Demokrat Zafer

Eleştirilere karşı gardımız belli, yakışıksız kıyaslamalara karşı tavrımız nettir.

Bursa Basınından Gazeteci Bilal Kayaaltı ikinci “Bursa Müftümüz ve papazlar (2)” yazısında kendisini sert bir dille eleştiren Türk Diyanet Vakıf- Sen Genel Başkan Yardımcısı Hilmi Şanlı’yı eleştirdi. Şanlı’nın bu yazıya tepkisi birkaç saat sonra yine aynı tondan oldu. Şanlı; “Sendikacı, demokratik toplumun temeli olan örgütlenme özgürlüğünün en önemli temsilcilerindendir. Sendikacı, çalışanın toplumsal ve kültürel konular yönünden menfaatlerini korur. Sendikacı, çalışan, üreten, yol gösteren, hak eden ve hak ettiğini mutlaka alan bir anlayışla hizmet eder.

Türk Diyanet Vakıf-Sen çatısı altında temsil ettiğimiz din görevlilerimizin kamusal haklarını sonuna kadar müdafaa ederken bir yandan da onların menfaatlerine olacak her türlü gelişimin bir parçası olmaya devam ediyoruz. Bunu yaparken kurumun eksiklerini fark ediyor, yine gerekli mercilerle mücadeleyi de en çetin şekilde veriyoruz. Örnek bir vazife anlayışı ortaya koymayan görevlilerimizin de bilincinde ve farkında olarak ehliyet ve liyakat mekanizmalarının işletilmesi için mücadele ediyoruz.

Bununla birlikte popüler bir dille yapılan eleştirilere karşı gardımız belli, yakışıksız kıyaslamalara karşı tavrımız nettir.

Sendikacısı, gazetecisi, siyasetçisi, eğitimcisi ve diğer tüm unsurlarıyla kamu hizmetlerinin tamamında samimi bir hizmet anlayışının ortaya koyulması için ayrıştırmadan emek vermek önceliğimiz ve en büyük ilkemiz olmalıdır.” dedi.

Bilal Kayaaltı’nın “Papazlar 2” yazısı

Gazeteci, yaşanan sıkıntıları, aksaklıkları dile getirir. Örnekler verir, birilerinin ezberini bozar, ayna tutar. Ben de böyle yapıyor, yapmaya çalışıyorum. Adı her ne kadar “düşünce” de olsa, şehrimiz her gün şamar oğlanına dönmüşken, susan, düşüncelerini kamuoyu ile paylaşamayanları pof poflamayı gönlüm ve vicdanım engel oluyor.

Tacizcileri de kollamıyorum; katilleri de, hırsızları, annesine, babasına zulüm edenleri de…

Cami helalarından, şadırvanlarından musluk çalanları da, ibadethanede cep telefonuyla oyun oynayıp, hutbeye saygısızlık yapanlara da gözlerimi yumamıyorum.

Daha geçtiğimiz hafta sonu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM’deki yeminin ardından papazlar, hahamlar, kardinaller ile Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ı yan yana getirdi. Bu görüntü bizlere, ABD’deki yemin törenlerini hatırlattı.

Erbaş kalkıp,  Erdoğan’a “beni bu vatandaşlarla yan yana getirdin” demedi, zaten diyemez de!

Hz Peygamber, Mekke’ye geri döndüğünde oradaki müşriklerle, barış içerisinde yaşadı. Örnek alınacak adımlar attı.

Yanı sıra,

Yaratıcımız bizleri yüce kitabı ile sürekli uyarırken, acayip örnekler veriyor.

Ancak inanlar üstündür derken, yaşanan utanmazlıkları dile getiremeyenleri de zavallı olarak nitelendiriyor. Acayip bir ceza gününden bahsediyor.

Diğer yanda papa, mütevazı makam aracı tercih ederken,  sürekli fakirlere sabretmeleri gerektiğini öğütleyen bizim Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, bilmem kaç milyonluk Mercedes’e binerken, aldığı asgari ücretle ayın sonunu getiremeyenlerin gözünün içine baka baka Hz Ömer’in adaletinden bahsediyorsa, samimiyet ortadan kalktığı gibi, liyakat de yerlerde sürünür.

***

Böyle bir girişin ardından geçen gün kaleme aldığım “Bursa Müftüsü Yavuz Selim Karabayır ve Papazlar” yazısı çok ses getirdi.

Her ne kadar, köşe yazımı kendi sosyal medya hesaplarından paylaşma cesaretini gösteremeyenler olsa da, birkaç kişiyi rahatsız etmenin dışında, yüzlerce tebrik telefonu ve mesajı aldım!

Türk Diyanet Vakıf-Sen Genel Başkan Yardımcısı Hilmi Şanlı Bey, Bursa Müftüsü Yavuz Selim Karabayır ile papazları yan yana getirmeme içerlemiş.

Bana da, esefle karşıladığına yönelik bir açıklama göndermiş.

Camiasının içinde olup bitenleri göremeyen Şanlı,

Yavuz Selim Karabayır Hocamız ile papazları yan yana getirmem diyanet camiasını üzdüğünü belirtmiş.

Oysa yan yana da gelebilir, komşu da olabilirler.

Aynı mahallede de ikamet edebilirler, aynı sofrada yemek yedikten sonra, Yaratıcıya dua edebilirler.

Kaldı ki, hocamızla ilgili çekincelerimin olmadığını; işini layıkıyla yapmayan, bu çok özel makamı işgal ederlerin ortaya koyamadıkları iradeyi örnek vererek dile getirmeme rağmen, suyu bulandırdın mevzuu yapıldı!

Sanırım Hilmi Bey, her ne kadar ismini geçirmese de Lütfü Taşçı’yı eleştirmeme bozulmuş, Karabayır Hocamızı öne sürerek beni eleştirmiş.

Olsun, eleştirsin, güzel bir gelişme, yarın tefekkür eder Diyanet’i de eleştiren bir adım atar.

Şöyle etraflıca bir baksın, kapı komşusu Muradiye Cami’nde görevli meslektaşına. Hem de etraflıca, objektif bir gözle, neler görecek, nelerle karşılaşacak.

**

Neyse, yazıma onlarca sorunu, yaşadığımız bunca sıkıntıyı göz önünde bulundurarak ilave etmedim.

Ahir ömrümde, canımın sahibi olana layık olmaya çalışıyor,  topluma karşı duyarlı olmaya, hizmet penceresinden bakmaya gayret ediyorum.

Bunun için,  mahalleliyle, ticarethane sahibiyle, oturduğu apartmandaki komşularıyla bile selamlaşmayı akıl edemeyip, siyasetçilerin karşısında takla atanlara, bu memleketin en ücra köşesine göreve gönderildiğinde surat asanlara, ama Ulu Cami’de imamlık yapabilmek için türlü algılar oluşturanları eleştirmenin doğru olduğunu düşünüyorum.

Dertlenmenin önemli, yapılan iyiliğin karşılığını beklemenin “tefecilik” olduğunu biliyorum.

Yavuz Selim Karabayır Hocamızın, bu şehirden ayrılacağı güne kadar kocaman bir vebal altında olduğu şuuruyla hareket edeceğinden zerre şüphe duymuyorum.

Bu vesileyle,

Hilmi Şanlı’nın bana gönderdiği esef duyduğu açıklamasıyla sizleri baş başa bırakıyorum.

“Türk Diyanet Vakıf- Sen Genel Başkan Yardımcısı Hilmi Şanlı’nın BAVUL HABER Sitesi yazarı Bilal Kayaaltı’nın 07.06.2023 tarihli” Bursa Müftüsü Yavuz Selim Karabayır ve Papapaz” konulu yazısı ile ilgili açıklamasıdır .

Sayın Bilal Kayaaltı

Bavul Haber yazarı

Öncelikle ne kadar iyi vatandaş, ne kadar temiz bir Müslüman, ne kadar topluma hizmetkâr bir insan, ne kadar çevreye, doğaya, hayvanlara duyarlı birey olduğumuza bakalım. İmamın da bu toplumun ortalaması olduğunu unutmayalım. Daha fazlasını istiyorsak eğitimin arttırılması, imamda aranan şartların gözden geçirilmesi, sosyal ve kültürel gelişimleri için gereken yatırımların yapılması, denetim mekanizmalarının işletilmesi gerektiğini bilelim.

Ayrıca İmamet seçilmişlik veya tevarüsen verili bir makam değildir. Ruhban olsaydı kutsal da olurlardı. Kutsal olsalardı da kimse onlara “maaşlı namaz kıldırma memurları” demeye güç yetiremezdi. Siyaseten tarafsız, cemaatle diyologları gelişik, ilim irfan ehli, imameti layıkı veçhiyle yerine getiren din görevlilerini anarak bu örnekliklerin artmasını sağlamak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Bursa Müftüsü Yavuz Selim Karabayır ve Papazlar başlıklı yazınız diyanet camiasını üzmüştür. Papazlarla Müftüyü yan yana getirmenizi esefle karşılıyorum.”

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ