafer

SMA’nın 5 tipi vardır ve bunlardan 3 tipi uzun yıllar yaşamaktadır

Bursa Barosu avukatlarından Bursa Vatan Medya Gurubu köşe yazarı Cüneyt Bülent Şeker’den okunması gereken bir makale…

Müvekkil Murat Çakmak’ın Topuk Kanı vermemesi sebebi ile çocuğuna kayyım atanması haberinin gündem olmasından sonra; Bazı “Sağlık Sektörü” çalışanlarının (Primleri azalmasın diye) aileleri “BAK ÇOCUĞUNUZA KAYYIM ATANIR” testleri yaptırın diye korkutmaya çalıştıklarına şahit olmaya başladım…

Birincisi; Adanada ki Kayyımlık kararı ANNE BABADAN VELAYETİN KALDIRILARAK BUNUN YERİNE ÇOCUĞA VASİ ATANMASI VE ÇOCUĞUN ANNE BABADAN ALINARAK BİR KURUMA YERLEŞTİRİLMESİ KARARI DEĞİLDİR. (Kayyımlık ve vasi atanması konusu halk arasında karıştırılmaktadır.)

İkinci olarak; Adanadaki bu kararı çocuğun mahkemede temsili için verilen bir “TEMSİLİ KAYYIMLIK” KARARIDIR. Anlamı; aile topuk kanı vermeyi reddettiği için (Güya aile ile çocuğun çıkarları çatıştığı gerekçesi ile) bu konuda mahkemede topuk kanı hakkında karar vermesi için bir temsilci atanmasıdır.

Ki bu (Adanaya mahsus) karar da hukuka aykırıdır, geçmişte eşi benzeri görülmemiştir.

Bir kere topuk kanı vermenin çocuğun yararına olduğu, vermemenin zararına olduğu kabul edilse dahi ortada BİR MENFAAT ÇATIŞMASI YOKTUR.

Kaldı ki topuk kanı vermemenin ne zararı, ne de fayda sağlayacağı kesin değildir, çocuk ise sağlıklı bir çocuktur. Yani ortada hukuki gibi gösterilen bir MOBNİNG VARDIR.

Topuk kanı vermeyi reddeden aile sadece velayetten doğan tıbbi müdahaleyi ret etme, seçme hakkını kullanmaktadır.

Topuk kanı vermemek bir suç değildir. (Savcılıklar bu konuda takipsizlik kararı vermektedir) Ancak zorla topuk kanı almak yedi ayrı suça sebebiyet verir.

Dolayısı ile topuk kanı vermemek aile içi şiddet olarak nitelenemez, bundan dolayı verilen tedbir kararları ve kayyımlık kararları hukuken yok hükmündedir. Bu yönde karar veren hakimler şikayet edilmelidir.

Bu konudaki tedbir kararları da zorla uygulanamaz. Buna uygun bir hukuki zemin yoktur. (Zaten bunun zorla uygulandığı da görülmüş değldir.)

Ve Aile topuk kanı alınmasına izin vermiyor diye hiç bir şekilde anne sütü ve sevgisine muhtaç çocuk anne kucağından kopartılıp bir kuruma yerleştirilemez, o çocuk (Sadece bu sebep ile) hastalanabilir hatta ölebilir… bunun sorumluluğunu ve bakım giderlerini kimse göze almaz.

Bu yaşadığımız topuk Kanı testi bahanesi ile yürütülen SAĞLIK SEKTÖRÜNE RANT-İŞ SAĞLAMA OPERASYONUDUR…

Türkiyede sağlık sistemi özelleşmiştir, çocuklar için sağlık hizmeti ise ülkemizde bedava değildir, taranmayan binlerce hastalık vardır.
Ve bu taranan 6 hastalıktan 3 tanesinin tedavi giderleri astronomiktir. (Ör; SMA ilacı Zolgensma’nın satış parası iki milyon dolar’ın üstündedir-yaklaşık 70 milyon TL.)

Ve bu hastalıklar genetik hastalık olup iyileşmesi söz konusu değildir, ortada sadece hasta çocuğun konforu ve ölümü engellemek gibi muallak vaatlerden başka bir şey yoktur. Bu da kesin değildir, ilaç şirketleri bu konuda bir garanti vermemektedir. Yani bu yaşadığımız Sağlık Bakanlığı aracılığı ile de yürütülen bir test-ilaç pazarlamasıdır.

Örneğin topuk kanı ile taranan hastalıklardan SMA’nın 5 tipi vardır ve bunlardan 3 tipi uzun yıllar yaşamaktadır, ancak sanki hepsi aynı katagoride imiş gibi aileler bu pahalı ilaçlara teşvik edilmekte, sonrada ilaçların hayat kurtardığı iddia edilmektedir.

Burada ciddi pazarlama taktikleri ile desteklenen ilaç pazarlaması söz konusu olmak ile birlikte asıl tehlike; ANNE BABANIN TIBBİ MÜDEHALEYİ-TEDAVİYİ RET HAKKININ ORTADAN KALDIRILMAYA ÇALIŞILMASIDIR!

Sağlıklı çocuk hakkında genel sağlık tarama testlerini reddemeyen aile bu testler ile hasta ilan edilen çocuk hakkında öngörülen prosedüre uygun tedaviyi hiç bir şekilde ret edemez hale gelir, çünkü bu durumda TCK 233 devreye girer, yani sağlıklı çocuğa zorla test yapılması için hukuki zemin yoktur, ama testler ile hasta ilan edilen çocuğun tedavi ettirilmemesi ailenin sorumluluğunu gerektirebilir.

Buradaki sorun testlerin yanlış sonuç verebilmesi hatta ayarlanabilmesidir! Doğru tedavi ise Türkiyede başlı başına bir sorundur!

Bu zorunlu test uygulamasını yerleşmesi ailenin çocuklarını idarenin ve tıp sektörünün hata ve suistimallerine karşı koruyamaması sonucunu doğurur. Bu da istenir ise hasta olmayan çocukların hasta ilan edilmesi ve yanlış tedaviler ile hasta edilip öldürülmesi sonucunu dahi doğurabilir. Yenidoğan Çetesi bu konudaki görüşümüzü doğrular mahiyettedir.

Aileler elbette çocukları hasta olması durumunda (Somut klinik bulgular da mevcut ise) güvendikleri doktorlara baş vurmalı ve güvendikleri yerlerde test de yaptırmalıdır.

Bunun ile birlikte aileler sağlıklı çocuklara diretilen, ancak Nazi Almanyasında rastlanabilecek bu “ZORUNLU TEST” saçmalığını reddetmelidirler.

Çocuklarımız bunların iddia etmeye başladığı gibi Devlete ait değildir. (Burada Devleten kasıtları özelleşmiş, prim ve performans sistemine göre işleyen, ticarethanelere dönmüş Sağlık Sektörüdür.) Çocuk Allah’ın anne-babaya emanetidir.

Şüphesiz çocuk hakkında en doğru kararı verecek olan (Hastalanmasında, ona bir sürü test yapılmasında kazancı olan) Sağlık Sektörü çalışanları değil, onu herşeyden çok seven anne babasıdır!

Türk Milleti Allah’ın anne-babaya verdiği bu hakkı (Yani tedaviyi-tıbbi müdahaleyi seçme-reddetme hakkını) siyonist ilaç şirketleri tarafından yönetilen Sağlık Sektörüne devretmemeli, bu hukuksuz rant kokan baskıya boyun eğmemelidir.

Türk Milletinin geleceği buna bağlıdır.

Av.Cüneyt Bülent Şeker

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ