İbrahim ORTAŞ yazdı; Nasıl Bir Memlekete İsteriz, Ekolojisi Uygun, İnsanı İnsan Olan Bir Memleket
Akademisyen Prof. Dr. İbrahim Ortaş makalesinde;
Cahit Sıtkı Tarancı’nın şiiri tam da bugünlerde yaşanan bütün gelişmeleri anlatan şiiri yeniden kendini hatırlattı. Memleket öyle bir hale geldi ki bir taraftan iklimin yakıcı etkisi, diğer taraftan, hayat pahalılığı, kuralsızlık yanında liyakatli yaşam ve hukuk arayışı memleket isteği arayışını derinleştiriyor.
Cahit Sıtkı Tarancı’nın Memleket İsterim Şiiri
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; diyordu.
Tarancı aradığı memleket isteğini dizelerinde anlatı, o günden bu güne tabi çok değişimler yaşandı, ancak içerik sanki hiç değişmemiş. Şaire canı gönülden katılmakla birlikte özellikle bu yaz günlerinde memleket isteğim ise; sabah saat 05 30 da 27 0C olan Adana’da havası serin, suyu soğuk bir yaşam alanı isterim. Bugünlerde yaşanan mevsim dışı sıcaklar on binlerce yıldır ekosistemin doğasına işleyişine uygun olarak döngüsel olarak aralıklarla yaşanmaktadır. İnsan faaliyetleri sonucu oluşan kısa küresel düzeydeki etkiler hariç diğer Dünyanın normal döngüsünde içinde gerçekleşmektedir. Ancak biz insanların teknolojinin önümüze koyduğu yaşam ve çalışma biçiminden kaynaklanan alışkanlık değişimleri sonrası yaşanan gelişmelere ayak uydurmaktan zorlandığımızı düşünüyorum.
İnsanlar serinleyeceği bir yerlere çekilmekte. Kimi suya girmekte. Bu arada sıcak rahatsızlananlar ve suda boğulan ölüm haberleri geliyor. Evet, geçmişte Adanalı yazları Adana’da durmaz, kimi denizin kıyısında sıcak ve soğuk havanın kapışması sonucu oluşan rüzgârın serinliğine kaçardı. Kimi 150 m rakımlı yaylalara giderdi. Halende bugünlerde bakın Adana’da zorunlu işi olmayan ve yeterince yaylalara kaçacak kadar geliri olmayanlar dışındakiler fırsat buldu mü deniz kıyısına veya yaylaların serinliklerine kaçar.
Günümüzde çoğunlukla durumu iyi olanlar klima alıp pahalıda olsa elektrik kullanarak serinlemeye çalışmaktadır. Tabii klimanın sürekli düşük derecelerde çalıştırılması sonucu, içeri ve dışarının arasındaki sıcaklık farkı beraberinde klima çarpmasının yaratığı sağlık sorunlarını getiriyor.
Teknoloji Üretemedik, Ancak Üretenin kıymetini Biliyoruz
1880’li yıllarda yaşanan sıcaklık sorunlara çözüm üretmek için ABD’de Willis Haviland Carrier’nin icat ettiği klimanın önemi bugünlerde daha çok hissediliyor ve de taktir ediliyor. Yer yüzeyindeki teknolojinin nerdeyse hiç birini üretemedik, ancak teknoloji yaratanların kadir kıymetini unutmamışız. Bu arada Adana’da sıcak havadan bulanan bazı vatandaşlar klimanın mucidi Willis Haviland Carrier için Adana’da lokma dağıttılar. Carrier için dua edenlerden Mehmet Saygın adlı vatandaş “Klima olmasaydı çok sıkıntı yaşardık, uyuyamazdık” diyor.
Ekosistem ve Ekoloji Konusundaki Bilgimiz Yetersiz Görülüyor
Sıcak havanın bunalttığı ortamda haber ve yorumlardan anlıyorum ki çoğumuz ekoloji ve işleyişini çok az biliyoruz. Ekosistemdeki yaşanan iklim değişimleri veya birkaç derecelik sıcaklık değişimleri zayıflayan veya alıştırdığımız yeni fizyolojimiz tarafından zorlanmaktadır.
Her Çağ Kendi Normlarını Oluşturuyor
Teknolojinin yaşamımıza girmesi ile insanın binlerce yıllık gıdaya erişim şekli ve yöntemi de doğal olarak değişti. Her çağ kendi al yapısını ve üst yapısı olan hukuk ve eğitimini kurmaktadır. İnsanlığın yaratığı endüstri çağı beraberinde insan yaşamındaki alt ve üst yapıları ve kurumlarını da değiştirdi. Sanayi-teknolojinin ürettiği alt yapıya uygun olarak hukuk, eğitim, çalışma biçimleri değişti. İnsanlar arasındaki ilişki değişti.
Tarancı’nın şiirinde vurguladığı önemli mesaj insanın yaşama hakkı ve birlikte yaşamak için farklılaşmasıdır.
Memleket isterim
Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Bugünlerde en çok sorguladığımız ve aradığımız ahlak ve etik değerlerdir. İnsanı dürüst, kimsenin kimseye yalan söylemediği, insanın insanı kandırmadığı, sade, sakin, sağlıklı mutlu yaşam koşullarının olduğu bir memlekettir. Ancak memleket ve memleketler diye parsel parsel eylediğimiz dünyamızda insan insanın kurdu olmuş, kendi kurnazlığından başka bir şey görmez olmuş.
İnsan Doğanın Bir Parçası Olduğunu Bazen Unutuyor
Aslında insanda doğanın bir parçası olarak diğer canlılar gibi karon-oksijen, hidrojen bağları ve diğer elementlerin oluşturduğu bileşiklerden oluşmuş bir varlık. Başlangıçta özel mülkiyet yokken yaşam daha sade ve içtenlikliydi . Her canlı gibi günlük beslenmek ve çoğalmak için yani yaşamak için zorunlu bir bencildi. Ancak yaşam biçimi bugün ki gibi kirli değildi. Başkasının hakkına hukukuna çok el uzatmıyor ve ya el koymuyordu. En azından birbirlerine kumpas kurmuyor, toplanıp başkasının yaşam hakkını elinden alalım diye talimat vermiyorlardı. Machiavelli’nin “Prens; bunlar babalarının kaybını paralarının kaybından daha çabuk unuturlar” ifadesindeki paragöz değillerdi.
İstanbul’da bir taksi sürücüsü yabancı bir kadın yolcuyu sokak ortasında istediği parayı alamadığı için öldüresiye dövdüğü görüntüleri yansıdı. Parasını alamadığı için yolcuya kızabilir, ancak vatandaşın ağzını burnunu dağıtacak kadar gözü dönmüş olmak çoğu insanın günlük yaşamda tutuğu yollardan biri olmuştur.
İnsanın insan olma sürecinden kendinden çıkıp kendine yabancılaştığı, miras ve para için babasını, kardeşini öldürdüğü bir acayip yaratık oldu.
ZİYARETÇİ YORUMLARI
BİR YORUM YAZ