Demokrat Zafer

GAZETECİLİK , GERÇEĞİ ARAMA VE YANSITMA MESLEĞİDİR.

Bursa Yazın ve Sanat Derneğinin bir çalışması olan, hemen her gün halkı bilgilendiren gazeteci ve köşe yazarlarını yakından tanımak onlara bir nebze vefa borcumuzu ödemek için söyleşiler yapmayı programımıza almıştık. Ahmet Koçak arkadaşımız Can Ertan’la çok tatlı bir söyleşi yaptı. Ben de Yüksel Baysal’la Kaplıkaya Özdilek’te kararlaştırdığımız gün ve saatte buluştuk. Buluşmamıza Zeki Baştürk, eşi Nesibe Hanım ve eşim İsmail Şehitoğlu da katıldı. Hoş sohbet ve ikramlar eşliğinde herkese soru soran gazeteciye bu sefer biz sorular sorduk. Samimi ve içten cevaplar bizi zaman tünelinde gezindirdi. Onlar profesyonel biz amatördük ama soruların bitiminde “soruları nasıl buldunuz” sorumuza karşılık Yüksel Baysal “Bir gazeteciye sorulabilecek sorulardı” diyerek memnuniyetini dile getirdi.

Yüksel Baysal’ın köşe yazılarını genelde okurum. Yerinde duramayan, haberi yerinden veren, derlediği haberi kendi fikirleriyle harmanlayan bilgilendirici yazılardır. Araştırmacı gazetecidir. Bana göre konformist bir yazar değildir. Nerede bir ağaç kesilse, nerede bir yeşil alan talana ranta kapı aralasa Yüksel Baysal tepkisiyle oradadır. Cesareti ve kocaman yüreğiyle habere koşar ve gördüklerini köşesine taşır. O, hırçın Karadeniz’in hırçın çocuğudur. Yeşile sevdalıdır. Yeşil Bursa’nın yeşilinin bekçisidir. Çevreci bir ruha sahiptir. Yazılarını bu ruhtan beslenerek yazar. Yüksel Baysal’ı biraz da kendi ağzından dinleyelim.

1-Annemin karnında duyduğum kemençe sesini ömür boyunca yüreğimde hissettiğim topraklarda doğdum.
Yani…
1962 yılında Rize’nin en gariban, en yoksul, en olanaksız ilçesi olan İkizdere ilçesinde dünyaya gözümü açtım; kesin doğum tarihim bilinmemekle birlikte…
Güney mahallesi adı verilen bu topraklarda güneşin ve daha çok yağmurun türküsünü söyledim her daim…
İlk öğrenimimi ilçemde, orta eğitimimi Rize’de tamamladım.
Üç yıllık öğrenim dönemim Rize Lisesi’nde geçti.
İkizdere sonrasındaki Rize büyük ve inanılmaz geniş bir yerdi.
Ben büyüdükçe küçüldü bu kent…
Sığmaz oldum oraya…
Lise öğreniminin son yılında sürgünlere gittim.
Trabzon Lisesi’nin kapısından bile giremedim. Pazar lisesine almadılar, Ardeşen Lisesi’ne kayıt yaptırdım.
En sonunda mezuniyetim İkizdere lisesinden oldu.
12 Eylül 1980 darbesini en acımasız şekilde yaşadım.
86 gün gözaltında kaldım, “hiçbir suçuna rastlanmamıştır” denilerek salıverildim.
Sonradan Erzincan Sıkıyönetim Mahkemesi’nde dava açmış olsalar da, ondan da beraat ettim.
1982 yılında SBF Basın Yayın Yüksek Okulu’na girdim. Sonra adı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi olan okuldan 1988 yılında mezun oldum.
Ankara’da bir süre gazetecilik yaptıktan sonra Bursa yerel basınında çalışmaya başladım.
Bursa Hakimiyet, AS TV, Olay Gazetesi, Olay TV’de görev yaptım.
Hem yazarlık yaptım, hem televizyonda tartışma programı sundum.
AS TV’de Bursa’nın Nabzı’nı tuttum, Olay TV’de “Açılım” yaptım.
Sonra Bursa’nın egemenleriyle anlaşamadım ve bir kez daha sürgüne gittim.
Bu kez sürgün yerim Başkent Ankara’ydı.
Bu arada çok sayıda açılan basın davasıyla boğuştum.
Çok şükür, biri hariç hepsini kazandım.
2001 yılında TBMM’de Ertuğrul Yalçınbayır’ın danışmanlığı görevine başladım.
İşte bu süreçte kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar oldu.
Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır Başbakan Yardımcısı olunca, Ak Parti hükümeti döneminde Başbakanlık Basın Müşaviri görevine getirildim.
Ankara’da geçirdiğim ve kıl payı yaşama tutunduğum trafik kazasından sonra 2005 yılında görevimden istifa ederek Bursa’ya döndüm. 

1994-96 yılları ile 2013-2105 yılları arasında Çağdaş Gazeteciler Derneği başkanlığı yaptım.

Demokrat Bakış adlı aylık dergiyi çıkardım. Sırasıyla Kent ve Meydan, Yeni Dönem gazetelerinde çalıştım. Halen yerelde enbursa.com, ulusalda yurtgazetesi.com’da köşe yazarlığı yapıyorum.
Evliyim iki çocuğum var, Deren ve Deniz. Bana kitapsız demesinler diye de “Ezber Bozan Yazılar” adlı bir de kitap yayınladım.

2-Yazmak için önce okumak lazım. Orta okul ikinci sınıftaydım sanırım. Rize-İkizdere-Güney Mahallesi’nde dağlık arazide dolaşırken tutunduğum bir kaya üzerime düştü, bir bacağım üzerine uzun süre yürüyemedim. Yatarken başlığımın üstünde kitaplar vardı. Aziz Nesin kitaplarıyla okumaya başladım. Ondan sonra sürekli okudum. 12 Eylül 1980 sonrasında aktif siyasetin içinden kenara çekilince, okumalar sıklaştı, yazmaya başladım. İlk yazım Cumhuriyet gazetesinin ikinci sayfasında okur köşesinde yayınlandı. İkizdere’de derede boğulan bir çocuğun hikayesini anlatmıştım, “Bu dere kanlı dere, çok can alıyor” diye…

Sonra Doğa ve Bilim, Bilim Sanat dergilerinde yazılarım yayınlandı. Bu yayınlar beni teşvik etti, gazetecilik okumaya karar verdim. Siyasal Bilgiler Fakültesi hocalarının sol görüşlü olduğunu biliyordum. İlk tercihlerim arasında SBF Basın Yayın Yüksek Okulu’nu yazdım ve kazandım.

3-Günün hangi saatlerinde yazarsınız?

Genellikle sabah saatlerinde yazarım. Öğlene kadar bitiririm. Özel günlerde değişiklik olabilir. Basın toplantılarına, açıklamalara, habere gittiğim gün öğleden sonra yazımı yazarım. Yazılarımda bilgi vardır. İçeriği özgündür. Haberle bilgiyi sentez yapıp topluma öyle aktarmaya çalışırım.

4-Yazılarınızda ana tema(izlek) nedir? Hangi konular size ilham verir?

Ağırlıklı olarak yerel ve genel siyaset üzerine yazarım. Zaman zaman konu dışına çıktığım da olur. Gezi yazıları, tiyatro ve okuduğum kitapların içeriğini okuyucularımla paylaşmaya gayret ederim.

GAZETECİLER, HER DÖNEMİN MAĞDURU VE MAZLUMUDUR

5-Yazmaya başladığınız günden bugüne zaman tünelinde gezinirken dünle bu günü karşılaştırdığınızda nelerin nasıl değiştiğine tanık oldunuz?

Biz gazeteciler, her dönemin mazlumu ve mağduruyuz. Her gelen siyasetçi, halk müfettişliği görevimizi baskı altına almak ister veya almaya çalışır. Bizim kamuyu, kamu kuruluşlarını denetlemek gibi bir görevimiz vardır. Satın alınan gazeteler, gazeteciler, yazarlar ki bazı buna sol görüşlüler de dahildir, onları tetikçi olarak kullanırlar. Direnç gösterenler, icraat yapan siyasi iktidarları veya erki elinde tutanları eleştirir, denetler. O zaman toplum müfettişliği görevini özgürce yapmış olur. Örneğin; ülkemizin son günlerde yaşadığı sel, orman yangınları haberini gazeteci verir önlemleri ve nedenlerini sorgular. Biz bunu yapmaya çalışırken iktidar yanlısı medya bizi hedefe koyuyor

Geçmişte de naylon basın vardı Ama bugün basın siyasi iktidarın hatta bir kişinin egemenliğine geçti. Örneğin, bazı günlerde 6-7 yandaş medya aynı başlıkla çıkar. Bu özgür basın mıdır?

6-Gazetecilikte halkın neresindesiniz?

Yanında, göbeğinde, içinde. Ben her an halkın problemlerini gündeme taşıma, yönetenlerin dikkatine sunma, sorunları yazarken çözüm yollarını da ortaya koyma peşindeyim.

7-Köşe yazarlığı ve gazetecilik mesleğiniz de “en” leriniz nelerdir?

Gazetecilik gerçeği araştırmanın mesleğidir. Öğrendiğinizi sansür etmeden aktarma işidir, elbette ideolojik ön yargıları katmadan yapmak lazım bu işi. Benim işim toplumun doğru haber almasını yani bilgi edinmesini sağlamaktır.

Gelinen noktada basın özgürlüğü geri gitti. Ama yine de mücadeleyi kararlılıkla sürdürüyoruz. Basın tarihi özgürlük mücadelesi tarihidir. Ülkemiz, bir Suriye bir Türkmenistan olmadıysa bu özgür basının bir mücadelesi sonucudur.

7-Gazetecilik dışında hobileriniz var mı?

Kitap okumak, tiyatro izlemek, masa tenisi oynamak, yüzmek, antik kentleri gezmek en sevdiğim işler…

Kitap konusuna gelince; Ankara’da okurken bütçeme katkı olsun diye eski kitaplar alır satardım. Bazılarını okurdum. O nedenle geniş bir kütüphanem oluştu. Nilüfer Üçevler kütüphanesine 10 bin dergi ve kitap bağışı yaptım. Hemen her yıl da 200- 300 civarında kitap bağışlamaya devam ediyorum.

8-Yazılarınızı çoğunlukla okuyorum. Bir İkizdereli olarak Bursa’nın doğası ve yeşiline sevdalısınız. Sizi okumasak Bursa’da neler olup bittiğini neredeyse duymayacağız. Cesurca olayların ve kişilerin üstüne gidiyor eleştirel yazılar yazıyorsunuz. Düzensiz yapılaşma, çarpık kentleşme, Bursa’nın talan edilmesi sizi nasıl etkiliyor?

1988 de Bursa’ya geldim. Sürekli betonlaşan bir Bursa gerçeği önümüzde. Kişi başına 9 metrekare yeşil alan olması gerekirken ortalama 4,5 metre kare. Bu Yıldırımda 1,5 Nilüfer’de altı yedi metrekare civarında… Çok kötü durumdayız ona rağmen betonlaşma devam ediyor.

Yunuseli Havaalanını korumaya çalışıyoruz. O alan 1,5 milyon metrekare bu ne demek, üç Hüdavendigar parkı büyüklüğü demek. Burası rant alanı olmamalı. Bu konuda sürekli yazdığım yazılarla kamuoyu ve siyasal partiler harekete geçti, olaya sahip çıktı. Şimdi iktidar konuyu beklemeye aldı. Ama ne yazık ki vazgeçmedi. Bursa’da dikey mimarinin önüne geçilemiyor. Bursa’nın havası da görüntüsü de bozuluyor.

9-İçinizde yazmadığınız yazamadığımız bir şeyler kaldı mı?

Kitap çalışmalarım var. Kore savaşıyla ilgili bir kitap çalışmasını bitirdim. Yayınevini bekliyorum. Ayrıca Ezber Bozan Yazılar adlı bir de kitabım var.

10- Siyasete girdiniz. Sivil toplum çalışmaları yaptınız. Amacınız neydi? Hayallerinize cevap bulabildiniz mi?

2015 yılında milletvekili adayı oldum. Önseçime girdim. 72 kişi içinde 38.oldum. Bence sonuç iyiydi. Ama parti beni tanımıyordu. Benim için mutlu bir deneyim oldu. Bir daha aday olmayı düşünmüyorum. Çünkü kitap okumayı, bilgi edinmeyi, onları aktarmayı daha çok seviyorum. Zaten benim adaylığım bir tür denemeydi. Masanın bu tarafında oturan birisi olarak, karşı tarafta olmak nasıldı, o duyguyu tattım. Çok da memnunum. O seçimden sonra dönemin CHP Osmangazi İlçe Başkanı İsmet Karaca bizzat il başkanlığı teklif etti, maddi koşullarım nedeniyle bu onurlu görevi kabul edemedim.

11-Köy Enstitüleri konusunda zaman zaman yazılar yazıyorsunuz. Günümüzde nasıl bir düzenlemeyle yaparak yaşayarak öğrenme sistemine geçebiliriz? Dünyanın en başarılı modeli Finlandiya benzer modeli uyguluyor. Bizim özgün modelimiz var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Gülerek, “Bu kadar öğretmenin arasında bana söz söylemek düşer mi?” diyerek “cevabı sizde” dedi. “Ama İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun bu konulardaki çalışmalarını başarılı buluyorum Özellikle yurtlar açma girişimleri umut verici” diye ekledi.

YAZILARIM. , KARADENİZ’İN DALGALARI GİBİ HIRÇINDIR.

12 -Zorlu coğrafyanın çocuğusunuz. Bu durum meslek yaşamınızı nasıl etkiledi?

Karadeniz’in hırçın dalgaları gibi hırçınlık, mesleğime ve yazılarıma da yansıdı. Ağır bedeller ödedim. Bu durum hayatımı zaman zaman zorlaştırdı.

Cins ayrımcılığının olmadığı, sınıfsız, sömürüsüz bir dünyada yaşamak umuduyla …diyerek söyleşimizi sonlandırdık.

Teşekkürler Yüksel Baysal.

Teşekkürler Zeki- Nesibe Baştürk Teşekkürler İsmail Şehitoğlu…

Bize eşlik ettiğiniz katkıda bulunduğunuz için…

Mükerrem ŞEHİTOĞLU

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ