Köşe yazarı ve Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Ortaş; yazısında; İzmir ve çevresinde bulunan arkadaşımıza, dostumuza ve insanlarımıza geçmiş olsun. Umarım ülkemiz artık depreme hazırlık bilinci konusunu daha ciddiye alır. Halen konut envanterini, bina stokunu ve deprem riski altındaki yapıyı tam bilmeyen bir ülkeyiz. Ne yazık ki ülkemiz ne kadar toprak varlığı oluğu da tam bilinmiyor. Ülkemizin afetler ile etkili ve planlı bir koordinasyonu daha yeni yeni oluşuyor. Özellikle deprem ve yağış gibi afetlerden sonra hala bocaladığımız görüntülere yansıyor.
Üç taraftan deprem tetiklemişi altındaki ülkemizde her gün onlarca deprem oluyor. Uzmanlar büyük felaketin yaklaştığını söylüyor. Ancak dün Antalya’da bugün İzmir’de yaşanan 4.9 büyüklüğündeki depremden sonra yine bildik beylik söylemler” her şey kontrol altıda”. Devletin kontrolü sağlaması önemli ancak olay olmadan önce önlem alma önemli. Depremin üzerinden 10 saat sonra iki vatandaşın öldüğü belirtildi.
Ülkemizin deprem gerçekçiliği sorun gerçekte çok ciddi ve olası etkileri de çok yıkıcı olacağı kaçınılmazdır. Bilimin öngörüleri ve uyarıları mutlaka dikkate alınmalı. Sorunu bütünlüklü bir bakış açısıyla belediye- hükümet çekişmelerinin ötesinde memleket ve insan sağlığı sorunu olarak görüp el birliği ile çözüm üretilmelidir.
Her türlü tedbirsizlik sonucu meydana gelen facialara nedenini şuraya buraya çekmemek için şimdiden önlem alınmalı ve iş şansa bırakılmamalı. Nihayetinde yaptığımız tercihlerimizi yaşıyoruz. Her sonucun bir nedeni var. Her neden de yeni bir sonuca yol açar. Bilgi ve akıl çağında olay ve olguları bütünlüklü analiz etmek, modellemek ve etkili sonuç almak zorundayız. Bu bağlamda her davranışımızın ne ile sonuçlanacağını bilmek zorundayız. Aynı büyüklükteki deprem Pakistan’da çok sayıda insanın ölümüne neden oluyor ancak Japonya’da kimsenin burunu kanmıyor. Neden? Japonlar gibi depreme dayanıklı bir yapı ve yaşam kültürü geliştirmemiz gerekir.
Bütün gelişmeler ülkemizin yerleşim yapısı, kentleşme ve çarpık sosyolojisinin yeniden ele alınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Artan nüfus ve bunun toprak ve doğa üzerinde yaratığı baskı çok ciddi sorun oluşturdu. Artık çok kalabalık kent yerleşim biçimi yapılanmadan daha küçük kent yerleşimlerine dönmek gerekir. Dünyada az gelişmiş ülkelerde 8-10 milyonun üzerinden büyük kentler var. Büyük kent yapılaşmasını terk etmek gerekiyor. Yeniden kırsal kalkınma stratejisini dönmemiz gerekir. Köy-Kent yaklaşımını yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Kırsaldaki eğitim modeli Köy Enstitüsü kültürüne uygun planlanma. İnsanı kırsalda tutacak mekanizmalara bakmak gerekir. Dikey mimariden ayrılıp tekrar yatay yerleşim kültürüne geri dönmemiz için bilimsel ve sosyal çalışmalar yapmak gerekiyor.
Bunun için ihtiyaca uygun olarak güncel modeller geliştirilmesi ve uygulamaya aktarılması gerekir. Bunun için öncelikle bütünlüklü bir zihinsel anlayışa ve kültüre sahip olmak gerekir. Toplumu bütünlüklü doğanın yasalarına uyumlu hale getirecek maddi ve manevi düşünsel ve altyapı hazırlığı içinde olmak gerekir.