29 Ekim Kadınları Bursa; “Çocuk İnsandır. Onun Üstün Yararını Korumak Hepimizin Görevidir”
29 Ekim Kadınları Derneği Bursa Şubesi yayınladığı bildiride;
”Kültür, gelenek, din, görenek ve namus
kadınlara ve kız çocuklarına yönelik
şiddet suçlarında kabul edilemez.”
İstanbul Sözleşmesi Madde: 42
İnsan hakları Evrensel Bildirisi’nin kabul edilişinin yıl dönümündeyiz. 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin başlangıç bölümünde “İnsanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan onurun ve bunların eşit ve devredilmez haklarının tanınmasının, dünyada özgürlüğün, adaletin ve barışın temeli olduğu” belirtilir. Hakları korunmayan, zulüm ve baskıya maruz kalanların ise son çare olarak direnme hakları olduğuna işaret edilir. Anılan Bildirge dayanak alınarak 1948’den bu yana hakları koruma altına alan uluslararası Sözleşme kabul edilmiştir. Yaşam hakkından başlayarak tüm temel hakları güvence altına almak için kabul edilmiş olan sözleşmelerin bağıtlanması için insanlık, büyük emek harcamıştır. Sözleşmeleri imzalayan devletler de bu sözleşmelere uymayı taahhüt etmişlerdir. Özünde insanlığın gelişimi, salt sözleşmelerin değil, aklın ve vicdanın gereği olarak hak savunuculuğunu hepimize bir görev olarak yüklemelidir. Ne yazık ki tüm dünyada insan hakları ihlalleri hala sonuçlanamamıştır.
Hak ihlalleri yönünden ülkemizde de vahim bir tablo yaşanmaktadır. Son dönemde özellikle kadınlara yönelik yaşam hakkı ihlallerini, ifade özgürlüğü, adil yargılanma hakkı alanındaki ihlaller izlemekte iken özellikle içinde bulunduğumuz haftada küçük bir çocuğun “evlendirilme” trajedisi, bütün ihlalleri unutturacak bir karanlıkla sarsılmamıza neden olmuştur. Bilindiği gibi insan hakları sözleşmelerinin arasında Çocuk Hakları ve Çocukların Cinsel Suistimal ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ( Lanzarote Sözleşmesi) de yer almaktadır. Bu sözleşmeler, çocuğun üstün yararından söz ederek, çocukları, yetişkin insanların hakları yanında pozitif bir ayırıma tabi tutmuş ve onların korunması görevini devlete ve onun yanında kadın- erkek tüm bireylere vermiştir.
Ülkemizde, özellikle son yirmi yılda tarikatlara açılan kapıdan hızla tırmanan gericilik, kadınları ve kız çocuklarını birer cinsel meta olarak gören anlayışların cirit attığı bir ortam yaratmıştır. TÜİK, 2015-2020 yılları arasında 15-17 yaş grubundaki kız çocuklarının yaptıkları doğum sayısının 81 binden fazla olduğunu açıklamaktadır. Bu rakam dahi, kız çocuklarına yönelik cinsel istismarın boyutunu ortaya koymaya yetiyor.
Bugün, iktidar temsilcilerinin, Hiranur Vakfı’nda yaşanan son olay üzerine, “Mağdurların yanındayız./Davaları İzleyeceğiz.” açıklamaları, sorunu çözmeyecek ve sorumluluğu ortadan kaldırmayacaktır. Esas olan , iktidarın, tarikatların, kadın ve kız çocuklarının yaşam haklarına, insanlık onurlarına yönelik saldırılarını ortadan kaldırma iradesini gösterecek adımları atmasıdır. Ne var ki iktidar, beklenenin aksine bir yandan kadın hareketinin yüzyıllık mücadelesinin ürünü olan TCK ve Medeni Yasa’daki kazanımların altını oymakta diğer yandan ”Kültür, gelenek, din, görenek ve “namus” kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet suçlarında kabul edilemez.” diyen İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çekilebilmektedir.
Fakat, yaşanan gerçekler. bu gidişe dur demek için hepimize görev düştüğünü işaret etmektedir. Her hak ihlali, çocuğun, kadının, kısaca tüm insanlığın başta onuru olmak üzere temek hak ve özgürlüklerinin korunması için bizleri sesimizi yükseltmeye, güçlerimizi birleştirmeye ve topyekün hak mücadelesi vermeye davet ediyor.
İnsanlığa ve onun hak mücadelesine inançla, İnsan hakları gününü kutluyoruz.”