ÖZTOSUN: ADALET, DEVLETİN ÇIKARLARINI KORUMAK BAHANESİYLE HAKSIZLIK ETMEK DEĞİLDİR!
Bursa Barosu, 5 Nisan Avukatlar Günü’nü deprem felaketinde kaybedilen, katledilen, hapsedilen avukatlara adadı. Bursa Barosu Başkanı Av. Metin Öztosun, geçen yıl “Avukatlar Günü’nü kutla(ya)mıyoruz” demelerine sebep olan sorunların çözümü için somut bir tek adım atılmamışken, mevcut sorunların üzerine deprem felaketinin yarattığı çok ağır ve yeni sorunlar eklendiğini söyledi.
5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle Bursa Barosu’nca Adalet Sarayı Bayrak Alanı’nda tören düzenlendi. Bursa Barosu kurulları ile avukatların katıldığı tören, Başkan Av. Metin Öztosun’un YK genç temsilcileriyle birlikte Atatürk Anıtı’na çelenk sunmasıyla başladı. Bursa Büyükşehir Belediyesi Bandosu’nca çalınan İstiklal Marşı’nın ardından konuşan Öztosun, depremden ağır şekilde etkilenen illerimizde avukatlık faaliyetini fiilen sürdürmenin çok daha zor hale geldiğini belirtti. Öztosun “Deprem bölgesindeki barolarımıza kayıtlı 17 bin 964 avukat ve 3 bin 762 stajyer avukat meslektaşımız, depremin sonuçlarından doğrudan etkilenmiş; 10 bine yakın meslektaşımızın ev ve/veya ofislerinde ağır hasar meydana gelmiştir” dedi.
Bursa Barosu Başkanı Öztosun’un konuşmasının başlıkları şöyle:
“2017 Anayasa değişikliğiyle devletin tüm kuvvetleri örtülü olarak yürütmede birleşti. TBMM’nin fonksiyon kaybı arttı, yürütmeyi denetleme fonksiyonu kalmadı, yasama fonksiyonu şekli bir hal aldı.
Sosyal medya linç, ihbar ve jurnal alanına dönüştü, baskı ve yönlendirmelerle yargı, ceza ve usul yasalarını alt üst eden kararlar verdi. Düşünce ve ifade özgürlüğüne, toplantı ve gösteri haklarına yönelik kısıtlamalar ve hukuka aykırı müdahalelerle ülkemiz daha baskıcı ve daha totaliter bir rejimin kıskacına alınmaya çalışıldı.
Demokrasinin vazgeçilmezi siyasal özgürlüğe hukuka ve demokrasiye aykırı müdahaleler oldu. Cumhuriyetin temeli olan laiklik ilkesinden uzaklaşıldı, naslara, dogmalara göre yönetimsel kararlar alındı. Kadın haklarını geriletmek isteyen çağdışı anlayışlara, tarikatlara prim verildi. Çevre ve doğa katliamları devam etti. Çocuk istismarı, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri her geçen gün arttı. Kadını koruyan İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı kararnamesiyle TBMM iradesi hiçe sayılarak Anayasa’ya aykırı bir şekilde çekilme kararı verildi. Cumhuriyet kazanımları, laik demokratik hukuk devletinin temelleri aşındırılarak kullanılmaz hale getirilmek istendi. Demokrasinin temeli olan; demokratik kitle örgütleri, sendikalar, meslek örgütleri bilimin, aklın ve adaletin sesi olarak bulundukları beyanlar ve itirazlar sebebiyle yürütme tarafından kriminalize edildi ve düşmanlaştırıldı. Hukuk güvenliği kalmadı. AİHM kararları tanınmadı. Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı tartışmaya açıldı, hatta mahkemenin kapatılması dahi dillendirildi. Tüm bunları üreten mevcut anayasal sistem hukuki, sosyal ve ekonomik krize yol açtı. Ve bunun mesleğimize yansıyan maddi, manevi çok ağır sonuçları ortaya çıktı.”
Türkiye’de hukuk devleti ilkelerinin yerle bir olduğunu, ülkemizin hukukun üstünlüğü endeksinde 140 ülke arasında 116. sırada olmasının da bunun kanıtı olduğunu kaydeden Öztosun şöyle devam etti:
“Hukuk devletinin vazgeçilmez ilkeleri, devletin istediği zaman eğip büktüğü; kimi zaman yok saydığı, kimi zaman ‘ben yaparım, hukuk arkadan gelir’ anlayışı ile uygulanan kavramlar olamaz, olmamalıdır. 1980’lerde ülkeye egemen olmuş ‘bırakın yapsınlar bırakın geçsinler’ zihniyetli yöneticilerin ‘anayasa bir kere delinmekle bir şey olmaz’ anlayışına güçlü tepki konulmaması sebebiyle gelinen noktada ‘anayasanın delik deşik edildiği’ günleri yaşayıp duruyoruz. Bunlara ilişkin itirazlarımız ise itiraz mercilerince dikkate bile alınmadan sadece durumun bizim tarafımızdan tarihe düşülen notları ve tespitlerinden öteye gidemiyor maalesef…
Tüm bunların sonucunda hukukun en önemli fonksiyonu olan devletin temeli ve birlikte yaşama güvencemiz olan adalet fonksiyonun işlevini yerine getiremediği, birlikte yaşama güvencemiz olan ADALETİN ağır yara aldığı ve adalete güvenin Cumhuriyet tarihinin en alt seviyesine indiği görülmektedir.
Adalet dediğimiz şey toplumun bir arada yaşamasına imkan sağlayan en kıymetli kavramdır. Adaletin olduğu yerde huzur, refah, sevgi, saygı, kalkınma, sükunet ve mutluluk vardır.
Ancak;
Adalet, devletin çıkarlarını korumak bahanesiyle haksızlık etmek değildir. Adalet, tutuklamayı bir intikam aracı, toplumun sesini kesme aracı olarak kullanmak değildir. Adalet, hak talep edenlere baskı uygulanmasına göz yummak değildir. Adalet, yönetimin, egemen sınıfların istediği gibi yasaların eğilip bükülmesi demek değildir. Adalet, önlenebilecek binlerce ölümü ‘kaza olarak’, ‘kader planı’ olarak tarif edip sorumluluktan kurtulmak demek değildir. Adalet, depremde yardım gitmeyen insanlara geç kaldık ‘hakkınızı helal edin’ demek değildir. Adalet, kör kayıkçının bile gördüğü hukuksuzluğa rağmen ‘İstanbul sözleşmesinden çıkmak’ değildir.”
Avukatların ekonomik ve sosyal sorunlarına da dikkat çeken Öztosun, avukatlık mesleğinin kamu hizmeti niteliğinin aşındırıldığını, temelinde ‘savunma hakkı’ ve ‘hak arama özgürlüğü’ olan avukatlığın, toplumsal sorunlar ve etik değerlerden daha çok piyasa kuralları öne çıkarılarak yeniden yapılandırıldığını kaydetti. “Halkın yargıya erişim ve adil yargılanma hakkı da bu şekilde engellenmiş olmaktadır. Bu ve benzeri birçok sorun ve bunların siyasi irade tarafından yasal ve ekonomik düzenlemelerle çözülemediği veya çözülmek istenmediği boğucu ve yakıcı bir ortam sebebiyle her ay bir meslektaşımıza yapılan bir saldırı veya bir meslektaşımızın intihar haberi ile karşı karşıya kalmaktayız” diye Metin Öztosun, sözlerini şöyle tamamladı:
“Yasalar örümcek ağı gibidir, sinekleri ve diğer küçük böcekleri yakalamak için yapılmıştır ama büyük kan emicilerin yolunu kesmez diyor Daniel Drew… Evet, avukat olarak; Büyük kan emicilerin toplumun kanını emmesini engellemek için uğraşıyoruz. Ülkemizin arazilerinin, sularının, ağaçlarının, kamuya ait olan zenginliklerin çıkar uğruna yok edilmesine karşı duruyoruz biz…
Evet, avukat olarak; Var olan gerçeğe katlanmayı değil, ona itiraz etmeyi, değiştirmeyi; geçmişi unutmadan aydınlık bir geleceği hayal ediyoruz biz…
Evet, avukat olarak; Halkımızın, sadece avukatı değil, acısının dert ortağı, ufkunun rehberi, ekmek kavgasının yoldaşı, haklarının bekçisiyiz biz…
Evet, avukat olarak; Hukukun halkın aleyhinde kullanılmasına, üstünlerin hukukuna karşı duruyoruz biz…
Evet, avukat olarak; yasaların gerçeğe göre düzenlenmesini savunuyor, yasaların içinde olan fakat gerçekte bir türlü uygulanmayan herkes için eşitlik, özgürlük, adalet ilkelerini somut olarak insanımızla buluşturmak için çabalayanlarız biz…
Evet, avukat olarak, önlenebilir ölümlerin önüne geçemeyenlerin, neden oldukları sonuçlar için cezalandırılmalarını sağlamak için mücadele veren avukatlarız biz…”
Tüm bu olumsuz koşullara rağmen bizler hak ve hukukun üstünlüğü mücadelesine devam edeceğiz. Çünkü bu mücadele sahip olduğumuz hem insani hem mesleki hem de tarih bilincinin bir sonucudur.
Biz hak mücadelesi verenler olarak tarihi izlemiyor, bu bilincin sonucu olarak bizzat tarihin hukukun üstün olduğu mecrada akması için çalışıyoruz.
Meslekten çıkar sağlamak ve yükselmek için hukuk ve meslek ilkelerini hiçe sayan, siyasi iradenin dümen suyuna göre hareket eden, mesleki dayanışmadan, birikimden uzak, kendi alanına yabancılaşmış hukukçulardan değiliz çünkü biz…
Avukatlık Kanunu’nun ikinci maddesinde ifade olan ‘Avukat her türlü hukuki meseledeki anlaşmazlıkları adalete ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini sağlamalıdır’ diye tanımlanan ‘Adaletin hizmetinde, adalet ve hakkaniyete uygun olarak’ mesleğini yapanlarız çünkü biz…
Bursa Barosu olarak haksızlığa boyun eğmeden, susmadan, cübbelerimizi kimsenin önünde iliklemeden kutsal savunma mesleğinin temsilcisi olan meslektaşlarımızın, 5 Nisan Avukatlar Günü’nü kutluyor, umudun ve mücadelenin hizasına yazdığımız adımızla Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi ‘hak kuvvetten üstündür’ diyoruz.”
Konuşmanın ardından avukatlar, saldırılarda katledilen, özgürlükleri ellerinden alınan meslektaşları için 30 dakikalık saygı nöbeti tuttu.